Gönderi

Radyodan Türk Müziği yasağı
1908'den sonra doğan devlet konservatuarı ihtiyacı, 1914'ün Maarif Nezareti'ne "Dârülelhân" adlı ilk müzik ve tiyatro okulunu kurdurdu. Başına da "Cana, rakîbi handan edersin" şarkısının bestekârı Giriftzen Asım Bey'in oğlu, Berlin Müzik Akademisi mezunu Musa Süreyya getirildi. Bu zatın da ilk işi, 1926'da Maarif Ve kâleti'ne verdiği raporda, Dârülelhân'ın adının "İstanbul Konservatuarı'na çevrilip "yeni kültürümüz için gereksiz olan Şark mûsikîsinin kaldırılması"nı istemek oldu. Böylece okullardan din dersleriyle birlikte mûsikî dersleri de zamanın Milli Eğitim Bakanı Mus tafa Necati tarafından kaldırıldı. 1934'te de yine -şâyân-ı hayret bir kader birliğiyle- hem İlahiyat Fakültesi kapatılıyor, hem de Radyodan 1927'den beri yapılan Türk mûsikîsi yayımları kaldırılıyordu. Bu, Türkiye'nin müstemlekeleşmesinin, daha doğrusu Batı maymunu bazı Türkler eliyle Batının kültür müstemlekesi haline getirilmesinin ilk adımıydı. Bütün yüzyılı kaplayacak, belki öbür yüz yıllara da uzayacak büyüklükteki tekses-çokses kavgasının (o kısır çekişmenin) temeli işte böyle atıldı. Müzik yasağı fazla sürmedi. Atatürk'ün Savarona yatında bir akşam yasaktan haberi olmadığını söyleyip Radyodan fasıl dinlemek istemesi üzerine yeniden kondu. Ama bu arada, kendi radyo sunda kendi müziğini bulamayan Türk halkı "Savtu'l-Arab mine'l Kahire"nin, Tahran'ın ve Yeni Delhi'nin hangi dalgada kaç metre den çıktığını öğrenmiş oldu. Ve 40'lı yıların Abdülvahab'lı Mısır filmleri Raj Kapoor'lu Hind filmleriyle birleşince, adına 1960'lar dan sonra "arabesk" uydurma adı takılacak olan halk tabanlı Türk pop müziği doğmuş oldu.
Sayfa 166 - Dergah yayınları, 2004Kitabı okudu
·
89 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.