Gönderi

160 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
— KISA ÖZET — Çok sıcak bir Ağustos ayında, başına sürekli şanssızlıklar gelen kahramanımız Germano Mastorna kızının resim sergisi açılışına katılmak için bir İtalyan kasabasındaki oteline gitmektedir. Treni rötar yapan Germano, üstüne bir de tren garından otele kadar olan yolu bu yakıcı sıcak altında yürümek zorunda kalır. Otelde kendisi adına bir oda rezerve etmesine rağmen rezervasyon için onay yapmayı unuttuğundan odanın başkasına verildiğini ve o gün otelde bir düğün organizasyonu olduğu için diğer tüm odaların da dolu olduğunu öğrenir. Civarda başka otel de bulunmadığı için Germano resepsiyonist tarafından teklif edildiği şekilde geceyi otel lobisindeki kanepelerden birinde geçirmeye karar verir. Oteldeki telefonlardan birini kullanarak kızına haber vermek ister fakat ulaşamaz. Telefon ederken farkında olmadan elbisesinin eteğine bastığı Elena ile de bu esnada tanışır. Daha sonra düğünün ve otelin sahibinin eski arkadaşı (pek sevmediği) Vico olduğunu öğrenir ve düğüne katılır. Düğünün olduğu o gece Elena’yla tekrar tekrar karşılaşıp vakit geçirecek olan Germano aynı zamanda yumruklanmasına kadar gidecek olan başka tuhaf olaylar da yaşayacaktır. — ÇIKARIMLAR VE YORUMLAR (SPOILER İÇERİR) — Kitap çok sayıda metaforik öğelerle dolu. Germano’nun karanlıkta yürürken otelin büyükçe bahçesinde erilliğinin özellikle belirtilmiş olduğunu düşündüğüm bir boğayla karşılaşması, boğanın Germano’ya hiçbir şey yapmadan oradan uzaklaşması fakat gecenin ilerleyen saatlerinde Germano dayak yerken tekrar görünerek ona vuran adamı korkutup kaçırtması ilgi çeken ilk metafor. Burada boğa bir koruyucu melek görevi görse de hayâl mi gerçek mi olduğu konusunda net bir bilgi mevcut değil. Germano’nun hayâlci karakteri, her fırsatta gökyüzündeki kuşlara bakıp onları kontrol edercesine kuş sürülerinden istediği biçimi oluşturuyor oluşu boğanın da esasen bu kuş sürülerinden oluşan bir hayâl olabileceğini düşündürtüyor. *** Boğayla olan karşılaşmadan hemen sonra otele dönen Germano resepsiyoniste uğraştığı puzzle’ın neyle alakalı olduğunu soruyor. Resepsiyonist ise puzzle’ın tamamen beyaz parçalardan oluştuğunu, üzerinde bir resim olmadığını, tamamlandığında üstüne istenen resmin çizilebileceğini, bu şekilde boş bir puzzle yaparken bir şey düşünmediği için kafasının rahatladığını söylüyor. Bu noktada John Locke’un zihnin boş bir levha olduğunu söyleyen “tabula rasa” felsefesine açık bir gönderme yapıldığını çıkarabiliriz. Fakat boş, henüz işlenmemiş olan zihin, resepsiyonistin kendisine ait değil, gene hikâye boyunca Germano’nun çok sık karşısına çıkan (resepsiyonistin) oğluna aittir. Hikâyenin sonunda puzzle’ın bir parçasının eksik kaldığını ve resepsiyonistin onu aradığını, eksik parçanın ise uyuyan çocuğun elinde olduğunu ve üzerine bir kuş resmi çizildiğini görürüz. Dolayısıyla küçük çocuğun (belki de tüm çocukların) ailenin şekillendirme çabaları her ne olursa olsun kendi zihnini kendi istediği şekilde biçimlendirmeye, renklendirmeye başladığını anlarız. Elbette hikâyenin geneline bakıldığında, eksik puzzle parçasına çizilen kuş imgesinin sadece özgürlüğü değil hayâlciliği de temsil ettiğini düşünmemiz yanlış olmayacaktır. *** Resepsiyonistin puzzle’ın neden boş olduğunu açıkladığı esnada Germano duvara asılı anahtarların içinde birinin eksik olduğunu görür ve bu odanın boş olduğunu düşünerek