Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

400 syf.
9/10 puan verdi
Kurbanların olayım Furuğ...
Önce ben öleceğim derken ne kadar haklıymışsın Furuğ... Ölüm en çok yaşamdan hakkını alamayanların hakkı. Kurtuluş hakkı, özgürlük hakkı, sevme hakkı... “Ben bir kadın, yani bir insan olmak istiyordum. Benim de nefes alma hakkım, bağırma hakkım olduğunu söylemek istiyordum. Başkaları ise, benim çığlıklarımı dudaklarımda, nefesimi göğsümde boğup susturmak istiyorlardı.” (sayfa 75) Furûğ’un asıl adı “zamanın aydınlığı” anlamındaki “Furûğuzzaman”mış. Ne güzel bir ismi var. Ama o aydınlığı benimseyemeyenlerden. Belki de bu yüzden “Benim yaşamım, perdesi sonuna kadar çekilmiş bir pencereden ibaretti. Karanlık bir ayetti benim yaşamım. Asılmış bir perdenin gökyüzünü benden çalması gibiydi.” diyor. Furuğ bence yaşamında sevinçten çok acıdan payını almış. Böyle bir yaşamın nerden başladığını tahmin etmek çok zor olmasa gerek. Evet, 'aile'. O her ne kadar 'Yaralarım Aşktandır' dese de Furuğ'un kabuk tutmuş yaralarının başlangıcını ailesi oluşturuyor. “İnsan hakları evde başlamalı.” diyordu Eduardo Galeano. İnsanın haklarının da eğitiminin de ilk olarak başladığı yer evidir. Öğretmeni ailesidir. Sınavı ev dışı yaşamıdır. Furuğ'un bu sınavının pek başarıyla geçtiğini söyleyemeyiz. Çünkü ona 'aile' kavramı yanlış aşılanmış ve hâliyle yaşamının bir kısmına da yanlış enjekte edilmiş. Kısa anektodta babası her ne kadar: “Furuğ şiir söylemeye başladığında onu teşvik ettim ama ne zaman ki söylediği şiirler gürültü kopardı ve aile yaşamını tehlikeye atmaya başladı, rahatsız oldum...” dese de makalede okuduğumuz kadarıyla bu yanlışların temeli öncelikle babasıyla olan ilişkisine dayanıyor. “Olmasını dilediğin çocukluk yıllarını yakıp kül etti, çocukluğunu kaybettin bu evde. O yedi yaşın, senin için bir hasret olarak içine kazındı.” (sayfa 38) Babası eve girince sevinemeyen, onu korkusundan seven, evinden kaçmak isteyen bir çocuk... Evde herkesin korktuğu bir baba ve onun herkesi kısıtlayan baskın otoritesi.. Furuğ'un tanımıyla yaşadığı ev bir kışla. Ve o bu kışlada şiir yazmak, şair olmak istediğini haykırıyor. Şiir Furuğ için doğduğu kışlada karanlıklar içinde bir demet aydınlık belki de. “İnsan şiir söylediğinde, ben de varım ya da ben de vardım diyebiliyor. Aksi hâlde, insan nasıl ben de varım veya vardım diyebilir?” (sayfa 118) İranlı şairin yaşadığı toplum -sevmenin suç olduğu, kadınların dışlandığı, şiddet gördüğü bir toplum- ona başkaldırmayı öğretiyor. Onun coğrafyası; pişmanlıklarını bile bile yaşayan, hiçbir şeyi tecrübe etmekten korkmayan, cesur bir kadın olmayı öğretmiş ona. “Sen İran kadının başkaldırısını gerçekleştiriyorsun. Sen boyunduruk kırmak istiyorsun. Sen âşık olduğun özgürlüğün ve defalarca söylediğin kadın ve erkek eşitliğinin mücadelesini veriyorsun. Ve bunu geleneklerin, diktatörlüklerin ve bodur fikirlerin egemen olduğu bir toplumda yapıyorsun. Kolay mı Furuğ?” (sayfa 50) İşte kolay olmadığını, haykırışlarının susturulabileceğini bile bile ailesine, topluma, geleneğe karşı başkaldırıyı göze alıyor. “Benim arzum İran kadınının özgürlüğü ve onların erkeklerle eşit haklara sahip olmalarıdır. Ben bu ülkeden kız kardeşlerimin erkeklerden çektiklerine ve maruz kaldıkları adaletsizliklere tamamen vakıfım ve sanatımın yarısını onların dertleri ve acılarını göstermek için kullanıyorum. Benim arzum, kadınların bilimsel, sanatsal ve toplumsal faaliyetleri için uygun çevre yaratılmasıdır. Benim arzum İran erkeğinin kendilerini beğenmişlikten vazgeçmeleridir ve kadınlara kendi yeteneklerini ve zevklerini göstermeleri için tanımalarıdır.” (sayfa 316) Ve ilk başkaldırısı 16 yaşında evlenerek babasına oluyor. Babasından alamadığı sevgiyi bir başka erkekte umarak belki de taparcasına sevdiği Perviz'le evleniyor. Taparcasına