Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

304 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
·
31 günde okudu
Blokzinciri ve Yeni Güven Mimarisi
Blokzinciri ve Yeni Güven Mimarisi’ kitabının yazarı Kevin Werbach’a göre; devletler sadece blokzinciri uygulamalarını, yine blokzinciri ile düzenlemenin bir yolunu bulmakla kalmayacaklar; aynı zamanda bu çabaları, bariz şekilde ezber bozan ve dönüştürücü bu yeniliği en iyi şekilde kullanmamızı sağlayacak. ​17 Mayıs 1792’de yirmi dört adam bir çınar ağacının altında (Buttonwood) bir araya gelerek, dünyayı dönüştüren bir belgeye imza atmasından blokzincirine kadar uzanan bu süreçte birçok yenilik ve devrim oldu. O zamanlar Buttonwood Anlaşması’ndan doğan bir şirket olan Depository Trust & Clearing Corporation (DTCC), bugün yıllık 1,5 katrilyon dolarlık işlem gerçekleştirmekte. Bu, dakikada 3 milyar dolara denk veya tüm dünya ekonomisinin yıllık çıktısına eşit. ​Blokzinciri 2008 mali krizi sırasında hükümetlere ve şirketlere duyulan güvensizlik ortamında yeşerdi ve 3 Ocak 2009’da Bitcoin’in hayatımıza girmesiyle yeni bir güven mimarisi doğdu. ​Güven mimarisinden kasıt şu; Öğelerinden herhangi birine güvenmiyorsan bile sistemin bütününe güven. Bir blokzinciri ağı, katılımcıların, paylaşılan dağıtık bir deftere kaydedilen bilgilere, doğrulanmasına gerek kalmaksızın güvenmelerini sağlıyor. Ayrıca hiç kimse mal sahipleri, aracılar ve hatta hükümetler bile ağdaki işlemleri durdurma ya da değiştirme konusunda sınırsız bir güce sahip değil. Herkesin katılımına izin veren açık kaynaklı yazılı ve merkezi olmayan temeller üzerine kurulu blokzinciri, güven ihtiyacını ortadan kaldırmıyor. Daha ziyada güvenin yeni bir biçime bürünmesini temsil ediyor. O çınar ağacının altındaki öncü borsacılar, kişisel ilişkilerine dayanarak bir araya geldiler ve bir aracıya, borsaya güç verdiler. Blokzinciri ağı katılımcıları ise arada herhangi bir merkezi otorite veya kişisel bağlantı olmamasına rağmen birbirlerine güven duyuyorlar. Bu yeni yaklaşımın gerçek dünyada sayısız uygulaması var, fakat aynı zamanda önemli zorluklarla da karşı karşıya. Potansiyeli ve sınırları, sunduğu güvenin çerçevesiyle ölçülüyor. Başka bir açıdan, ekonomi tarihçisi Carlota Perez’in Technological Revolutions and Financial Capital kitabında ortaya koyduğu gibi, geri dönüp bakıldığında, spekülatif balonların teknoloji temelli başlıca devrimlerin ortak özelliği olduğu görülür. Örneğin tarihte ‘Tulip Mania’ olarak bilinen ‘Lale Çılgınlığı’. Kısaca tarihte lale balonu olarak bilinen bu olay; İstanbul’dan Avrupa’ya yayılan lalelere gösterilen yoğun taleple başlıyor. Yoğun talep olunca arz da oluşuyor ve lale üreticileri ortaya çıkıyor. Tohumdan bir çiçek haline gelmesi 7-12 yıl süren lale tohumlarının spekülatörlerinde devreye girmesiyle ortada olmayan laleler durduk yere fiyat kazanmaya başlıyor. Örnekle açıklamak gerekirse, bir lale üretici olduğunuzu varsayın. Lalenin çiçek olmasına yıllar olsun. Lale satın almak isteyen birine elinizde daha çiçek olmayan laleyi satıyorsunuz. O da bir başkasına fiyat koyarak satıyor. Böylece lale ortada yokken bile fiyat kazanıyor. İnsanlar lale alabilmek için sattıkları evlerini kaybediyor, çektikleri kredileri ödeyemiyorlar. Tarihte güvene dayalı bir balonu şimdilerin kripto varlıklarına benzetmek doğru olabilir mi? 2017 