Gönderi

Ne çok gürültü çıkarır akşamları, arkası karanlık bu gün ortasında sevmem onları, incecik askılı elbiselere benziyor lar, ya şimdi, gözlerim olduğundan çok fazla sarkıyor, bir vakti çatır çatır böyle yine kimi çağırıyorlar. Her birinin s ti kadavra tahtası, yere mermi gibi düşüyor yağmur, geniş gövde li ağaçlarda kızıl kıyamet, ancak bu kadar derinden okşanabilir bir insan. Nah, şuraya yazıyorum, arkası karanlık bu ağaçlar, de li edecek beni. Bugün ünlü bir yazar olmuş, dünkü o yoksul ço cuk için fazla da bir hasar sayılmaz. Oyuk bir çukura doluşuyor gibi, şimdi orada hışırtılarla aralarında neler konuşuyorlar. Pen çeleriyle rüzgâr ağaçların kabuklarını yırtıyor, geniş yapraklar düşüp, ıslanıp, ağırlaşıp, bayılıp kendini bırakacakları minik bir su birikintisi arıyor. Çatır çatır dallar, en kara en lacivert dipler de canavar kolları gibi boğuşuyorlar. Eser yok bahardan. Dövüş müş, yorgun düşmüş kazık gibi ağaçlar. Geniş bulut kümeleri, canınız cehenneme diyen bir uğuibuyla basıyor ormanı. Davul gi. bi patlıyor orman, mezar taşlanı gibi ağaçlar! Ruhum, kalbim pat lıyor, her bir ağacın dalına bata çıka ilerliyor rüzgâr, uğursuz bir heyüla gibi, bu itiş-kakış, bu her kafadan bir ses, bu karanlıkta boğazlanan incecik dallar, işte benim vatanım, yaşasın vatanım diye gururla bağırmak istiyorum... ağaçlar; gecenin sura Çocukluğun, mesleğin, aşkların, gün gelir ustası olursun haya tin! Ama şu, akşam olduğunda önümü kesen arkası karanlık ağaçlar, ne içeri girebiliyor, ne büyüsünden kurtulabiliyorum. Korkmadan biraz daha kulak kabartsam. Tanrı içeride saklanmış gibi. Ağız birliği etmişcesine işte yine hareketsiz, ölü gibi duru yorlar. Hızla açılıp kapanan kapılar gibi! İşte yine dev gibi bir ca. navar, derin derin solumağa başlıyor. Kalın kalın kütükler, silah tan fışkıran mermiler gibi dağıtıyor bulutları. Koca kayaları söke cekler yerinden! Tüylerimi diken diken ediyor. Korkumu yenip girebilsem içeri, ceset gibi soğumuş bedenim ısınacak biliyorum. işte yine görüyorum kuşlar cıvıl cıvıl götürüyorlar ağbimin yüzü nü, dünyanın en güzel ağbisi. Ön safta dövüşen şu süslü ağaçlar değil meramım, daha derinde daha içeride. Şu, bütün hayata kuvvet veren. Tüm ormanı kucaklayan, şu arkası karanlık ağaçların yanına, usulca girebilsem. Şu zırva dünyadan kurtulup, karanlıklara gömülü köyün ardındaki ormanların içine... Kuşlar geliyor, o dünyanın en guzel ağbisi, işte bak okuttu seni, öğretti sana, soylu bir mesleğin oldu, sakın ağlama! Başka bir serinliği var ağaçların, çiğ damlaları başka, kurumuş kuş tüyleri başka, yabancısı olmadığım bir yer. Geniş bir düzlük saklıyor içinde. Orada simsiyah gözlü yorgun atlar olmalı, çok çalışmışlar, koşmuşlar, kardeşlerini, ailesini utandırmamış, aç koymamış. Yol uzuyor, meşhur laf, hayat devam ediyor diyor birileri. Arkası karanlık ağaçlarla aramda bir perde, bir cam. O kadar sildim ki bu camı... Bir gun ben bile farketmeden, dalgınlıkla kırıverip gidebilmek için; çocukluğumdan beri gölgesi sırtına yerleşmiş arkası karanlık bu ağaçların yanı başına...
·
136 views
Burak okurunun profil resmi
Nihat Genç ağaçları, toprağı, rüzgarı muhteşem anlatır. Rüyalarınıza girer, ondan okudukça bir farklı bakarsınız hepsine
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.