Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

220 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
15 günde okudu
Cahit Zarifoğlu/ Yaşamak
Kitabı elime aldığımda dikkatimi çeken ilk şey kitabın ismi ve kapak fotoğrafı oldu. Sizi cezbeder mi bilmiyorum? Ama içinde zaman kavramının olmadığı (yaşamak) masdar kipinin, tamamen zaman kavramı üzerine kurulu bir edebi eser için kullanılması beni fazlasıyla düşündürdü. Aynı şekilde Zarifoğlu’nun kitap kapağındaki gözleri eseri cansız bir yapı olmaktan çıkarmış kitaba resmen hayat vermiştir. Kitapta okunan bütün hatıralar, ona acı veren olaylar gözlerinde hissedilir desem abartmış olmam sanırım. Kitap 1980 yılında yayınlanmış olup kendi içinde birçok alt başlığa ayrılmıştır ve yaklaşık 200 sayfadan oluşmaktadır. Yaşamak kitabı bölüm başlarında yer ve zamanın belirtildiği yazar için önemli olan bazı özel kısımlarda ay, gün ve saat bilgisinin de eklendiği parçaların bir araya gelmesiyle oluşur. 1977 -79 yılları arasında yazılan eser geçmiş zamanlara da değinilmesiyle beraber tam 39 yıllık bir zaman dilimini anlatmaktadır. Kitabı bir biyografi veya günlük olarak nitelemek kitaba haksızlık olur. Çünkü Yaşamak'ta günlük, anı, seyahat yazısı, deneme, mektup, şiir, hatta makale gibi edebi yapıtları da görmekteyiz. Sade ve anlaşılabilir bir dil kullanıldığı halde Zarifoğlu’nun diğer eserlerinde olduğu gibi bu eserde de kapalı anlamlılığı ve kendisine has o gizemli üslubunu net bir şekilde görmekteyiz. Kitapta Zarifoğlu’nun Avrupa gözlemlerinden, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde öğrenci, memur, asker, işçi yazar gibi farklı konumlardayken yaşadığı olaylardan bahsediliyor. Olayları okurken dönemin toplumsal buhranını, iç çatışmalarını da görmekteyiz. Kitabın kolay okunabildiği halde kronolojik sıraya göre verilmemesi okuru olayları daha iyi oturtmak için parçaları birleştirmesi, ipin ucunu kaybetmemesi gerektiği bir mücadeleye itiyor. 1940 Ankara: Cahit Zarifoğlu burada dönemin bazı çalkantılarını şiirsel ve sembolik bir dille işledikten sonra doğduğu anı ilahi bakış açısıyla anlatmıştır. Babasının onu kırk günlükken hacı bayram hazretlerinin duasına mazhar olması için camiye götürdüğünden bahsederek bu yılı bitirmiştir. 1960 Maraş: Bu bölümde bizleri yalnız ardıç karşılıyor. Yalnız ardıç bölgede eskiden beri tanınan bir ağaçtır. Zarifoğlu bir taraftan köylülerin ve özellikle kendisinin ağaca verdiği kıymeti beslediği sevgiyi hayran hayran anlatırken diğer taraftan Yalnız ardıcın insana kendi mevcudiyetini, varlık sebebini düşündürten felsefesini anlatıyor. Yalnız ardıcın bir derviş misali kişinin kalbini kapitalist, emperyalist ve bütün çirkin sistemlere karşı güzel düşünce ve duygularla fethedişini, Kanuni Sultan Süleyman’ın devasa bir orduyla yaptığı fetihlerine benzeterek okuyucuyu derin düşüncelerle baş başa bırakır. Ardından bu yılı üç arkadaşın, zihinlere ve duygulara oklar gibi saplanan düşündürücü öyküsüyle bitirir. 1963 İstanbul: Kitapta 1963 yılına iki farklı yerde değinen Zarifoğlu’nun zannımızca anlaşılmamak için kullandığı yöntemlerden biri bu çünkü her iki kısımda birbirinin devamı niteliğinde fakat araya başka tarihlerin girmesi olayların anlaşılmamasına sebep oluyor ki bu durum bütün tarihler için de geçerli. Burada Zarifoğlu kıymet verdiği bir kişiyle -bölümün gidişatından anladığım kadarıyla bir hanımefendi- karşılaşma sahnesini anlatıyor. Bu sahnenin suskunluğu zarif oğlunun dikkatini göçmen kuşlara itmiş dönemin yalnız insanını ve kendi duygularını bu metafor üzerinden anlatmıştır. Anne, çocuk, sevgili üçlüsüyle alakalı düşüncelerinin ardından dönemin siyasi yapısını kartal, leylekler, köylüler üçlüsüyle kısa ve düşündürücü bir şekilde anlatmıştır. 