dedim çünkü babası yüreğinde sevgi için ayrılan oluğu o kadar boş bırakmış ki Furuğ'un Perviz'i diğer erkeklerden (babasının tanımlamış olduğu erkek kavramını) soyutlarcasına sevdiğini kitaptaki mektuplardan da görüyoruz. Evleniyor ve evliliğinden bir çocuğu oluyor. Çocukluğunu yaşayamayan Furuğ, çocuğunu da yeterince sevemiyor. Çünkü yaşantısında buna da izin verilmiyor. Bir süre sonra eşiyle boşanıyor. Ve evliliğini bize özetliyor: “Ömrümü kaybettiğimi hissediyorum... Yirmi yedi yaşında bilmem gerekenlerden çok daha az biliyorum. Nedeni belki de asla aydın ve açık bir yaşamımın olmayışıdır. On altı yaşımdayken yaşadığım o gülünç aşk ve yaptığım o evlilik benim gelecekteki yaşamımın temellerini sarstı. Hayatımda asla bir yol gösterenim olmadı. Kimse beni düşünsel ve ruhsal olarak eğitmemiştir. Neyim varsa kendim yaptım, sahip olmadıklarımsa sahip olabildiğim ama yanlış yollar, kendimi tanımama ve yaşamın çıkmazları onlara varmama engel olan şeylerdir.” (sayfa 74) Kitabın en çok bu anlatmış olduğum bölümünü okumaktan keyif aldım herhalde. Ama sadece bununla sınırlı değil. Kitap 13 bölümden oluşuyor. 1.bölüm 'Yaşamı Üzerine İki Makale'. Benim değinmiş olduğum bölüm yani. Nasıl bir evde doğduğumuz çok mühim. Çünkü yaşantımızın büyük bir kısmını doğduğumuz ev belirliyor. Bir insanın hayata nerde, nasıl başladığını bilmek o insanı bize tanıtır çoğunlukla. Ben Furuğ'u, sevgiden yoksun olarak büyüyen çocukları tanıdım. Siz de Furuğ'u tanımak isterseniz bu kitabıyla başlayın derim. Bu kitaptan sonra şairin şiirlerindeki ince mânayı da bulabilirsiniz. Kitabın ikinci bölümünde biraz sıkılmış olsam da genel anlamda akıcıydı. İçindeki öykülere değinmedim ama onlar da son derece başarılı. Beni en çok cezbeden bölüm birinci bölümdü dediğim gibi. O yüzden incelemeyi bu bölüm üzerinden anlatmayı tercih ettim. Kitapta acı, melankoli, karamsarlık da yer bulmuş kendine. Ara ara acaba ben Fernando Pessoa mı okuyorum dedim. Ama Furuğ kitabı okudukça kimseye benzemediğini kanıtladı. Söyleşiler, eleştiriler, mektuplar, anılar, öyküler, gezi yazıları, Furuğ'un şiire-şaire olan yaklaşımıyla zengin bir içeriğe sahip. Özellikle gezi yazıları, betimlemeleri çok iyi. Kitaplar, şiirlerle yetinmeyip; hem sinemacılığa yöneliyor hem de bu alanda ilham kaynağı oluyor. Okurken üzüldüm, öğrendim, gezdim, izledim, hayran kaldım. “Sinema da bir çeşit konuşmaktır. Ben konuşabildiğim her alanda sözümü söylerim.” (sayfa 178) Benim birincilik kazanan 'Kara Ev' ilgimi çekti. Filmin çekilme sürecini, içeriğini okuyup sonrasında izlemek büyük keyif verdi ve çok beğendim. Siz de göz atmak isterseniz: youtu.be/k6M2UPDWXX8 “Bence bu film, cüzamlıların yaşamından bir filmdir ama aynı zamanda yaşamın ta kendisinden de...” (sayfa 177) Kitabın son sayfalarında da Furuğ'un çok güzel resimleri var: resimyukle.io/r/cdu1hoF62t resimyukle.io/r/cdu1hoF62t Ve son olarak; Bana şiirlerimin mânasını sormayın diyor Furuğ. Ve ben de sormuyorum. Biliyorum şiirlerinin mânası yüreğinde sevgi için ayrılan o oluktan akıyor çünkü. Furuğ'u, hayatının anlamını aramaktan korkmayan o çocuğu, o cesur kadını tanımak isteyenlere.. Yüremizdeki sevgi oluklarının doldurulacağı güzel bir yaşantı diliyorum. Keyifli okumalar...
Önce Ben Öleceğim
Önce Ben ÖleceğimFuruğ Ferruhzad · Totem Yayınları · 201963 okunma
··
697 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Umut Onal okurunun profil resmi
Dilinize, kaleminize sağlık. Füruğ'u okudum elbette ama, sizi dinledim. Bu dili -Türkçe'yi- bu uygulamadaki birçok şaşalı meslek sahibi insandan çok daha iyi kullanıyorsunuz. Merak ettim ve profilinize girip baktım. Öğrenci yazıyor. E şaşırdım açıkçası. Tebrikler. 🙂👍
Gamze okurunun profil resmi
Teşekkür ederim. Bir şeyleri anlatabilmişsem ne mutlu :))
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.