Gönderi

Necip Fazıl, Salih Mirzabeyoğlu, İsmet Özel, Cemil Meriç... Bir kere bu dört ismi ve devamını yan yana koyup, bir torbaya doldurup genellemeci yorumlar yapmak en başından meseleyi ıskalamak demektir. Cemil Meriç cins bir kafa olabilir ama metinlerinin arkasında cari olan düşüncenin sabitelerinin İslam'a raptolmuş olduğu konusunda hayli şüphelerim var. İsmet Özelin şairliği dolayısıyla en uçlara varan keskin söylemlerinin kimisi hakikaten İslam düşüncesiyle bağdaştırılması zor olanlardan olabiliyor (Mesela tefsir meselesinde bir sözü vardır, Kuran anlaşılmak için değil, işitmek ve itaat edilmek için indirilmiştir nevinden başlayıp tefsir geleneğini yabana atan bir yere varan. Bu anlayışını yüzyüze de sormuş ve biraz eleştirel yaklaştığımı belli etmeye çalışmıştım. Ki Ebu Hanife hazretlerinin de yaptığı tefsir değil midir deyince o yanlış anlaşılmaları düzeltmedir deyip işin içinden çıkmıştı. Bu konuda yalnız elle tutulur yanı bu sözünün hermenotik vesair üzerinden tarihselciliğe çıkanlara karşı ürettiği karşı tavırdır, yoksa Ebu's Suud hazretlerinin tefsirini redde çıkması kabul edilebilir değil bence bu anlayışın). Bunun dışında onun "Türklük" söylemini son yüzyıllarda ortaya çıkan Ulusculukla bir tutmak ya da ırkcılık yaptığını söylemek eğer kişinin anlama problemi yoksa art niyettir. Bunun dışında Özel'in metinleri son elli yıl Türkiye'sinde hakikaten aşılamaz bir yerde durmaktadır. İktidara karşı, insanların ne der düşüncesine karşı aldığı tavırla da yerini fazlasıyla tahkim etmiş vaziyettedir İsmet Özel. Batı'nın eleştirel tahlilini hususen teknik üzerinden öylesine yapmıştır ki belki de teknoloji konusunda bu bir nesli başka bir uca teknolojinin tamamen reddine vardırmıştır nazari bakımdan. Buna karşın Büyük Doğu-İbda fikriyatında bu mesele "makineye tahakküm eden ruh" bağlamında ele alınmış daha sahici ve inşacı yaklaşılmıştır. Necip Fazıl ve Salih Mirzabeyoğlu'na gelince onlar hakkında İslami birikimleri yetersiz diyenin ciddi metinler getirmesini ve eleştirilerini delillendirmelerini isterim. Zira bir kere Necip Fazılın yaşadığı devir itibariyle İslami düşünce internet, sosyal medyanın yokluğu dolayısıyla bugüne nispetle dezonforme olmamış, daha pak bir şekilde halka halka yayılmaktaydı. Zaten Üstadın fıkhi bilgisi de Abdülhakim Arvasi üzerinden olduğundan, Nakşilikte de fıkıh her zaman baş tacı edildiğinden fıkhi olarak bariz hatasını bulmak çok zordur. Elbette birkaç meselede yine de hatası olabilir ancak bugünün modernist ve hatta modernistliğiyle temayüz etmese de telfik-i mezahibe kayan İlahiyatçılarına nispetle çok durudur. İslami ilimlerden kişinin behresinin olmasını eğer yeter şart olarak Arapça'ya raptediyorsak şu an Türkiye'de bulunan gayr-ı resmi onbinlerce medrese dolayısıyla İslami dönüşüme çoktan uğramış olmamız gerekirdi. Naçizane belli bir müddet nispeten modern bir medresede okumuş olan ben de medreselerin İslami düşünceyi faal olarak üretme konusunda çok geride olduğunu söylemeden edemeyeceğim. Bunun sebebi bir yanıyla içinde yaşanılan dünyayı felsefi, fikri kökleriyle tanımamaya çıkıyorsa diğer yanıyla da Ulus devlet altındaki tasallutla alakası vardır diye düşünüyor, suçu medreselere atmaktan imtina ediyorum. Eğer Arapça bilmek İslamı temsil etmeye, müslümanca tefekküre yardım etseydi bugün Arapça bilen "hoca"lar sırtlarındaki cübbe ile ne bu memleketi perişan edenlere methiyeler dizer ne de kefenlerin yanışını çokca somut ve meta olmaklığıyla iştihar etmiş şeylere raptedebilirlerdi. İslama muhatap anlayış davasını eğer hadis-i şerif ezberlemek yahut Kur'an hıfzıyla bir tutuyorsak ülkemizdeki yüzbinlerce hafızın bizleri sahili selamet yoluna taşıdığını görmemiz icap ederdi. Uzun yıllar Kur'an kurslarında vakit geçirişimin bana öğrettiği bir şey varsa o da Kur'an hıfzını yaptırdığımız gençlerin de dış dünyadan, gerçek dünyadan tecridini sağladığımız ve onların ezberledikleri Kur'an muhtevasını onlara aktarmayışımız dolayısıyla çok büyük potansiyelleri kaybettiğimiz gerçeğidir. Namazı sevdirerek değil katı cezalar karşısında kıldırdığınız çocuk hafız olsa bile kurstan ayrıldığında namazla arasının kopması işten bile değildir. Son olarak mütefekkirleri, düşünürleri fakih yahut alim olarak takdim etmenin farklı bir şey olduğu, Arapça bilmeyişlerini öne sürerek hafife almanın çok farklı bir şey olduğunu, bu ülkede hem fikren hem de aksiyon olarak İslama muhatap anlayışın ise bugüne değin mütefekkirler eliyle gündemde tutulduğunu hatırlatmak isterim (Bu mütefekkirlerin tekke kültürüne dayanması ve bu yolla hakiki alimlere muhatap olması da atlanılmaması gereken bir hususdur). Modern zamanların alimden aydına geçiş zamanları oluşu nasıl bir gerçekse hakiki alim olanların mütefekkir olmalarının zaten işten bile olmayacağını atlamamak gerek. Kadim zamanlarda mütefekkir vasfı alimin uhdesindeyken, modernliğin bilgiyi parçalamasıyla ilim ayrışmış ve iki taraf birbirine muhtaç hale gelmiştir diyerek mevzuyu hitama erdireyim.
Necip Fazıl Kısakürek
Necip Fazıl Kısakürek
Salih Mirzabeyoğlu
Salih Mirzabeyoğlu
İsmet Özel
İsmet Özel
Cemil Meriç
Cemil Meriç
··
1,498 views
Fâtih okurunun profil resmi
Alimden aydına geçiş sürecini anlamak ve alim cihetinden modern dünyayı tanımanın ehemmiyetini idrak için Bedri Gencer hocanın "Usulden Esasa Türk Düşüncesi" makalesinin okunmasını tavsiye ederim. Çok sağlam metindir, ciddi bir muhasebedir.
Ruknettin okurunun profil resmi
Eywallah kardeş. Kalemine kuvvet. Uzun süredir bekliyorduk bu paylaşımı
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.