1964 İstanbul: Bu kısımda Zarifoğlu’nun ani duygu değişikliğine şahit oluyoruz. Gecenin bir yarısı memnuniyetle karışık bir huzurla uyanan fakat kalbinde birdenbire hüznün ve acının köpürdüğünü belirten Zarifoğlu’nun kalemindeki büyünün de bu hüzünden beslendiğini söyleyebiliriz. 1965 İstanbul Sezai Karakoç, Mehmet Dinç, Rasim Özdenören gibi tanıdık simaların geçtiği bu bölüm kitabı daha içten ve yakın hissettirir. Marmara kıraathanesinden evine döndüğü zaman dilimini anlatan bu bölümde komünist sarhoş bir adamla yaşadıkları, dönemin toplumsal yapısını net bir şekilde gösterir. 1966 İstanbul: Rasim Özdenören ile 'genç şairler toplantısı' adlı bir programa katılışlarını ve sanat hakkındaki görüşlerinden bahsettiği bu bölümde Zarifoğlu için sanat, toplumu Allah’a yakınlaştıran önemli bir araçtır. Ona göre sanatçı toplumdan bağımsız sadece kendi sorunlarıyla ilgilenen veya dönemin sorunlarıyla boğulmuş kesimler gibi olamaz. Sanatçı, buhranın içinde bile bir umut parıltısı bulabilen topluma yön gösteren ışık tutan kimsedir. 1967 Calw, Milano, Calw, Ulm, İstanbul: Zarifoğlu bu yılı (sayfa 14-15-17-32 ve 77) bölerek anlatmıştır. Sayfa 14 ve 17 birbirinin devamı niteliğindedir. Calw bölümünde Zarifoğlu batı medeniyetinin ruhsuzluğundan ve toplumunun tahribatına kısaca değindikten sonra zalim Rus ve Çin ordularının Müslüman halka yaptığı zulmü şiirsel bir dille ele almıştır. İstanbul kısmında ise Sezai Karakoç’un da yazı yazdığı bir gazetede teknik sekreterliğe başladığı dönemleri anlatmıştır. 1968 İstanbul, Maraş, İstanbul: bu yıl ile alakalı yazılarını 80, 130 ve 154 olmak üzere kitapta üç bölüme ayırmış. Vietnam savaşını anlattığı ilk bölüm geçekten çok acı. Gönüllü bir biçimde savaşa katılan Amerikalı bir asker üzerinden savaşın tüm boyutlarını anlatan Zarifoğlu Amerika’nın iki yüzlü politikalarına değinirken, bir taraftan askerin psikolojik rahatsızlıklar yaşamaya başladığını dile getirip savaşı askerin bakış açısıyla yeniden ele almıştır. 1971 Dalaman: Bir fabrikada çalışmaya başlayan Zarifoğlu fabrikanın işleyişi ile insan hayatını benzeterek okuyucuyu yine düşünmeye sevk etmiştir. Öte taraftan insanı robotlaşmaya iten sistemleri eleştirip, maddeperest sendikalar hakkında yerinde bir eleştiri yapıp yıla son vermiştir. 1974 Sarıkamış: Kitapta dokuz faklı yerde (sayfa 23, 91, 94, 101, 102, 103, 117, 120 ve 152) yaşadığı olaylarla ilgili değerlendirmelerde bulunmuştur. İlk önce aklımızı başımıza alıp düşünelim diyerek batıya körü körüne entegre olmuş toplum hakkında güzel tespitlerde bulunuyor. Daha sonra şiirleri hakkında görüşlerini gördüğümüz Zarifoğlu’ ya göre kendisi şiirlerinden bağımsız bir şairdir. Şiirleri zor olmakla beraber hepsi sosyolojik açıklaması bulunan şiirlerdir. Bu yılı babasıyla yoğun bir şekilde yazıştığı mektuplarla bitiriyor. 1978 İstanbul, Ankara: Cahit Zarifoğlu’nun sen diye hitap edip sürekli nasihatlerde bulunduğu, düşünmeye çağırdığı, sürekli çatıştığı eleştirdiği yer yer özlemle aradığı kişinin aslında kendi benliği olduğu gerçeğini bu bölümde de görmekteyiz. Kullandığı kelimelerle okuyucunun zihnini ve duygularını sarsan Zarifoğlu okuyucuyu da istemsiz bir biçimde onun hikayesinden kendisine paylar çıkamaya itmiştir. 1979 Sarıkamış, Ankara: Bu yıl kitabın ilk ve son yılını oluşturan bölümdür. Kitap ne çok acı var diye başlayıp, dünyayı tattırmadılar dizesinin geçtiği şiirle bitmektedir. Tahlili eserin tam aksine kronolojik sırayla ele almaya çalıştım fakat tarihlerin fazla olması hasebiyle bütün yılları burada değerlendiremedim. Naçizane küçük bir tavsiyeyle yazıyı bitirmek istiyorum, Zarifoğlu’nun daha önce kitaplarını okumadıysanız eğer bu kitabı kronolojik sıraya göre okumak hem bu eseri (ki bu Zarifoğlu’nun az da olsa düşünce yapısını çözümlemek demektir) hem de diğer eserlerini daha iyi anlamanızı sağlayacaktır.
Yaşamak
YaşamakCahit Zarifoğlu · Beyan Yayınları · 20209,3bin okunma
·
385 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.