yazında Burger King, Rusya’daki mağazalarında kendi kripto parasını hayata geçirdiğini duyurdu: ‘Whoppercoin’. Burger King gibi şirketlerin aslında her zaman sundukları şurada bir sadakat programından başka bir şey olmayan Whoppercoin ile McDonalds’ta yıllık olarak sunulan Monopoly oyun kartları veya havayolu uçuş milleri arasında pek bir fark yok. Whoppercoin gerçekten büyük ölçüde ilgi görse de spekülatif bir balonun tehlikeli bir işareti bile olabilir. Risk sermayesi sahipleri, Bitcoin’in hayatımıza girmesinden 4 yıl sonra blokzinciri temelli girişimlere 1 milyar doların üzerinde yatırım gerçekleştirdi ve sonucunda kripto para piyasalarının toplam değeri 2017’de yüz milyarlarca dolara yükseldi. Hollanda Merkez Bankasının eski başkanı Nout Wellink, Bitcoin için lale çılgınlığından beter olacak diye Tulip Mania’ya atıf veriyor. ‘Lale Çılgınlığı Bitcoin’den iyidir. Çünkü en azından karşılığında bir lale alıyorsunuz.’ (wsj.com/articles/bitcoi...) Matematiği mükemmel olsa bile, blokzinciri uygulamaları sonuç olarak insanlar tarafından tasarlanan, uygulanan ve kullanılan sistemler. Ağların kendisi güvenli olsa da blokzinciri çerçevesinde kurulan işletmeler ve hizmetler bencilce davranışlara, saldırılara ve manipülasyonlara her daim açıktır. Blok zinciri ağlarının temel işlevi bilgileri birbirine güvenmeyen taraflar arasında güvenilir bir şekilde paylaşmaktır başka bir değişle herkes ortak bir defterin kendine ait kopyasını sahip olabilir ve bu kopyaları merkezi bir yönetici veya ana sürümü olmasa bile aynı kalmasına güvenebilir. Bu süreç için teknik terim mutabakat olarak ifade edilir The Union Square Ventures risk sermayedarlarından Albert Wenger, blokzinciri platformları mantıksal olarak merkezi (sadece tek bir ortak kayıt var), fakat örgütsel olarak dağıtık (birbiriyle ilişki olmayan varlıklar bu kaydın kopyaları tutabiliyor) şeklinde tanımlıyor. Blokzincir ağındaki dağıtık defterin birer kopyasını tutan düğümler senkronize kalmak için sürekli iletişim halindedirler. Ne zaman bir şirket bir satıcı ödeme yaparsa veya bir banka başka bir banka müşterisinin çekini öderse, defterlerin karşılıklı kontrol ile senkronize edilmesi gerekir. Bu karmaşıklık gecikme ve hata ihtimalin doğurur. David Graeber’e göre, ‘Paranın değeri bir nesnenin değerinin ölçüsü değil bir insanın diğer insanlar duyduğu güvenin ölçüsüdür.’ Modern dünyada bu güven bankacılık ve finansal hizmetlere, merkez bankalarına, kanunların uygulanmasına ve bilgisayarlarla bağlı karmaşık yapılar inanmayı gerektirir. Diğer yandan gün geçtikçe sayısı artan taraflar ve sınır ötesi işlemler sebebiyle bu giderek zorlaşıyor. İlk blok zincir uygulaması bunların hepsini özel, dağıtık bir dijital para biçimiyle değiştirmeye çalıştı: Bitcoin kayıt defteri, milyarlarca dolar değerinde para içeren şeffaf bir banka kasasıdır. ‘Elektronik işlemler için güven gerektirmeyen bir sistem önerdik.’ 