Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Alev Alatlı Okurken Alev Alatlı Röportajı ile Karşılaşmak...
Alev Alatlı'nın Or'da Kime Var mı serîsinin üçüncü kitabı olan Valla Kurda Yerdirdin Beni kitabını ara ara okurken onunla yapılan bir röportaja rastlamak ilginç oldu benim için... gzt.com/roportaj/meneme... Röportajdan bana kalan bir kaç cümle: "Şimdi başka bir şey daha söyleyeyim. Entelijansiya. Aydın olmak. Hakikaten aydın olmak. Münevver olmak ‘habitus’ ister. Şimdi bu ne demek. Habitus, gübreli tam uygun kara toprak gibidir. Habitus buradan yeşerir. Tek başına olmaz. Ben olmadan siz olamazsınız. Siz olmadan ben olamam. Bu bir bütündür. Habitusu bulursa insan içi kıpırdar. Ama allame-i cihan olsan eğer o şey yoksa, habitus yoksa ve her seferinde seni söndürüyorsa bir şeyler, çok zor. Çok inatçı falan olursan olur tabii her zaman olur. Ama şimdi mesela Türkiye'de o habitus kayıp. Bu beni çok rencide ediyor, çok üzülüyorum. Habitus yok Türkiye'de. Bugün, çocukların öğrenmesi için de habitus yok. Türkçe perişan, birbirimizin konuştuğunu anlamıyoruz. Ama Türkçeyi adam edecek habitus yok." * "Homo economicus, ekonomik insan demektir yani bütün teoriler, iktisat teorileri insanoğlunun çıkar kollayan birisi olduğu varsayımı üzerine kurulur. Böyle modellenir. Ve buradan başlayıp yaparsın. Düşün ki, ben bu dersi aldığım zaman homo economicus, iki yüz senelik kabul edilen bir iktisadi kavram, terim. Benim terime itirazım var, başından. “Hayır efendim, biz böyle değilizdir” diye. “Nasıl değilsiniz ya?” diyor hoca. Hadi hadi filan… Yok ya değiliz. Deli mi ne? Ama şimdi farka bak. Yani benim geldiğim kültürde, en azından benim ailemden geldiğim kültürde diyor ki, sakın ha, asma! Şimdi ben o dedeyle homo economicusu nasıl yan yana getiririm? Temel fark. Ve bir noktaya geldik. O noktada şeye kadar gitti iş, ‘hayır’a. Hayır, diyen biri." * "Sadece bütün içtenliğimle ve samimiyetimle anlamaya çalışıyorum ve baktım olmuyor. Bir ara dedim ki, senin kafan işlemiyor. Kendi kocam dahil, evliyim o zaman, kimse benim gibi yadırgamıyor. Türkler var başka. Dokuz millet var. Kimse benim gibi yadırgamıyor. Yadırgamadığı gibi problem de etmiyor, kavgasını da yapmıyor ve benim gibi de böyle arabanın tekerlerini koyup beklemiyor. Yani ölsem daha iyi, ben bu işin içinden çıkamıyorum diye... Bir de tabii burslu olduğum için, kendimi borçlu hissediyorum. Paramı bastım gittim gibi değil. Devletin parasıyla gidiyorsun neticede. Tamam Amerikan Devleti'nin ama bunu bal gibi de biliyorum, fitil fitil burnumuzdan getirir bana verdiği parayı. Bedava vermez Amerika. Şimdi, bütün bunlar üst üste bindi. Ya dedim, tamam Alev bırak, bir gevşe, sen en iyisi felsefe öğren. Bu adamların kafası nasıl işliyor, gel biz bunu öğrenelim diye ben felsefeye geçtim. Orada da tabii kavga dövüş, olurdu olmazdı. Neyse ikna ettim ki, ben felsefe alayım. Dediler, olmaz önce Almanca öğreneceksin. Tamam, peki, onu da öğreniriz. E nasıl öğrenirsin? Dediler, Crash Course dedikleri bir şey var. 3 ay; sabah 8 akşam 8, günde 12 saat. Olur iyi, tamam yaparız. Bunalırsın dediler. Niye bunalayım canım, siz vermiyor musunuz bunu, yapanlar var mı yok mu? E o zaman? Niye bunalacakmışım? Girdim. Hakikaten 3 ayın sonunda dergileri okur hale geliyorsun. Böyle bir sıkı kurs. Bitirdim. Peki, dediler, aldılar. 