Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

86 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
8 günde okudu
Okunması ve içselleştirilmesi dileğiyle. Taha'nın feryadı!
Yazan: Taha Tuğyan (
Taha Tuğyan
Taha Tuğyan
) Bu inceleme metni, eser bağlamında bir iç döküşün yansımasıdır. Eseri kaleme alan
Henry David Thoreau
Henry David Thoreau
'yu saygıyla anıyorum. Düşüncelerinizi merak ediyorum..! Devlet, hükümet, siyaset, politika, yasa vb. unsurlar insanın içinde yaşamak durumunda olduğu toplumu kurmak ve onun devamlılığını sağlamak adına gerekli unsurlar mıdır? Devletin ve hükümetlerin ulvi bir güç olarak görülmesi aslında insanın kendi türüne yapmış olduğu en büyük kötülüklerden bir tanesi değil midir? Yasalar mutlak adaleti gözetebilir mi? Zannımca asla gözetemez! Çünkü yasalar oluşturulurken, süreci yöneten ve kuran, bir grup insandan fazlası değildir. Kaldı ki bir devletin yasası; gelecekte doğacak kimseleri de daha onlar doğmadan, onların yaşamlarını nasıl sürdüreceğini, neyin doğru, neyin yanlış olduğunu belirleme küstahlığını ve vahşiliğini içerir! İnsan mutlak adaleti sağlayamaz, mutlak olan değişmez olandır! Yaşamının sürekliliği içerisinde değişmeyen, dönüşmeyen, kalıcı olan ne var ki? Mutlak olan bir bakıma Tanrısal olan olmak durumundadır. Sonlu, sınırlı varlık insanın elinden çıkmış olan, yapay yasalar ve pozitif hukuk mutlak adaleti sağlayacağını söylüyor? Buna inanmak için teslim olmamız gerekiyor, tıpkı Tanrının emirlerine ve dogmalarına teslim olan kimseler gibi. Çünkü hükümetler, yönettiği halkın, hukuksal çerçeve bağlamında yasalara tabii ve tebaa olmasını isterler. Bu duruma karşı duruş sergileyen her kim var ise o artık kurbandır! Ötekidir! Haindir! Teröristtir! “Akıllı bir kimse ancak bir insan olarak işe yarar, ‘balçık’ olup da ‘rüzgârı kesmek için deliğe tıkanmayı’ kabul etmez!”¹ balçık insan, hükümetin istediği insandır! Hükümetler, sistemle bütünleşen tebaalara (halka) kurban sunmaktan onur duyar! Hükümetler kurban sunacak ki tebaası üzerinde güç kursun! Kolluk kuvvetleri görev aldığı ülke içerisinde halkı yahut insanları kimden ve neyden koruyor? Kolluk kuvvetleri, hükümetin yerleşik olarak benimsediği ideolojinin yahut sistemin paralelinde işleyişini sürdürüyor. Kolluk kuvvetleri, hükümetin çarklarının birinde aygıt olmaktan öteye geçemiyor. İnsanların hükümet nezdinde değeri yahut kıymeti nedir? “Halk yığınları devlete/hükümete insan olarak değil de bedenlerini kullanan makineler olarak hizmet ediyorlar. Daimî ordu, milis kuvvetleri, gardiyanlar, polisler, bölge şerifleri vesaire hep böyleler. Çoğu durumda ne sağduyularını ne de ahlâk duygularını çalıştırırlar, onun yerine kendilerini tahtayla, toprakla, taşlalar aynı seviyeye indirirler.”² Taşla, tahta ve toprak ile aynı olmak, onlara dönüşmek ifadesinin son derece önemli olduğu düşünüyorum. Hükümetin nezdinde insan varlığı önemsiz hale büründürülmüş; ruhu söndürülmüş, maddeleştirilmiş, kalıplaştırılmış olandır. İşte insanların yani tebaa olmak durumunun ötesine geçemeyen halkın hükümetlerine verdikleri o değerli hizmet! “Devlet babaaa (yer yer ana da olur lâkin babaaa daha iyi, babaaa olsun)! Allah devletimize zeval getirmesin! Ya devlet başa ya kuzgun leşe!” vb. hizmet sloganlarını da unutmamak gerekiyor. Sonuçta hizmet ediyoruz öyle değil mi? Benim bu yazıyı yazdığımı gören herhangi bir hükümet yetkilisi ne düşündürdü acaba? Muhtemelen aramızda geçecek olan diyalog şöyle olacaktır; HÜKÜMET YETKİLİSİ Ne yapıyorsun? TAHA Sivil İtaatsizlik adlı