2008 yılının Cadılar Bayramı’nda bir internet kriptografi grubuna e-posta olarak gönderilen dokuz sayfalık belgenin sonuç bölümü bu cümleyle başlıyordu. ‘Bitcoin: A Peer-to-Peer Electronic Cash System’ başlıklı bu metnin yazarı Satoshi Nakamoto olarak belirtilmişti. Metnin önerdiği teori ile ters düşecek bir şekilde Nakamoto Japoncada ‘merkezden doğan’ anlamına gelmekte. Güvenilir olanlar güçlüdür olmayanlar ise diğerlerinin güvenini kazanmak için her aşamada daha fazla çalışmak zorunda kalırlar ve bu durum onları büyük bir dezavantaja maruz bırakır. Dolayısıyla güvenin kapsamı değiştiren sistemler toplumları da değiştirir. Güven hem ulusal ekonomik performansın makro yapılarını hem de bireysel ve şirket etkileşimlerin mikro yapılarını şekillendirir. Tüm dünyada yüksek güven toplumları düşük güvene sahip olanlardan daha iyi performans göstermektedir. İş uzmanları da benzer şekilde güvenin yüksek olduğu şirketlerin daha iyi performans gösterdiğini belirtmektedirler. Bir sistemi şekillendiren tasarım kararlarının bütünü ‘mimari’ olarak tanımlanır. Güvenin de mimarisi olur. Zamanla üç ana güven mimarisi gelişmiştir. Bunlar; Eşten-eşe, Leviathan ve Aracılı. İlk mimari olan Eşten-eşe güven ilişkileri ve paylaşımlar etik normlara dayanır. Sana güveniyorum çünkü sana güveniyorum geliştirilen en eski insani güven yapısıdır. İkinci büyük güven mimarisi olan ‘Leviathan’ adını 17. yüzyıl filozofu Thomas Hobbes’un yazdığı kitaptan alıyor. Leviathan mimarisine sahip güven sisteminde devlet veya başka bir güçlü merkezi otorite, başkalarının iradelerini güç veya aldatmacayla dayatmasını önlemek için arka planda durmadan çalışır. Gücünü nadiren doğrudan kullanır ve bunu yaptığında da esas olarak sosyal istikrar konusunda temel bir güven düzenini korumak amacıyla kolluk kuvvetlerine ve askeri faaliyetlere başvurur. Leviathan güven mimarisinde insanlığın gördüğü ana unsurlar ortaklık ve anlaşmazlıkların çözümü için bürokratik kurallardır. Başlıca geleneksel güven yapılarını sonucunda sonuncusu da ‘aracılı’dır. Bu düzenlemede yerel kurallar ve aracıların itibarı, işlemlerin yapılandırılmasında sosyal normların ve devletin çıkardığı yasaların yerini almaktadır. Aracılı güven çevrimiçi ortamda özellikle önemlidir. Reklam verenler Google’a güvenirler, çünkü reklamları için şeffaf fiyatlandırma ve performans ölçütleri sunar, kullanıcılarsa ilgili reklamlarla birlikte çok kaliteli arama sonuçları sağladığı için güvenirler. Tüm bu mimariler kullanıcıların güvenden faydalanmak üzere özgürlükten kısmen vazgeçtikleri bir güven takası yaratır. Eşten-eşe güvende, toplumsal normları dikkate almak durumundadırlar, Leviathan tarzı güvende devlete tabidirler, aracılı güvendeyse kişisel verileri üzerindeki kontrollerinden feragat ederek kendilerini büyük duvarlarla çevrili bahçelere kapatırlar. Blokzincir ve kripto varlık denince en çok konuşulan ve tartışılan ‘güven’ konusu için Satoshi Nakamoto yeni bir güven mimarisi geliştirir. İnsanların ademi merkezi bir dijital para birimi kullanarak güvenli ödeme yapmalarının mekanizması, insanlara o sistemle ödeme yapmaktır. Bitcoin, parayı sistemin yalnızca bir çıktısı olarak değerlendirmek yerine, onu bir girdi olarak kullanır. Satoshi Nakamoto, kriptografik olarak güvence altına alınan dijital para konseptini, ortak bir işlem defteri için eşten-eşe doğrulama ağıyla bir araya getirdi. 