101'den başladık tabii. 101, 102, 103 falan. Bir kıyamet de oradan koptu. Esas felsefede koptu. Baktım olmuyor. Dedim, bunlar benim istediğimin peşinde değil. Peki ben ne yapayım? Felsefeden bir adım sonra bu felsefeyi falan bırakayım da mesela matematik tarihi öğreneyim dedim." "Sonra Mısır. Mısır'daki hiyerogliflerden matematik falan. Onu öğrenmeye çalışıyorum. Döndüm kimya. Kimya, simya. Büyücülükten geliyor falan. Bir daha fizik. Sonra ‘vay anasını bir dakika’ deyip, Medeniyet Tarihi okuyorsun. Hikaye bu ve bunu kendi başına yapıyorsun. Yani istemedim kimseyi. Sonra anladım ki, ben bunu kendi başıma yapacağım. Bıraksınlar beni. Bir yere geldim ve anladım ki, fizik, kimya falan filan hepsi ilahiyata açılıyor. Teolojiye. İlahiyat demeyeceğim, İslam ile alakası yok. Teoloji. Dinler Tarihi. Bütün dinler. Ve bakıyorsun en parlak matematikçi, en parlak fizikçi ya bir Papaz ya bir Şaman ya bir İmam ya bir Haham. Çünkü dert başka. Sonra anladım niye öyle olduğunu, dert başka. Bencileyinki aynı dert. Çünkü aslında benim çabam bu dünyayı bir anlayıp rahatlamak. Nereden geliyor, onu anlamaya çalışıyorum. Orada palavrayı kabul edemiyorum. Eğer Amerikan Üniversiteleri söyledikleri kadar iyi olsalar zaten böyle okul olmazlar. Böyle kurulmazlar. Ben kendi çocuklarıma bugün onu Kapadokya'da veriyorum. Ben göremem ama Allah bilir, siz göreceksiniz. Kapadokya, dünyaya çomak sokacak bir üniversite olacak. Çünkü başka türlü tutuyoruz. Bilmem kim orada bir felsefe koymuş, ben onun peşinden gideceğim. Gitmem kardeşim, sorgularım." * "iktisatta bir kavram vardır ‘fırsat maliyeti’. Eğer bir saati burada bu konuşmaya harcıyorsam, bir saatte ne kaybettim diye düşünürüm. Ne yapabilirdim de yapmadım, bunu yaptım? Bunu böyle tartar, birini seçerim. O bakımdan zaman benim için çok önemlidir, tartarım. Çünkü başka hiçbir şeyimiz yok hayatta. Geldik gidiyoruz ve bir tek şey var kıymetli, zaman. Bir şeyi yaparken hep niye bunu yapıyorum diye sorarım kendime. Sizde de tavsiye ederim. Hiç hazzetmediğim biriyle vakit geçirmek gibi. Ne yapıyorum yani? Veya hazzetmediğim bir filmi seyreder gibi. Niye seyrediyorum ki? Çık git ya Allah Allah. ‘Hayır’ demeyi öğrendim. Size de tavsiye ederim hayır demeyi." * "Dünya sizin. Sizi seviyorum. Sizi seviyorum ve esenlikli kalın istiyorum. İkincisi ben Türkleri severim. Hep söylüyorum size, ben çok önemli insanlar olduğumuz kanısındayım. Yaşamalıdır Türkiye. Ahlaki sebeplerden dolayı yaşamalıdır hepsi bir yana. Gayet açık değil mi, niye? Seviyorum sizi. Ve Türkiye'yi çok seviyorum tabii. Burnumun diğeri sızlıyor."
·
242 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.