kitap ile ilgili düşüncelerimi yazmaya çalışıyorum… HÜKÜMET YETKİLİSİ Ne düşünüyorsun? Yazdıklarını görmek istiyorum. TAHA Tabi ki, işte. Okuyun. (Hükümet yetkilisi Taha’nın uzattığı kâğıdı okuduktan sonra diyalog devam eder…) HÜKÜMET YETKİLİSİ Nankörlük etmiyor musun (sesi öfke kusar biçimde)? Bu devlet, bu hükümet seni okuttu, büyüttü, korudu ve kolladı. Sen ise karşılığını böyle mi veriyorsun? TAHA Evet. Karşılığını böyle veriyorum! Gerçi neyin karşılığını vereceğim ki? Devlet, hükümet ve yasalar benim tekil varoluşumu ne kadar önemsiyor. Bu saydığım unsurlar, sistemin, özellikle de kapitalizmin devamlılığını ve sürekliliğini sağlamak üzere kurulmuştur. Bu sistem içinde yaşamak isteyip-istemeyeceğimi, bu yasalar bağlamında hareket etmekten memnun olup-olmayacağımı bana sordunuz mu? Yahut bu sistemi belirleyen o çok saygı değer, o kutsal, o yere göğe sığmayan atalar bana, ben doğmadan evvel sordular mı? HÜKÜMET YETKİLİSİ Hain! Bizlerde sizlerin geleceği için gecemizi gündüzümüze katarak, sayın Cumhurbaşkanımızın (reisimiz, liderimiz, reisi cumhurumuz vb. hepsini hatırlayamadım şu anda, ama birçok betimleme daha yaptı) liderliğinde çalışmalar sürdürelim. Sizlere yurt yaptık, sıcak yatak verdik, KYK burs ve kredilerine zam yaptık (enflasyonu hiç söylemeden devam etti), yurtlarınızda self servis olmak üzere çeşit çeşit yemekler verdik (Bu arada unutmadan ekleyelim, KYK yurtlarının yemekhane işletmelerinin hiçbiri devlete ait değil, hepsi özel şirketler tarafından işletiliyor). Sen ise karşılığında hükümeti karşına alarak kutsal devletimize leke sürüyorsun. Terörist! TAHA Ben bu ülkenin içerisinde yaşamak durumunda olan bir vatandaş değil miyim? Çoğunluğun görüşünü benimsemiyorum. Evet, doğru. Lâkin bende bu ülke içerisinde yaşıyorum? Siz iktidara gelmezden evvel yaptığınız mitinglerde, o kalabalık, cenneti sizin hükümetinizin gölgesi altında garanti altına alacak o kalabalığa haykırarak: “Biz, tüm halkı kucaklamaya geliyoruz. Ayrıştırmadan, ötekileştirmeden siyaset yapmayı şiar ediniyoruz,” dememiş miydiniz? Şimdi ne oldu? İşte karşınızda oturan bir terörist! Bendeniz Taha. Oysa yarın bir sabah sizde terörist olarak uyanabilirsiniz, bunu çok iyi biliyorsunuz. Hükümetin gözünde insana verdiğiniz değer işte tam olarak da bu! HÜKÜMET YETKİLİSİ Yeter, sus artık! Seninle konuşmak bile hata. Hakkında adli süreç başlatmak ve yargılanman gerekiyor. Sen halkın barışını, huzurunu bozmak için çaba gösteriyorsun. Bir bakıma terör faaliyetlerine gebe kalacak yazılar kaleme alıyorsun! TAHA Öyledir, öyledir. Mübarek olsun! Buyurun lütfen, başlatın adli süreci. Ben de bir terörist olarak bu yargının önünde kendimi savunmaya çalışayım. Terörist olarak görülen kimse ile hükümet yetkilisinin davası ne kadar adil olacaktır değil mi? Zaten zedelenmiş olan özgürlüğe, yine sistemin refahı, sistemin devamlılığı kılıfı altında yara açmak sizin için bir onurdur. Devletinize hizmet ediyorsunuz! Tıpkı, devletine hizmet ettiğini düşünen halk (tebaa) kitleleri gibi… (Hükümet yetkilisinin ihbarı üzerine kolluk kuvvetleri (polis), Taha’nın bulunduğu eve geldi. Kapı çalındı. Taha, hükümet yetkilisi ile tartışmak ile meşgul olduğu için bulunmakta oldukları odadan çıkamadı. Kapıyı annesi açtı. Annesi olayların bu denli ilerleyeceğini aklından bile geçirememişti. Nasıl düşünebilirdi ki? Nasıl aklı alabilirdi ki? Annesi titreyen sesiyle sordu polislere sorar...) TAHA'NIN ANNESİ Niçin geldiniz? Oğlum bir suç mu işledi? KOMİSER Abla çekil şöyle kenara, birazdan öğrenirsin. Hangi