iPad parmağım uf oldu! (Ruhunuzdaki kesiklere dikkat edin!)
Çocukluk yapma!
Çocuk musun sen!
Çocuktan betersin!
Bu yaptığını çocuk yapmaz!
Fark ettiniz mi, çocuk kelimesini ne kadar olumsuz bir kavram halinde kullandınız?
Yaşayanların en kusursuzları belki de.
Oysa birçoğunuz çocukluğuna hasret. İmkan verseler dönmek için elinizden geleni yaparsınız.
Var mı çocukluk gibisi!
Bir ön yargıyı yıkarak başlayalım hadi!
Bu kitap Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk tarafından yazılmamıştır!
Çocuk Gelişimi Uzmanı
Ziya Selçuk tarafından yazılmıştır.
Herhangi bir siyasi kavram, statü içermemektedir.
Bir sabah uyanmışsınız.
Henüz 6-7 yaşlarındasınız.
Sabah çizgi filmlerini kaçırmamak için hemen televizyon karşısına koşuyorsunuz.
Mahalleden arkadaşlarınız sizi oyuna çağırıyor.
Acele yapılan bir kahvaltının ardından onlarla oynamaya çıkıyorsunuz.
Mahalle maçları, saklambaçlar, misketler, körebeler, yakan toplar...
Üst baş toprak çamur içinde.
Acıktığınızın farkına dahi varmıyorsunuz.
En sağlıklı beslenme biçimi salçalı ekmek zaten. Onu veren anneniz ya da komşunuz hiç fark etmiyor, herkes herkesin elinden yiyip içiyor o günlerde.
Akşam ezanı eve yetişme telaşı, saat falan hikaye. Geç kalınca terlik ya da fırça bekliyor çünkü.
...
Hadi şimdi açın gözlerinizi.
Bugünlere bakma vakti geldi.
Daha doğmadan başlıyor çocuk telaşı.
Çocuk mu kariyer mi, bir çocuğa daha bakabilir miyiz, böyle bir dünyaya çocuk getirilir mi?
Hadi oldu da doğdu.
Toprağa elini sürme,
"Çocuğun yerle, toprakla ilişkisini kısıtlamak yaşamla bağını kesmek gibidir oysa." (s. 73) Eskiler ne der "Bir gün düşersen, toprağa sarıl ki kalkabilesin evlat."
O çocukla oynama, derslerine çalış, ben senin yaşındayken öyleydim, böyleydim...
Öyle miydiniz sahiden?
Yoksa başaramadığınız her şeyi onun başarmışsını istiyor, kendinizi böyle mi tatmin ediyorsunuz?
Hem öyle bile olsanız: "Bugünün çamaşırları dünkü güneşte kurumaz." (s. 171)
Hep rahatsız olduğunuz "Z Kuşağı" adını yalnızlıktan, ruhlarındaki kesiklerden aldı belki de.
"Silgisinde delikler, kesikler, bölükler varsa ders gereğinden fazla sıkıcıdır muhtemelen. Örselenmiştir belki; belki de ruhundaki kesikleri, bölükleri temsil ediyordur o izler." (s. 221)
Öyle güzel bir örnek seçmiş ki Ziya Hoca.
Hepiniz bilirsiniz
Franz Kafka'nın meşhur Gregor Samsa'sını. Herkesin işine yarayan bir karakterken sevilir, saygı görür. Toplumun kendisinden beklenenleri yerine getirirken onlar tarafından kabul görür. Ve bir sabah onların işine yaramayan, onlardan farklı bir karaktere dönüşür, "ondan kurtulmalıyız" der en başta ailesi. Özgün olan, yeni bir şeyler bulanlar sindirilmeye mahkumdur, bütün problemler gidiş yoluna uygun çözülmelidir, aksi takdirde puanlarınız kırılır. Toplum çocukluktan itibaren tek tip birey olmaya iter. Böyle mi olmalıdır?
"Gerçek şu ki, ihmal ettiğimiz her şeyin altında kalırız." (s. 17)
Eserin en başarılı bulduğum noktalarından biri, konunun uzmanı düşünürlerin fikirlerinden, -çok sevdiğim
Şermin Yaşar da onlardan birisi- şairlerin dizelerinden yararlanılmış olması. Bu kimi zaman
Attila İlhan, kimi zaman ##$##yazarSeolar:i10145.$$#$$
"Kader, gayrete âşıktır."
(Yunus Emre)
"Kendini martılarla bir tutma
Senin kanatların yok,
Düşersin, yorulursun."
(Attila İlhan - Ağustos Çıkmazı)
Nedir bu "kıyamam sana!" merakı?
Daha bebeklikte başlıyor.
Çocuk bir koltuğa çıkmaya çalışıyor. Bu onun zaferi olacak. Ona yardımcı olmak adına onu koltuğa çıkarıyorsunuz. Onun ilk zaferinin önüne geçtiniz bile! Çocuk büyümeye başlıyor hala ona elinizle yemek yediriyor biraz daha büyüyünce ödevlerini elinizle yapıyorsunuz. Nerede güçlükler ile güç kazanıp güçlenecek bu çocuk. Bu kıyamam sanalar yüzünden ileride onların hayatına kıyıyorsunuz farkında olmadan!
Doğar doğmaz teknoloji ile tanışıyor çocuk. Onu bedeninin bir parçası haline getiriyor. Öyle ki bir süre sonra kendinden ayıramıyor. "iPad parmağım uf oldu!" Oysa çocukluğumuzu hatırlayalım, düşerdik, dizlerimiz uf olurdu.
"Çocuğun kendi organını teknolojik bir referansla tanımlaması hoş olduğu kadar garip değil mi sizce?" (s. 211)
Heidegger'e göre, "Teknoloji bir yerden sonra kendi varoluş nedeni haline gelir." (s. 212)
Annelerin,
Babaların,
Anne baba olmaya hazırlananların,
Eğitimcilerin
Ve hatta öğrencilerin dahi mutlaka okuması gereken bir eser olduğunu düşünüyorum.
Sıradan kişisel gelişim kitapları gibi "azmet yeter" tarzında bilgiler vermiyor, yüreğe hitap ediyor cümle cümle.
Yazarını sevelim, sevmeyelim birçok yönüyle dolu dolu. (Görev yaptığı süre zarfında benim de birçok eleştirim oldu) Her şeyden bağımsız, konusuna hizmet eden, çocuklara bakışı değiştirecek nitelikte bir çalışma. Keyifle okumanız, okunmasına vesile olmanız dileğiyle. (Belki iletiyi paylaşmanız en azından bir kişinin okumasına vesile olabilir.)
Hoşça kalın, kitapla kalın.
Kitabı sipariş vermiştim, öncesinde biraz araştırayım derken bu incelemeye denk geldim. Harika bir inceleme olmuş hocam, emeğinize sağlık.. Geç olsun güç olmasın diyerek hemen başlıyorum okumaya.