3 Ocak 2009’da ilk Bitcoin kayıtlarının bulunduğu blok doğrulanarak kalıcı şekilde kaydedildi. Bu sayede küresel bankalar ve hükümetler başarısız oldu, ama bilgisayar bilimi daha iyisini yapabildi. Sadece içeriği değil aynı zamanda yazılımı da açık kaynaklı olan Bitcoin blokzinciri, sansür ve müdahalelere karşı dayanıklı bir şekilde tasarlanmıştır. Eğer bir müdahale girişimi olursa, kayıtlara bakılarak kolayca tespiti yapılabilir. Bitcoin’de ‘iş kanıtı’ olarak isimlendirilen temel teknik, madencilerin ‘hash’ olarak bilinen ve tek yönlü fonksiyonlar içeren rastlantısal kriptografik bulmacaları çözmelerini gerektirir. Herhangi bir madencinin piyangoyu kazanma şansı, soruna adadığı işlem gücüyle doğru orantılıdır. İş kanıtı oluşturmak madenciler için pahalı bilgisayar donanımlarını ve pahalı elektriği beraberinde getirir. Satoshi bir bloğu başarı ile doğrulayan madenciye Bitcoin ödülü vererek onu bu işe teşvik eder. Zaten yeni Bitcoin yaratmanın da tek yolu budur. Bitcoin yaygın olarak benimsenen ilk dağıtık defter sistemi olarak tarif edilebilir. Kayıt defteri hesap kayıtlarının tutulduğu bir ortamdır. Muhtemelen en tanınmış defterler muhasebenin temel olan çift taraflı kayıt sistemi için kullanılanlardır. Muhasebede kayıt tutma gereksinimi çok eski yıllara dayanmaktadır. Tarih sürecinde ilk olarak düzenli kayıt tutma temeline dayanan muhasebenin varlığına 1202 tarihinde Pisanolu Leonardo Fibonacci’nin “Liber Abacci” isimli çalışmasını yayınlaması ile rastlanmaktadır. Süreci, Luca Pacioli’nin “Summa de Arithmetica, Geometria, Proportioni et Proportionalità, (1494)” adlı kitabının yayınlanması muhasebedeki çift-taraflı kayıt sisteminin ortaya çıkması izlemiştir. Kitapta Manudo veya Giornale adındaki işlemlerin hesabı zaman sırasına göre tutulmakta olan defter ve esas defter olarak tanımlanan Quaderno isimli her işlemi iki kere kaydeden iki adet defter vardır. Çift taraflı ve alacak ve borç arasında denge olan ikinci defter muhasebe kaydında bir yeniliktir (Sombart, 2008: 138). Sombart’a (2008) göre Pacioli’nin kitabındaki çift taraflı defter muhasebe kayıtlarının daha düzenli ve kapsamlı hale gelmesine olanak sağlamış ve kayıtların tutarlılığına hizmet etmiştir. Çift taraflı deftere katkı sağlayan tekdüzen hesap planı ise tekdüzen muhasebe sistemini ortaya çıkarmış, ülkelerde ve şirketlerde gelişme göstermiştir. Blok zincir temelli muhasebe sistemi, çift taraflı muhasebe sistemini içinde barındıran fakat bir üst sürümü niteliğine sahip olup, gömülü üçüncü bir blok zincir katmanı olan üç taraflı muhasebe sistemini önermektedir (Dai ve Vasarhelyi 2017, 11). Geleneksel muhasebede işlemler tekrarlanmaz iken, (Arzova, 2009: 23-24) üçlü kayıt sisteminde gelir ve giderlerin tekerrür ettiği ve gerçekleştiği ilkesini savunulmaktadır (Ijiri, 1987). Çift taraflı kayıt sisteminden yararlanan fakat sistemi üç taraflı kayıt sistemine çeviren blok zinciri teknolojisinde taraflar ayrı ayrı değil aynı defterde birbirine bağlı olarak gösterilmektedir. Kısaca, blok zinciri teknolojisi dağıtık defter yapısı özelliği ile çift taraflı kayıt sisteminin üçüncü tarafını bir blokta oluşturmaktadır. Blok zinciri teknolojisinde işlemlerin silinememesi ve izlenebilmesi mümkün olduğundan denetim sürecini kolaylaştıracak bir nitelik taşımaktadır (Simon vd., 2017: 9). 