resepsiyoniste sorar. Resepsiyonist “Eğer tabloda bir anahtar yoksa, müşterilerden biri odasında demektir,” şeklinde cevap verir. Bu cümle esasen puzzle hikâyesinin sonlanma biçimine de vurgu yapmaktadır: eksik olan puzzle parçasını elinde tutan ve ona kuş resmi çizen çocuk, kendi zihnini kendi kontrol etmeye, işlemeye başlamıştır. Ayrıca resepsiyonistin bu cevabında, duvardaki anahtar panosundan “tablo” şeklinde bahsetmesi de gene “tabula rasa”ya bu defa biçimsel bir gönderme yapılması olarak anlaşılabilir (elbette bunun doğruluğu için orijinal versiyondaki kelime seçimine de bakmak gerekli). *** Tabloda eksik olan anahtar 104 numaralı odanın anahtarıdır. Bu oda daha önce Germano tarafından rezerve edilen fakat onay yaptırmakta geç kaldığı için otele son anda gelen başka bir çifte verilen odadır. Resepsiyonistin söylediği “tabloda bir anahtar yoksa, müşteri odasında demektir” sözü dikkate alındığında Germano’nun o an 104 numaralı odada değil dışarıda olması gerektiğini, onun zihnindeki tablonun, onun hikâyesinin dışarıda bir yerde tamamlanacağını anlarız. Nitekim 104 numaralı odada sahiden de genç bir çift vardır ve kitabın ilk sayfasında görüp de anlamlandıramadığımız sevişme/birleşme görselleri bu çifte aittir. 104 numaralı odada bir başka puzzle tamamlanmaktayken Germano ise kendi puzzle’ının eksik parçasını dışarıda arayacak, zihnindeki levhayı dışarıda dolduracaktır. *** Puzzle ve eksik anahtar olaylarının konuşulmasından hemen sonra resepsiyonist Germano’ya kendisine bir telefon geldiğini ve mesaj iletildiğini söyler. Arayan Germano’nun kızıdır ve sergi açılışının geçen hafta olduğu haberini iletmiştir. Germano kızının sergisine bir hafta geç kaldığını öğrenince içkinin de etkisiyle kendisini kötü hisseder ve resepsiyonist onu hava almak için terasa çıkarır. Burada Germano’nun karısından boşanmış olduğunu öğrenen resepsiyonist ile Germano arasında âşık olmanın gerçekte ne olduğuna dair aşağıdaki diyalog [R: Resepsiyonist, G: Germano] geçer: “R: Aşk maşk, benim tadımı kaçırıyor. Sürekli şöyle ve böyle b*ka sarıyor. Çünkü kimse itiraf etmeye cesaret edemiyor ama birkaç ay içinde mutlaka bir çift birbirini yemeye başlıyor. Bu herkes için öyle! G: Ben katılmıyorum. R: Öyle mi? O zaman çevrenizde başından beri mutlu olan birilerini bana söyleyin. G: Var öyleleri. R: Çekinmeyin, söyleyin? G: ... R: Kabul edin, bu saçmalığın resmi. Birkaç ay içinde o ateşli tutkudan kibar bir tatlılığa geçiliyor. O da, eğer şansınız varsa. Tüm hayatımızın büyük meselesi bu. Ezelden beri bize masallar anlatıp durdular ve bu hiç bitecek gibi değil. [Otel duvarına asılı bir tabloda öpüşen bir çifti görürüz] Ama aslında bu ne anlatıyor? [Birbirine sarılmış iki insanı tasvir eden bir heykel] Gerçekten bu, bize ne anlatıyor? Otel bu ucubelerle dolu. Hayır, ben sevmeyi, âşık olmayı soruyorum... Bunun anlamı nedir? G: Ben... Bilmiyorum... R: İşte böyle! Ben bunun hakkında hiçbir şey bilmiyorum! Bunu salakça bulmuyor musunuz? Bu kadar hayatımızı meşgul eden bir şey ve ne olduğunu bile söyleyemiyoruz?” *** Bu diyalog sonrasında Germano, Elena ile bir sandalda vakit geçirirken Elena mutluluğu şöyle tanımlayacaktır: “Mutluluk da bu değil mi? Zamanın durması.” Belki biraz zorlama bir yorum olacak ama yukarıdaki diyalog esnasında âşık olmanın tarifi yapılırken gösterilen resim ve heykeli bu cümle üzerinden okumanın çok anlamlı olacağına inanıyorum. Tüm bu sanat