Çirkin Kral Yılmaz Güney, gerçek adıyla da Yılmaz Pütün. Kimine göre büyük bir sinema adamı, kimine göre iyi bir gözlemci, kimine göre komünist, kimine göre gerçek bir devrimci, kimine göre katil, kimine göre hapishane kaçkını, kimine göre vatan haini, kimine göre de büyük bir edebiyatçı iyi bir yazar. Benim için artık şu bir gerçektir ki, Yılmaz Güney, Türk devrim sinemasının öncü bir ismi iken bu kitabından sonra Türk edebiyatının artık güzel bir de yazarı olacaktır. 72 yılından itibaren Selimiye Cezaevi’ndeki geçirdiği süreç içinde deneyimlerinden kaleme aldığı Selimiye Üçlemesi’nin Hücrem kitabı hem içinde güzel cümleler barındıran etkili bir hikâye kitabı hem de kendi görüşünü, kendi deyimiyle sanat anlayışını anlattığı manifesto kitabı. Farklı bir kitaptı, ilk başlarda Yılmaz Güney düşüncelerini, mücadelesini, yetemediğini ama yetmeye çalışmalarını anlatırken, bu anlattıkları ile beraber birbirine çok güzel bağlayarak hücre günlerini de anlatıyor. Anlattığı hücreleri enlemesine, boylamasına ölçülerini anlatırken, ufak camının önünde yeni yetişmeye başlayan bir otu da anlatıyor, o ot parçasının bir mücadele göstererek büyümeye çalışmasını betimlerken maalesef o ot da büyür ise kendi camının, tek ışık kaynağını engelleyeceğini abartısız söylüyorum mükemmel cümlelerle betimliyor. Mücadele gösteren o ot büyümeli miydi acaba? Her girdiği hücrenin kendi hayatındaki kaçıncı hücresi olduğunu anlatırken, acaba ben bu hücrenin düşünen, sorgulayan kaçıncı hücresiyim diye de kendi kendine sorguluyor.
Hikâye kısımlarında biz okurlara Çirkin Kral mesaj veriyor, bir istekte bulunuyor. Herkesin kendini, bütün gizli ilişki ve yanlarıyla olumlu ve olumsuz yönleri ile düşünsün diye yazdığını belirtiyor. İki hikâyeyi de okurken, alabildiğince kendimizi düşünmemizi, en ince ayrıntılarımızı hatırlamaya çalışmamızı, kendimizle, geçmişte yaptıklarımızla hesaplaşmamızın ilk adımı olarak saymamızı istiyor. Üzülmekten, pişmanlıktan, ağlamaktan korkmamamızı istiyor. Bu durumlar için ilk adım olur mu olmaz mı bilmiyorum ama dediği durumlar için “bir adım” olacağı da kesin bir gerçektir. Kunduracı çırağı küçük Kadir’i okurken fazlasıyla kendinizden, çocukluğunuzdan bir şeyler bulacak ve düşüneceksiniz. Yer yer üzülecek belki de yer yer sinirleneceksiniz, tek bir şey olmayacak, o da güzel bir edebiyat hikâyesi okumanın haricinde keyif hissetmeyeceksiniz.
Bu güzel kitaptan sonra Yol, Duvar, Sürü, Umut, Ağıt ve Arkadaş filmleri de keyifle izlenir.