2005 yılında, 'üç girişli muhasebe' terimi, Ian Grigg'in çalışmasında tamamen farklı bir anlamla yeniden ortaya çıkmıştır. Grigg, finansal kriptografideki önemli tecrübesiyle, muhasebede tesadüfi hatalar ve sahtekarlık ile başa çıkmak için şirketlerin tek işlemleri tek kaydedicileri olmamaları çözümünü önermiştir. Üçüncü taraf, kriptografik olarak güvenli giriş, varlıklar arasındaki işlemler için aynı anda kaydedilebilir. Bu üçüncü girişte, bir kuruluş tarafından kaydedilen borç, karşı taraf tarafından kaydedilen kredidir. Grigg (2005), bu yeni kayıt yöntemine, Ijiri tarafından türetilen terimin ilk anlamının yerini alarak 'üçlü girişli muhasebe' adını vermiştir. Grigg (2005), iş kayıt sistemine büyük bir kavramsal ilerleme önermiştir. İlgili anlayış sırasında, üçüncü ortak defteri kontrol etmek için güvenilir ve tarafsız üçüncü taraf olarak kimin hareket edeceği belli değildi. Bitcoin'in ve onun altında yatan blok zinciri protokolü 3 yıl sonra ortaya çıkmış ve Grigg'deki (2005) üçüncü halka açık defter blok zinciri kullanılarak merkezi olmayan, değişmez, güvenli ve otomatik hale getirilebileceğinden, güvenilir ve tarafsız bir üçüncü tarafın mutlaka gerekli olmadığını göstermiştir. Blok zincir, Basitçe söylemek gerekirse, bir blok zinciri 'işlemleri kaydetmek için başka bir tür veritabanıdır - katılımcı bir ağdaki tüm bilgisayarlara kopyalanan bir veritabanıdır' (Deloitte, 2016, s. 5). Geleneksel bir veritabanı, verileri/kayıtları kontrol etmek için merkezi bir yönetici gerektirir ve buna da izin verilir; bu, yöneticinin, kullanıcıların bir veritabanına nasıl erişebileceğine ilişkin ayrıcalıklar belirlediği anlamına gelmektedir. Buna karşılık, bir blok zinciri veritabanı merkezi bir yönetici gerektirmez. Güvenilmeyen kullanıcılar, tüm kayıtları doğrudan paylaşır, böylece bir blok zincirindeki her bir katılımcı, tüm kayıtların ve tüm değişikliklerin güvenli bir kopyasına sahip olur, böylece her kullanıcı verilerin kaynağını görebilir. Yani, bir blok zinciri veritabanı merkezi değildir, çoğaltılır ve paylaşılır; dağıtılmış bir defterdir. Bu blok zinciri mimarisinin sezgisi, bu blok zinciri veritabanındaki her katılımcının "bütün" defterin aynı kopyasını almasıdır, artık katılımcıların bilgilerini takip etmek için merkezi bir otoriteye (banka gibi) ihtiyaç ortadan kalkmaktadır. Böyle bir ortak defterde, bir varlığın mülkiyet değişikliği kaydı olduğunda, defter güncellenir ve herkesle paylaşılır. Bu nedenle, bu dağıtılmış defter, Grigg (2005) tarafından önerilen üçlü giriş mekanizmasına uygundur, çünkü iki varlık arasındaki bir ticari işlem bu üçüncü taraf genel muhasebe defterine kaydedilebilir ve her iki kuruluş da bu güncellenmiş defteri "görebilir". İdeal olarak, tüm işlemler böyle bir üçüncü halka açık deftere kaydediliyorsa, bankalar ve bu işlemin karşı tarafı gibi diğerleriyle denetlemeye ve uzlaştırmaya gerek kalmayacaktır. Üç girişli muhasebeyi daha da geliştiren önemli bir kavram (geleneksel çift girişli sisteme kıyasla) 'akıllı sözleşme' kavramıdır. Nick Szabo 1997'de 'akıllı sözleşme' terimini ortaya atmıştır. Szabo’ya (1997) göre, akıllı sözleşme, yasalarca değil, "onunla ilgilenen sözleşme şartlarını tamamen mülkiyete yerleştirecek" donanım veya yazılım tarafından uygulanan bir anlaşma olarak tanımlanmıştır. Szabo, mevcut bir örnek olarak bir otomat kullanmıştır. 