eserlerinin de aslında mutlu bir ânı durdurma çabasının ürünleri olduğunu düşünmek, dolayısıyla âşık olmanın tarifine mutlu anların büyüsü, onları dondurma/durdurma isteği üzerinden bakmak oldukça etkileyici. Bu noktada “Matematiğin Aydınlık Dünyası” kitabında geçen, geçtiğimiz yıllarda kaybettiğimiz ODTÜ Matematik bölümünün değerli hocası Cem Tezer’in sözleri geliyor aklıma. Hafızamda kaldığı kadarıyla tekrarlamam gerekirse, mutluluğu kabaca şöyle tarif ediyordu Cem Hoca: “Kırklarına gelmiş bir insan olarak söyleyebilirim ki hayatı mutlu olmak için yaşamıyoruz. Mutluluk sürekli var olan bir hâl değil, anlardan ibaret.” Ve mutluluğun anlardan ibaret olduğunu idrâk edince aslında insanların sanat yoluyla bu anları saklamaya çalışması da oldukça anlaşılabilir, oldukça insanî bir şekle bürünüyor. *** Germano yiyecek bir şeyler almak için otele geri dönmek ister. Dönüş yolunda çimlerin üstünde uyumuş olan resepsiyonistin oğlunu bulur ve onu kucağına alarak otele geri götürür. Otele varış sahnesinde tüm puzzle parçalarının bir arada olduğu, diyalogsuz ve konuşmasız bir sahne görürüz: Tek bir eksik parçası kalmış, tamamı beyaz renkli puzzle, üzerinde bir tek 104 numaralı odanın anahtarı eksik olan anahtar panosu ve Germano’nun kucağında resepsiyonistin oğlu... Resepsiyonistin ve Germano’nun karşılıklı durdukları bu etkileyici sahne grafik romanda çok iyi resmedilmiş. *** Hikâyenin sonlarına doğru Elena ile birlikte kızının sergisine giden Germano orada da bir başka puzzle görür. Germano’nun kızı hayatının önemli anlarından, günlerinden, kişilerinden oluşan bir fotoğraf sergisi sunmaktadır ve bu bir nevi onun kendine ait ‘tabula’sı, işlediği levhasıdır. Germano fotoğrafları görünce ağzından şu sözler dökülecektir: “Tüm hayatı küçük parçalar hâlinde burada... Büyük bir puzzle gibi...” — GENEL GÖRÜŞ — Alfred çizgi konusunda kendisini zaten kanıtlamış bir çizer olduğu için bu konuda çok fazla bir şey söyleme gereği duymuyorum. Çizimlerin güzel olması yanı sıra birkaç karede çizgiler titreşimli hâle getirilerek efekt oluşturulmaya çalışılmış ve karakterin içinde bulunduğu duygu okura başarılı şekilde aktarılmış. Çizgilerden daha ön plâna çıkan şeyin ise renklendirme olduğunu düşünüyorum. Çok başarılı bir renklendirme uygulanmış kitap boyunca. Gece dış mekândaki mavi tonlar, düğün alanında spot ışıklar altında sarı tonlar, orman içinde hafif siyaha doğru kayan mavilikler... Tabii gündüz geçen karelerde de gene ânı güzel bir şekilde yansıtan rengarenk boyamalar mevcut. Bu açılardan, yâni hikâye dışı pencereden baktığımızda elimizde çok iyi bir grafik roman var diyebiliriz. Hikâye kısmı da bana kalırsa oldukça tatmin ediciydi. Giriş kısımlarında bir miktar gizem yaratma yoluna gidilmiş, bu sebeple de ufak da olsa bir sıkkınlık yaratabilir ancak zaten kısa bir kitap olduğu için bu gizemli yanlar çok hızlı bir şekilde aydınlığa kavuşuyor. Genel olarak hızlı akan, sıkmayan, hikâyesi güzel bir grafik roman olduğunu söyleyebilirim. Özellikle de yukarıdaki spoiler’lı kısımda aktarmaya çalıştığım mecazî anlatımların kitap sonuna doğru daha anlamlı hâle gelmesiyle beraber okura bir yolculuk, bir keşif hissini de yaşatıyor kitap. Bu tatta bir kitap okumak isteyenlerin ve elbette grafik roman türüne ilgisi olanların muhakkak okumasını tavsiye ederim.
Senso
SensoAlfred · Karakarga · 202160 okunma
·
561 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.