İnsanoğlunun anlam arayışı bazen sınırlarını aşar ve geçmişine doğru uzanır. Geçmişin büyük hazineleri yazılı dönemin öncesinde ortaya çıkar. Sözlü kültürün o müstesna öğeleri insanın hayat algısına has eşsiz ayrıntıların ortaya çıkmasına neden olur. Cengiz Aytmatov’un “Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek” isimli kitabı böylesine zamanı aşan efsanevi bir anlatıyla başlar.
Mitolojik anlatılar kimi zaman felsefi derinlikleri kayda alınmaksızın, tarihin tozlu raflarının arasına hapsedilirler. Aslında sözlü
kültürün bu müstesna ürünlerinin gerektiği gibi diriltilmesi ve içindeki muhtevanın ortaya çıkarılması gerekmektedir. Çünkü
sözlü kültür efsanevi anlatısını nesillerden nesillere aktarırken, gerçekleri kıvrımlarının arasına saklayarak, taliplerine sunar.
Aytmatov bu eseriyle tam olarak yitik bir efsaneye hayat verir.
Deniz insana dünyada gurbeti yaşatan suyun âlemidir. Deniz insana cömertçe ürünlerini bağışlamakla beraber, hışmını da
göstermektedir. Denizin kâbusa dönüştüğü anlarda, insanoğlunun acz içindeki çaresizliği, kıyısına tutunarak hayat bulduğu kara
parçasına daha sıkı tutunmasını sağlar. Cehenneme dönebilen insana tutunacak dal bırakmayan deniz, kimi zaman ise hayallerin
meskenidir. İnsan için mavi
suların gizemine sırlanmış, onu mutlu edecek birçok nüans vardır. Bu yüzden efsaneler suya atılan olta kabilinden insanın yıllar
yılı arayışını nihayete erdirecek gizem çözümlemelerini kullanıma sunar. Ve artık beklenilen bir denizkızı suya sinen gri tonu,
gökyüzünün mavisine çevirir. Felaketin karasına inanan insan; neden cennetin mavisine inanmasın ki?
Yazar bu manada deniz insanının, kültürel kodlarını aşikâr kılarak, ait olduğu
zemine fevkalade bağlar. İncelikli bezenmiş karakterlerin farklı yaşlarda olması; deniz insanının farklı evrelerine dair
izlenimleri okura kazandırır. Nede olsa karakterlerin hayatı anlamlandırışının altında daha spesifik bir alanda yatan deniz algısı
fazlasıyla özgündür. Karaya bağlı olan insandan ziyade, karayla denizlerin mücadele sahası olan sınır hattına yaşamını sürdüren
deniz insanlarının kalın karakter kabuğunu ustaca açan Aytmatov, öze iner ve okurun kahramanla daha içten bir temas
kurmasını sağlar. İnsanın hayat tecrübesi kimliğinin bir parçasıdır, tespitinden hareketle karakterlerin kimlik yansıması olan
geçmişlerine dair anlatılar yüzlerce sayfadan daha çok şey anlatır.
Kimi zaman mekân yazarın elini kolunu bağlayacak kadar yalındır. Aytmatov eserindeki bu sade mekânı güçlü tasvirleriyle
fazlasıyla ayrıntıya maruf bir hale getirir. Bu anlamda küçük bir sandalın içine kâinatı sığdıran Aytmatov şüphesiz ki ustalığını
göstermektedir.
Metaforlar okuru aslında olması gereken yere gerçeğin kıyısına getirir. Kıyıya gelmek için denizi yani sonsuzluğu tatmak gerekebilir. Soyut olanı hissetmekten ziyade, hissettirmek bile bazen çok zordur. Hele gerçek inşa ediliyorsa “inanılmaz” kelimesi yazara sıfat olur. Fakat Aytmatov'un bu kitabındaki karakterler efsanenin havuzunda yıkanıp, hayallerin kucağında gerçekle tanışırlar. Yaşamda böyledir. Kimi zaman efsanelere inanılır, hayaller kurulur ve gerçeklerle yaşanır. Hayat reelden ziyade, duygularla beslenen inançla güzelleşir. Mutluluğa inananların mutlu olması bu yüzden mukadderdir. Aytmatov okurunu mutluluğa inandırır, umuda götürür. Üstelik bunu sadece kelimelerle yapar. Okumanız dileğiyle.