2004'te Grigg bu konsepti geliştirmiş ve "Ricardian sözleşmesi" olarak adlandırılan "akıllı sözleşmenin" dijital bir versiyonunu önermiştir (Grigg, 2004). Grigg'e (2004) göre bir Ricardian sözleşmesi, gerekli tüm şartları ve maddeleri içeren ve hem insanlar hem de bilgisayar programları tarafından okunabilen ve gerektiğinde bilgisayar programları tarafından daha sonra yürütebilen bir dijital sözleşmedir. Szabo'daki (1997) orijinal 'akıllı sözleşmenin' sınırlamalarından biri, böyle bir sözleşmeye ilişkin sözleşmelerin (talimat kodu) yalnızca makine tarafından okunabilmesidir, bu nedenle teknik olarak sözleşme yasal olarak bağlayıcı bir sözleşme değildir. Bir şeyler ters giderse, bir mahkemede yasal bir perspektiften kötü niyetli niyetin varlığını kanıtlamak zor olacaktır. Ricardian sözleşmesi bu sınırlamayı şu şekilde ele alır: (i) birden fazla taraf arasında insan tarafından okunabilir bir yasal sözleşmeyi akıllı sözleşmenin tüm özellikleriyle yürütülebilen makine tarafından okunabilir yazılım koduna dönüştürmek (Khan, 2018); ve (ii) bu sözleşmeyi yasal hale getirmek için dijital imzalar gerekli olmasıdır. 'Akıllı sözleşme' kavramı yirmi yıl önce geliştirilmiş olsa da, muazzam olasılıklarının tanınması ancak blockchain'in ortaya çıkmasıyla mümkün olmuştur. Ne endüstride ne de akademik toplulukta "akıllı sözleşme"nin açık ve yaygın olarak kabul edilen bir tanımı yoktur. Genel olarak, 'akıllı sözleşme' günümüzde çoğunlukla bir sözleşmeyle ilgili olmayan bir blok zincirinde gerçekleşen herhangi bir hesaplamayı ifade eder (örneğin, Ethereum Foundation tarafından yayınlanan Buterin, 2017 ve IBM Research tarafından yayınlanan Cachin, 2016'daki yorum). Bununla birlikte, bu çalışmada, Richard Gendal Brown tarafından 2015 yılında önerilen dar ve daha spesifik bir tanımı takip edilmiştir: 'Akıllı sözleşme, blok zincirlerinde çalışan ve bu defterdeki varlıklar üzerinde velayet alabilen devletle birlikte, olay odaklı bir bilgisayar programıdır' (Brown, 2015). Brown'a (2015) göre akıllı sözleşme, şartları iki tarafça kabul edilen ve bir blok zincirine programlanan dijital bir sözleşmedir. Bir kere bir blok zincirine programlandıklarında, blok zincirin değişmez özelliği nedeniyle hiçbir taraf bu terimleri manipüle edemez. Böyle bir dijital sözleşme 'akıllı'dır, çünkü belirli koşullar karşılandığında otomatik olarak yürütülür ("olay güdümlü"nün anlamı Brown'ın tanımı). Ek olarak, dijital varlıklar (ör. blok zinciri jetonları) iki taraf arasında otomatik olarak değiş tokuş edilebilmekte ve takastan önce bir emanet hesabı gibi çalışarak bir blok zinciri defterinde saklanabilmektedir (Coyne ve McMickle, 2017). Bu nedenle, gömülü akıllı sözleşmelerle, blok zinciri üzerine inşa edilen üçüncü defter, kayıtlı bilgiler içeren basit bir defterden çok daha fazlasıdır. Bu defter, iki tarafça imzalanan anlaşmaları kendi kendine yürütebilir ve/veya kendi kendine uygulayabilir. Ayrıca yanıt verebilir ve bilgi gönderebilir. Dahası, bu defter potansiyel olarak geleneksel bir banka gibi çalışabilir. Bu defter, müşterilerin varlıklarının gözetimini alabilir ve ayrıca değer gönderebilir: fiyat cinsinden işlem yapmak yerine, sistemin hesap birimi para olur (tokenleştirilmiş biçimde). Bu nedenle, akıllı sözleşmelerle entegre edilen bu üçüncü defter, 'canlı' bir defterdir. Önceden belirlenmiş ‘program kodlarına’ göre kendi kendine hareket eder, bilgi gönderir, bilgileri kaydeder ve işlemleri yürütür. Bu nedenle, geleneksel bankacılık sistemini ortadan kaldırmaya olanak sağlamaktadır. Akıllı sözleşmeler üzerine çalışan girişimlerden Symbiont ve Counterparty’nin kurucu ortağı Adam Krellenstein’e göre blok zincir ağları güvenilir bir merkezi otorite olmadan ortak bir yönetim sistemini mümkün kılan ilk gerçek dünya