odadalar sayın hükümet yetkilisi X ile oğlun Talha mı Taha mı neyse işte o. Hangi odadalar? TAHA'NIN ANNESİ İşte şu oda evladım… Ama ne yaptı ki? (Taha’nın annesinin komisere sorduğu soruların yeryüzündeki bir toz zerresi kadar bile önemi yoktu! Çünkü komiser, hükümet yetkilisinin ihbarı üzerine bu eve gelmişti. Taha’nın annesini dinleyecek vakti yoktu! Ne de olsa Devletine hizmet etmek zorundaydı. Omzundaki yıldızları devletten başka kim verebilirdi ki ona? Taha’nın annesinin ne önemi vardı? Komiser, Taha’nın ve Hükümet yetkilisi X’in bulunduğu odanın önüne geldi. Odaya girmezden evvel üniformasına ve beraberinde gelen polis memurlarının üniformasına göz gezdirdi. Her şey yerli yerindeydi, belki de kılıfına uygun. Usulce kapıyı tıklatmak için işaret ve orta parmağını yan yana getirdi. Tık tık (Biliyoruz ki Komiser kendine kapıyı tıklatmayı yakıştıracak bir adam değildi. İçeride yalnızca Taha olsaydı, baskın misali odayı dalacak ve gücünü gösterecekti. Oysa içeride hükümet yetkilisi X vardı, bunu yapamazdı)! Komiser odanın kapısını hafifçe aralar ve Hükümet yetkisi X’inden gözlerinden onay aldıktan sonra içeriye girer...) HÜKÜMET YETKİLİSİ Gel komiser, gel! Bu gördüğün vatanına, devletine, hükümetine nankörlük eden bir terörist, bir haindir (Hükümet yetkilisi X, bu cümleleri sarf ederken komiser gözlerindeki şiddet ve kin ile Taha’nın yani korumakla yükümlü olduğu söylenen halkın parçası olan Taha’nın önce kitaplığına akabinde ise gözlerine baktı)! KOMİSER Bizde genç olduk. Ama devletimize, hükümetimize zarar vermedik. Devletimizin kutsallığını hiçbir zaman tartışmadık. Senin ve senin gibilerin yaptığı gibi yemek yediğimiz kaba pislemedik! (Taha olanları seyreden iken, aslında Hükümet yetkilisi X’in, nasıl bir insan yaratısı tasarlamak istediğinin somut karşılığının komiserde vuku bulduğunu gördü. Düşüncelere dalmıştı ki, o sırada komiser bağırdı!) KOMİSER Devletin memurları karşısında öyle gevşeyip, dalma lan! Ciddi dur, ciddi ol! Burada bir şey konuşuluyor dinle! HÜKÜMET YETKİLİSİ Nafile, nafile! Ne desende boş komiser. Bu terörist ne anlar devletin, hükümetin kutsallığından! Gençmiş? Sizler hain gençlersiniz! Size verdiğimiz onca hizmete, onca özgürlüğe karşın nankörlük etmeyi bir duruş olarak düşünüyorsunuz! Anan, baban seni böyle mi yetişirdi acaba? Eğer onlarda senin bu düşüncelerini biliyor ve buna karşı seni doğru yola koymuyorlarsa, onlarda nankörlük ediyor! Hem de nankörlüğün en büyüğü olan devlete nankörlüğü ediyor. Komiser! Gözaltına alıp, sorguya çekin bunu. Yargıda (Hükümet yetkilisi X, yargı kelimesini ağzına aldığında, Taha acı acı gülümsedi) karşılığı neyse gereğini yapın! Bir teröriste merhamet edemeyiz. Ellerini de plastik kelepçe ile bağlayın, evden kelepçeli olarak çıkarın. Çıkarın ki, herkese ders olsun! Bizim görevimiz halka ve devlete hizmet! KOMİSER Emredersiniz efendim! Ellerini uzat lan! (Taha ellerini uzatmadan evvel son kez masasının üzerindeki Sivil İtaatsizlik eserine ve onun hemen yanında durmakta olan dergiye dikkat kesildi. Derginin kapağında büyün puntolarla, Brecht’in, Çağrı adlı şiirinden bir kesit “Barışsa bir armağan gibi verilmez insana…”³. Derin derin nefes aldı. Brecht’ten güç alarak “Özgürlük, hizmet, yaşam hakkı bir armağan gibi verilmez insana…” dedi.) İçindeki yangını hâlâ yeterince söndürmemişti son söyledikleri. Evin dış kapısına çıkartılmak üzere koridorda komiser ve hükümet yetkilisi X’in gözetimi altında yürütülürken, okumakta olduğu Sivil İtaatsizlik adlı kitaptan bir bölüm geldi aklına. Henry David Thoreau’yu anmak istedi. Ve komiserin eğmiş olduğu başını kaldırmaksızın taşlarla söyledi: “Karşı dururlarsa buldukları panzehirin zehirden daha acı olacağını düşünürler. Ama panzehirin zehirden acı olmasının suçlusu hükümettir. O her şeyi daha acı yapandır.”