Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

160 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
12 saatte okudu
Spoiler içerir
Yine ikinci kez okuduğum kitaplardan biri. 6 yıl önce okumuştum ilk kez. Bu kitapla dışarıdan ehemmiyetsiz, gayet heyecansız bir yaşam sürdüğünü düşündüğüm ve neden yaşadığını anlayamadığım -kendisinin de yaşamını sorgulamadığını düşündüğüm- birçok kişiye karşı bakış açım değişmişti. Ne zaman insanlara karşı peşin hüküm versem aklıma bu kitap gelir. Sahiden de bu insanların pekte heyecansız ve boş yaşamadıklarını görürdüm. Bunu fark etmem en azından daha erken fark edebilmemi sağlayan bu kitap oldu diyebilirim. Ayrıca aşklarının arka planında kalmış ancak bahsi geçen diğer durumlar da beni tekrar etkiledi. Dönemin ülke şartları, işsizlik sorunları, tek başına yaşayan bir insanın bile geçinememesi gibi. "Aylardan beri süren işsizlik, buradan çıkınca nereye gideceğimi, nerede iş arayacağımı bilmemek..." Onun dışında Raif Efendi'nin büyük kızıyla olan ilişkisi dikkatimi çekti. Arada samimi bir baba-kız ilişkisi var gibi duruyor ancak aralarında anlamsız bir duvar olduğu da hissediliyor. Ancak bu ilişkiyi ana hikayeyle bütünleştiremedim. Yalnızca aile üyelerinin hiçbirisiyle samimi bir ilişkisi olmadığı anlamını çıkarabilirim. "Bazen büyük kızına gözlerini diker, ondan bir şeyler, sıcak, tatlı bir şeyler bekler gibi dururdu. Fakat bu anlar çabuk geçer, çocuğunun manasız bir kırıtışı, yersiz bir gülüşü ile sanki aradaki boşluk birdenbire kendini gösteriverirdi." Diğer dikkatimi çeken cümle "Hiç kimse evin nasıl döndüğünü sormuyor..." Sanırım bu bir dönem genel olarak ülkenin sosyal bir sorunuydu. Çünkü aynı yıllarda yazılmış diğer kitaplarda da bu cümlenin benzerleriyle karşılaşıyoruz. Ekonomik sıkıntılardan ötürü aileler genelde bir arada geniş aile olarak yaşar ancak ev ekonomisi tek biri tarafından yürütülür. İnsanların vurdumduymaz, bencil olduğunu artık o yardımsever, hoşgörülü Türk kültürünün inceden usuldan yitirildiğini görebiliriz. Raif Efendi hastalandığında misafir odasında sigara içen kayınbiraderleri için yazılmış bir cümle "Müthiş bir iç sıkıntısıyla kıvrandıkları ve evi bırakıp çıkamadıkları için kendi kendilerine içerledikleri belliydi." umursamazlıklarını anlatmaya yetiyor. Benim bu kadar dikkatimi çekiyor çünkü savaştan neredeyse yeni çıkmış ve olağanüstü bir dayanışma gösteren bir halk var, savaşacak silahı olmayanlar nacaklarını alıp gidiyor, askerler yerdeki taş ile savaşıyor, ayakkabı alacak durumu olmadığından çıplak ayak gidiyor savaşa, savaşta yiyeceği bile yok, yiyeceği olmayan askerler ve neyi varsa paylaşan halk... Birbiriyle müthiş yardımda bulunan halk var. Bu kitap 1943 yılında yazılmış, Çanakkale 1915. 20 yılda halk nasıl bu kadar değişmiş. Toplum tahlilini çok iyi yapan Yaşar Kemal'in kitaplarını okuduğumda da ne zaman yardımsever bir Türk ailesinden bahsedilse bana oldukça palavra gelir sonraları zaten o iyiliklerinin altından genellikle başka bir durum çıkar ve o iyiliklerinin boşuna olmadığını görürüm. Melih Cevdet Anday'ın da Aylaklar kitabında aşağı yukarı bir evin döndürülmesinden bahsedilmiştir. Her neyse... "Suriyeli bar artisti, işine gitmek için tuvalet yaparken Arapça şarkılarının en cırlaklarını bu sıralarda söylüyordu." Böyle bir cümle kitapta neden var, merak ettim. İlk okuyuşumda hiç dikkat etmemiştim. Mültecilerin çoğalmasıyla bu cümle gözüme çarptı herhalde. Öylesine yazılmış bir söz de olabilir ama yine de bağdaştırmaya çalıştım ve anlam çıkaramadım. "Ben onlar için hiçbir şey değilim... Hiçbir şey değildim... Senelerden beri aynı evde beraber yaşadık... Bu adam kimdir diye merak etmediler... Şimdi çekilip gideceğimden korkuyorlar..." Raif Efendi kitabın bir yerinde bu cümleyi kuruyorken ileriki kısımlarda kim olduğunu merak etmediğim insanlar diyor aile üyeleri için. Suçluyor ama kendisi de yapıyor. Saadeti aramıyor ama sanırım bir yandan da kendisinin de fark edemeyeceği şekilde bekliyordu. Ve kitabın en büyük olayı. Maria Puder'ı gördüğünden hele ki konuştuktan sonraki ruh hali, yaşama sevinci bize çok güzel anlatılmış. Öncelikle ilk iletişimlerinde sanki en yakın arkadaşım kanka ne yazayım şimdi gibi sormuşta cevap verecekmişim gibi okuyordum, daha önce olayların içine bu kadar girmemiştim. Sonra beni en etkileyen kısım sayfa 128 ve sonrası - duraksayarak okumama neden oldu- "Hiçbir şeyi saklamıyor buna lüzum görmüyordum." Gerçektende saklamıyor, her şeyi olduğu gibi anlatıyor. Aralarındaki ilişki o kadar saf ki, beni çok etkiledi. Günümüzde birçok ilişkide hemen yazmayayım birkaç dakika sonra yazarım, böyle düşünüyorum ama ona böyle demeyeyim gibi karşılarındaki kişinin davranışlarında değişikliğe yol açmaması hatta kendisine daha bağlı kalması açısından kendileri gibi davranmadıklarını görürüz. Raif Efendi ile Maria Puder'ın ilişkisi ise böyle değil. Bazen Raif Efendi tam düşündüklerini söylemiyor tabii. Ama bu kısımda her şeyi olduğu gibi anlatması, bunu herkes yapmaz doğrusu. Diğer bir durum Raif Efendi madem ki saadet bulamayacağını düşünüyor, diğerlerinin düşüncesini de umursamıyor ne diye evleniyor. Başkalarını mutsuzluğuna sürüklemesine ne gerek var, karşısındaki insana yazık değil mi ? Üç dört aylık maceranın bir insanı on yıl etkilemesi beni korkutuyor. Bu yaşam da böyle bitmiş. Sevgilisini unutamayan bir insana aşık olmamanız dileğiyle o zaman, hoşça kalın.
Kürk Mantolu Madonna
Kürk Mantolu MadonnaSabahattin Ali · Yapı Kredi Yayınları · 2021315,7bin okunma
·
295 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.