uygulamalarıdır. Artık dağıtık defterler bilgisayarların yapabileceği her şeyi üstelik merkezi olmayan bir biçimde yapmanın yeni bir yolunu bulmuş oldular. Akıllı sözleşmeler bir blokzinciri platformu üzerinde çalışan yazılım programları gibi işlem görür. Akıllı sözleşme platformlarının en öne çıkanı Ethereum’un hedefiydi. Bitcoin’den sonra en değerli ikinci kripto para özelliğine sahip ‘ether’, Ethereum’un yerel kripto parasıdır. Ethereum, Turing–bütün bir programlama dili sunar. Teorik olarak geleneksel bir bilgisayarda işleyen herhangi bir uygulamanın dağıtık defterde mutabakat ile yürütülebilmesini mümkün kılar. Ethereum, geliştirme araçları dahil olmak üzere eksiksiz bir akıllı sözleşme platformu olarak tasarlanmıştır. Tıpkı web ve uygulama sunucuları gibi çeşitli yazılım araçlarının Google, Amazon ve eBay’in temelini oluşturması gibi Ethereum da yeni türde uygulamalar kodlamayı nispeten kolaylaştırır. Ethereum üzerine kurulu böyle bir uygulamanın başarılı örneği, 2017 sonlarında ortaya çıkan ve bir anda üzerindeki en büyük trafik kaynaklarından biri haline gelen CryptoKitties isimli oyundur. Uygulama, yavru kedi illüstrasyonları biçiminde benzersiz dijital koleksiyonlar üretir. Her biri aslında akıllı sözleşmeler vasıtasıyla bir kripto para belirteci olarak kodlanan bu yavru kediler, rastgele yeni yavrular yaratmak için birbirleriyle çiftleştirilebilir. Bir tanesi bir koleksiyoncu 100.000 $’dan fazla bir değerle kripto para karşılığında satılmıştır. Blokzinciri teknolojisi yeni bir güven mimarisi olarak dört temel vaat veriyor; Bunlardan ilki ‘ademi merkezi kontrol’. Blokzinciri ağları ademi merkezi yapıları sayesinde, merkezi güven unsuru olarak devlet kurumlarına veya aracılarına ihtiyaç duymadan, karmaşık transfer işlemlerinin yapılmasını mümkün kılar. Merkezlilikten uzaklaşmanın yolu; sistemin çalışması için tek bir varlığa olan ihtiyacı ortadan kaldırmak. Çoğunlukla ademi merkeziyetçi bir yapıya duyulan arzunun arkasında yatan sebep devlet sansürün engellemekten ziyade mevcut sistemin kısıtlamaları olarak karşımıza çıkıyor. Genel olarak blokzinciri sistemlerin merkezi kontrol sorunu güvenle ilgilidir. Güvenmek risk içerir. Güvendiğiniz birinin güvenilmez olma tehlikesi her zaman vardır. İkinci vaat ‘ortak hakikat’. Blokzincirinin güven modelindeki cazip yönlerden biri de hız ve verimlilik potansiyelidir. Bitcoin ağında her 10 dakikada 1 blok onaylanıyor ve şu anda saniyede yedi işlemlik bir nominal limite sahip. Aksine, Visa kredi kartı aynı sürede 10.000 işlem gerçekleştirebiliyor. Diğer bazı dağıtık sistemler ademi merkeziyetçi veya güvene dayalı işlemlerden bir dereceye kadar fedakârlık ederek daha iyi performans elde edebiliyor ancak gelişmiş kurumsal veritabanlarına ayak uyduramıyorlar. Esas itibari ile hem finansal sistemin geleneksel güven modeli hem de blok zincir modeli ademi merkezi defterler yaratır. Geleneksel sistemde her düğüm kendi defterini sanal mutabakat ile senkronize tutmaktan şahsen sorumludur. Sadece doğrudan ortakları için görünürdür. Blok zinciri ile ise eklenen her blok işlemi ile tüm sistem uzlaştırılır. Normalde seri olan bir süreci paralele dönüştürür. Her bireysel işlemin kaydedilmesi daha uzun sürer ancak sistemin küresel durumu daha hızlı güncellenir. Bu yaklaşımda potansiyel olarak çok sayıda ayrı işlem yeni senkronize