⁴ Evin önünde bulunan ekip otosunun önüne yığılmış bir sürü komşu arasından, babasının koşarak yanına yaklaştığını gördü. Annesi aramıştı babasını gelmesi için. Babası çalışmakta olduğu işten aceleyle çıkıp, canhıraş vaziyette şehri kıra kıra gelmişti. Yolda arabayla gelirken, aşırı hız yaptığı gerekçesiyle mobese kameraları tarafından iki kere yakalanmış ve para cezanı çarptırılmıştı. Haberi yoktu bundan. Oğlu tutuklandıktan 1 hafta sonra eve gelen bir tutanak ile ancak öğrenmiş olacaktı ödemesi gereken ceza tutarını. Olsun, giden para devlete hizmet olarak geri dönecekti. Hükümet ise devlet adına, devlet namına hizmet etmeye ant içmiş onurlu kimseler olarak anılacaktı. Bir yandan Taha’nın annesi, diğer yandan Babası soluk ve endişeli yüzlerle oğlunun ekip otosuna bindirilişini izledir. Hiçbir şey yapamadılar. Şehri kıra kıra gelen Baba, oğlunun elinden kayışına bir şey yapamadı. İzin vermediler! Kutsal olan devlete başkaldırılmaz! Devlete başkaldıranın başı ezilir! Ya Devlet başa ya kuzgun leşe! Kim bilir, oğulları ekip otosu ile mahallesinden uzaklaşırken annesi “Ahhh Devlet Baba, ahhh devlet baba yaktın oğlumu!”, babası ise “Ahhh Kutsal devlet ana, ahh devlet ana” diye sayıklıyordur. SON Dipnotlar: *1 Thoreau, H. David. Sivil İtaatsizlik & Yürüyüş. Dergâh yayınları. Çev., Bengisu Karakurt. s.15. *2 Thoreau, H. David. Sivil İtaatsizlik & Yürüyüş. Dergâh yayınları. Çev., Bengisu Karakurt. s.14. *3 Bavul Dergi, Sayı 79 / Şiir Bertold Brecht - Çağrı *4 Thoreau, H. David. Sivil İtaatsizlik & Yürüyüş. Dergâh yayınları. Çev., Bengisu Karakurt. s.22.
Sivil İtaatsizlik - Yürüyüş
Sivil İtaatsizlik - YürüyüşHenry David Thoreau · Dergah Yayınları · 2017374 okunma
··
1.941 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
RA okurunun profil resmi
Devlet olmadan olmaz. Devletin mutlak şekilde gerekli olduğunu düşünüyorum. Sömürü sorununu devlette değil, insanın yapısında aramak lazım. İnsan yapısı itibarıyla buna meyilli ve şartlar uygun düştüğünde de bu sorunla karşılaşıyoruz. Devletsizlik barbarlıktır, devlet varken de barbarlık ortaya çıkabilir ama bu salt devletin varlığından gelen bir durum değil, insan unsurunun ürünüdür. Devlet düzendir. Devletsizlik düzensizliktir. Devlette iyi düzen yoksa yine bunun temel sebebi insandır. Yönetmek devletin unsurlarından sadece bir tanesidir. Devlet bunun çok daha ötesinde bir şeydir. Onun için bir hükümet taşlanabilir, istenmeyebilir, eleştirilebilir ama bütün bunlar devletin varlığından bağımsız bir şekilde yapılması gerekir. Devlet olmadan medeniyetten bahsedemezsiniz, medeniyet yoksa olan şeylerin pek de bir ehemmiyeti kalmaz. Mutlak Adalet! Mutlak adaleti sağlarım diyen devlet olamaz zaten, olsa olsa hükümettir. Ve bunu söyleyen hükümet de halt etmiştir. Bana göre inançlar dahil, bütün ideolojiler, sistemler düzenler bir araya gelse yeryüzünde hiçbir şekilde mutlak adaleti sağlayamazlar. İncelemenin içinde oluşturduğunuz diyalog önemli, görüşü bir tarafa bırakıyorum çünkü görüşler değişebilir kiminin onayladığı bir şeyi bir başkası karşı koyabilir. Önemli gördüğüm kısım oradaki tavır, sorgulayıcı!
Metin T. okurunun profil resmi
Konuya güzel bir yaklaşım. Kaleminize sağlık.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.