Gönderi

Kul Hakkı, Ahiret ve Müflis Kimdir
Allah'ı inkar etmek, ona ortak koşmak, namaz kılmamak, oruç tutmamak, içki içmek gibi kişinin Allah'a karşı işlediği kötülükleri tevbe ve istiğfar etmesi halinde Allah'ın bağışlaması normal ve makul görünürken, öldürmek, tecavüz etmek, hırsızlık yapmak, iftira etmek gibi suçların kul hakkı olduğu ve Allah'ın (nerede ve kime demişse?) "Bana kul hakkı ile gelmeyin." dediği anlatılır. İslam kültürü yüce Allah'a kulluk görevinin yanında, insan hakları ve toplumun huzuru eksenli bir düşünceye dayandığından vaizler ve kitaplar "kul hakkı" söylemini hep öne çıkarırlar. Bunun insanların haklarını koruma ve toplumda barışı, adaleti ve huzuru sağlama adına yapıldığında şüphe yoktur. Ancak yukarıda belirttiğimiz gibi Kur'anı Kerim'de "kul hakkı" söylemi şeklinde bir anlatım olmadığı gibi, tevbe ve istağfar edilmesi halinde "Allah'ın bağışlamayacağı günahlar sınıfı" şeklinde bir kategori de yoktur. Onun için Kur'anı, kültürün yönlendirmesinden bağımsız olarak kendi bütünlüğü içinde doğru anlamak ve anlatmak gerekir. İster Allah'a karşı, ister kullara karşı işlenen bütün günahlar son tahlilde Allah'ın emir ve yasakları çeğnenerek işlendiğinden her iki tarafın haklarına tecavüz olmaktadır. Kullara karşı işlenen suçların cezası, "Müflis kimdir bilir misiniz? Ashab, aramızda müflis, dirhemi ve eşyası olmayan kişidir, dediler. Bunun üzerine Rasulullah şöyle dedi: Ümmetimden gerçek müflis, namaz kıldığı, oruç tuttuğu ve zekât verdiği halde şuna sövmüş, buna iftira etmiş, şunun malını yemiş, bunun kanını dökmüş, onu dövmüş olarak kıyamet gününe gelen ve iyiliklerinden alınıp haksızlık yaptığı kişilere verilen ama borcu kapanmadan iyilikleri tükenince onların günahlarından alınıp kendisine yüklenen ve ateşe atılan kişidir." rivayetinde belirtildiği gibi kültürde karşılıklı ödeşme şeklinde verileceği belirtilirken, ayetlerde Yüce Allah'ın tevbe ve istiğfar edildiği takdirde istisnasız bütün günahların bağışlanacağını söylediğini gördük. Sahih olacağını varsaydığımız rivayetin haksızlığa uğrayan kişinin intikam ve adalet duygusunu daha çok tatmin ettiği görünse de, Resulullah Kur'an'ın açık ayetlerine aykırı bir söylemde bulunmayacağına göre vahyin söylediğini esas ve ölçü almak gerekmektedir. Değilse, bir yanda Allah'ın istisna yapmadan tevbe ve istiğfar edilen bütün günahları bağışladığı söylemi ile, mağdur olanların tevbe etmiş olsalar da haksızlık yapanlardan haklarını bu şekilde alacakları söylemi arasında çelişki ortaya çıkmaktadır. Adalet özlemini tatmin etmek ve vicdanları rahatlatmak için seslendirildiği sezilen rivayet ile, ilgili ayetleri uzlaştırmak için belki rivayette söz konusu edilen işlemin tevbe ve istiğfar etmeyen suçlulular için olacağını söylemek yanlış olmasa gerektir. Çünkü iman da kazanılan bir amel olarak değerlendirilirse, artık kişinin ödeyecek amelinin kalmaması demek, imanının kalmaması ve böylece kafir olup cehenneme gitmesi demektir. Şüphesiz Kur'an'ın inkar ve şirkten bütün günahlara kadar kötülük işleyenlerin tevbe ve istiğfer etmeleri halinde bağışlanacağını söylemesi ve tevbe kapısını açık tutması, insanların önüne kötülük kapısının açılması ve kötülük işlemelerine göz yumulması veya teşvik edilmesi için değil, zaaflar içeren insan tabiatının Allah tarafından gözetilmesi, kendisini kurtarmak için fırsat tanınması ve ümitsizlik karanlığına gömülüp helak olmaması içindir. Kişinin ilk kez işlediği ve cehennemlik olmasını gerektiren bir günahtan sonra dönüş için kapıların kapatılmaması, Allah'ın insanoğluna sınırsız büyük iyiliği, lütfu ve rahmetidir. Onun için 'Allah'ın rahmetinden ümit kesilmez' sözü "Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz." ve "İnkarcılardan başkası Allah'ın rahmetinden ümidini kesmez." ayetlerinin kültüre mal olmasından başka bir şey değildir.
Sayfa 318-320
108 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.