edilmiş ortak bir işlem gerçekleştiğinden maliyetler önemli ölçüde daha düşük olabilir. Üçüncü olarak ‘şeffaf iş birliği’. Güvenin olmadığı ortamlarda şifreleme, anonim takaslara izin verebilir ancak bu yaklaşım ağların ölçek ekonomisinden mahrumdur. Eğer güven tamsa, külfetli denetim ve dengeleme mekanizmalarına gerek yoktur. Bununla birlikte çoğu zaman özellikle iş bağlamlarında, topluluklar sınırlı güven koşulları altında etkileşime girerler. Veri paylaşmaya yatkın ancak kontrolü de elinde tutmaya istekli olurlar. Werbach bu duruma ‘şeffaf iş birliği’ ismini vermiştir. Son olarak verdiği vaat ‘belirteçler yoluyla doğrudan değer alışverişi’. Bir şeyin değerli olmasının geleneksel yolu, sınırlı bir arza sahip olmasıdır. Altın ve elmas, bakır ve granitten daha değerlidir, çünkü arzları daha azdır ve talep yüksektir. İnternet ekonomisi ise tam aksine bolluk ekonomisi tarafından yönetilmektedir. Blokzinciri bireylere veya kurumlara güvenin yerine bir bütün olarak sisteme güveni koyar. Kripto-ekonomik güvenlik, halka açık blokzinciri ağlarının ayırt edici özelliğidir. Yani, sisteme katılan tarafların defteri doğrulamak için ekonomik olarak teşvik edilmeleridir. Bitcoin söz konusu olduğunda bu teşvik, yaklaşık her 10 dakikada 1, aranan özel bir karma (hash) değerini bulan ilk madencinin oluşturdu yeni bir blok karşılığında kazandığı Bitcoin olarak verilen ödüldür. Halka açık ve izinli blok zinciri ağları arasındaki temel farklardan biri kripto-ekonomik güvenliğe verilen önemdir. Blokzincirindeki güven unsurunun zaman boyutunu temsil eden bir diğer özellik ise ‘değişmezlik’tir. Dağıtık doğrulama ağının kripto-ekonomik tasarımı, bilginin doğru ve tutarlı bir şekilde kaydedilmesini sağlar. Blokzincirinin güveni şeffaftır. Bitcoin sistemi ve benzeri ağlarda yapılan işlemler herkese açıktır. Dileyen herkes blok zinciri tamamını Satoshi’nin ilk yarattığı başlangıç bloğuna dek bilgisayara yükleyebilir. İşlem yapan taraflar kimlik bilgileri yerine işlemlerle ilişkilendirilen kriptografik anahtarlarıyla tanımlanır. Son olarak blokzincirinin güveni algoritmiktir. Sistemde güvenilenler insanlar değil makinelerdir. Algoritmik güven ademi merkeziyetçilikle bağlantılıdır. Günümüz büyük veri çağı ve beraberinde dijitalleşme ile, teknolojik gelişim hızlanmış ve Özellikle COVID-19 dönemindeki fiziki kısıtlamalar, dijitalleşmenin önemini somut olarak ortaya çıkartmıştır. Blokzincir teknolojisi, dijitalleşme çağının en önde gelen teknolojilerinden biri olmuştur. Sunmuş olduğu aracısız işlem, şeffaflık ve yüksek güvenlik avantajları, onu diğer teknolojilerden bir adım öne çıkartmıştır. Bu avantajların sağlanmasındaki temel unsur blokzincir teknolojisinin mimari yapısından kaynaklanmaktadır. Uçtan uca dağıtık ağ mimarisi, fikir birliği mekanizması ve kriptografik anahtar yapısı bu avantajları ortaya çıkaran unsurlardır. Her ne kadar blokzincir teknolojisi şu an olgunluk dönemini yaşamıyor olsa da başarılı uygulama sayısının artması ile daha fazla tecrübe edinilecek, eksikler giderilecek ve teknolojik olgunluğa ulaşılacaktır. Hikâyenin nasıl ilerleyeceği blokzincir ve bizler için bir güven meselesi olacak…
Blokzinciri ve Yeni Güven Mimarisi
Blokzinciri ve Yeni Güven MimarisiKevin Werbach · Koç Üniversitesi Yayınları · 202112 okunma
·
784 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.