Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Oku, paylaş!
BİR DİĞER HOCASI MOLLA GÜRÂNİ'DEN FATİH'E NASİHAT: "YAŞANTINI HALKININ HAYATINA GÖRE DÜZENLE" Buna en güzel bir başka örnek de, yine Fatih’le Molla Gürâni arasında geçen ayrı bir vak’adır. Kendisinin yetişmesinde çok büyük emeği geçen Molla Gürâni’yi Sultan Mehmed şehzadeliğinden beri çok sever, saygıda kusur etmezdi. Tahta geçtiğinde hocasını vezir yapmak istemişse de, Molla Gürâni, bu isteği şu şahane cevabıyla kabûl etmemiştir: “Huzurunuzda, size devlet işlerinde çok hizmet edenler vardır. Onların ciddi çalışmaları, sonunda vezirliğe, sadrazamlığa kavuşmak ideallerine bağlıdır. Veziriniz onlardan başkası olursa, kalpleri kırılır ve sultanımıza zarar verirler.” Gördüğünüz gibi, İstanbul’un fethi ancak bu şartlarda gerçekleştirilebilirdi. Ancak böyle hocaların eğitip yetiştirdiği bir Sultan Mehmed İstanbul’un Fatihi olabilirdi. Molla Gürâni, daha sonra İstanbul Kazaskerliği, Bursa Kadılığı ve Şeyhülislâmlık görevlerinde bulunacaktır. Arap kaynaklarının, “Diyar-ı Rum’un Âlimi” dedikleri Molla Gürâni, zaman zaman sertlik gösterse de sağlam ve sarsılmaz bir ilmî haysiyet ve ahlâkına sahipti. Fatih Sultan Mehmed’i bilhassa, kendisine karşı duyduğu sevgi ve alâkası sebebiyle, her zaman tenkit etmekten, uyarmaktan geri durmamış, daima dînin emirlerine uygun olmasını istemiştir. Nasihatlerini de sert sözlerle söylemekten çekinmemiştir. Fatih Sultan Mehmed, bir öğle vakti Molla Gürâni’yi yemeğe davet eder. Çok değer verdiği hocasını elinden geldiği kadar ağırlamak için, muhteşem bir sofra kurulmasını emreder. Sofraya otururlar; sofrada som altından yapılmış tabaklar, kaşıklar, bıçaklar büyük bir ihtişamla parıl parıl parıldamaktadırlar. Ancak Molla Gürâni rahat değildir. Yüzü asılmış, kaşları alabildiğince çatılmıştır. Fatih, hocasının bu hâlini bildiği için huzursuzdur. Acaba hocasının canını sıkan nedir? Sofrada ne eksiktir? Tereddütle Molla Gürâni’ye sorar: “Hocam, bilmeden size karşı bir kusur mu işledik? Bu hüznünüz nedir?” Molla Gürâni kaşlarını daha beter çatar. Çıkışırcasına: “Sen bizi tanıyamadın mı?” der. “Bizim haram lokma yemediğimizi bilmez misin?” Fatih şaşkınlıkla; “Hocam” der, “Emin olun ki, soframızda haram lokma yoktur.” Molla Gürâni daha da hiddetlenir: “Peki, bu som altından yapılmış tabaklar, kaşıklar, bıçaklar nedir? Ne lüzum var bütün bunlara? Dînimiz gösteriş ve israfı men etmemiş midir? Yoksa bu yasak, padişahlar için geçerli değil midir? Bütün İslâm büyükleri bu emre uydular. Halîfe Hazreti Ömer’in en iyi yemeği, zeytin-ekmekten ibaretti. Çünkü onun halkı da zeytin-ekmek yerdi. Bunu unutma ve yaşantını halkının hayatına göre düzenle!” Hocasının bu îkazını hürmetle karşılayan Cihan İmparatoru Fatih Sultan Mehmed, o günden sonra bütün hayatında sadeliğe önem verecektir. Sadeddin ÖZGÜR, "Bir Uç Beyliğinden Cihan İmparatorluğuna, Cihan İmparatorluğu'ndan Çanakkale'ye BİR OSMANLI DESTANI"
··
151 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.