Gönderi

318 syf.
5/10 puan verdi
Karmakarışık
Bir kitaba ilgi duymamızın çeşit çeşit sebebi vardır. Belki sevdiğimiz yazarın bir kitabıdır, belki konusu ilgimizi çekmiştir, belki kapağını beğenmişizdir, belki teknik açıdan farklıdır. Hazar Sözlüğü’ne ilgi duyduysanız muhtemelen bu son sebepten olacaktır, zira kitabın öne çıkan özelliği bir sözlük biçiminde yazılmış olması. Benim de ilgimi çeken bu yönü oldu. Bu deneysel girişimin zorlayıcı bir okuma olacağı kabulüyle başladım okumaya ve kusurlarını olabildiğince görmezden gelmeye çalışarak, farklılıklarındaki değerleri idrak etmeye çabaladım. Sonuç ne oldu derseniz, ortaya karışık. Kitap merkezine Hazarları alıyor. Hazarlar hakkında tarihte fazla bilgi bulunmadığı için yazarımız bu boşlukları kendi doldurmaya yelteniyor desek yeridir. Elbette bunun için ne lâzım, sağlam bir tarih bilgisi ve daha da önemlisi kavrayışı lâzım. Yazarımız romanını sadece Hazarlar döneminde değil, ayrıca 17. ve 20. Yüzyılda geçen toplamda üç hikâye ile kurguladığı için, tarih bilgisi ve kavrayışı derken ne kadar geniş ve derin bir birikim gerektiğini varın siz hayal edin. Bilmiyorum, belki de gerekmiyordur; ama yazar öyle bir yazmış ki gerekiyormuş gibi hissediyorsunuz. Dönem hikâyeleri kimi zaman büyülü gerçekçiliğin büyüsüne fazlasıyla kapılsa da, çoğunlukla kendi gerçekliğine inandırmayı başarıyor. Peki, nedir bu sözlük? Romanın gerçekliğinde tarihi bir belge olarak sunulan sözlük, Hazarlar hakkındaki Yahudi, Müslüman ve Hristiyan kaynakların bir derlemesi aslında. Bu üç kısım da Hazarlar hakkında belli başlı kişiler, nesneler ve kavramların açıklamalarını alfabetik sırada sunuyor. Sözlüğün başlangıcına vesile olan olay “Hazar polemiği” diye geçen ve Hazarların dinî tercihinin belirlendiği bir olay. Her şey Hazar kağanının rüyasında bir meleğin kendisine “Tanrı niyetlerinden razı ama amellerinden değil.” demesiyle başlıyor. Bu rüyanın yorumlanması için kağan üç dinden üç büyük âlimi çağırıyor ve rüyayı yorumlamalarını istiyor. Sözlüğün üç farklı kısmında da farklı şekilde anlatılan bu polemiğin sonucu, Hristiyan kaynaklarında Hazarların Hristiyan olmasıyla, Yahudi kaynaklarda Yahudi olmasıyla ve Müslüman kaynaklarında da Müslüman olmasıyla neticeleniyor. Tarihin aslında ne kadar belirsizliklerle dolu olabileceğine dair müthiş bir anlatı aslında bu. Ayrıca bu polemiği ve etrafındaki kavramları kitabın farklı kısımlarından takip etmek de kendinizi araştırmacı gibi hissetmenize neden oluyor. Kitabın karmaşık dünyasına alıştırma adımı olarak nitelendirdiğim Hazar polemiği hikâyesini oldukça beğendiğimi söyleyebilirim. Bu noktada kitabı okuma şeklinden -daha doğrusu şekilsizliğinden de- bahsetmek isabetli olacaktır. Kitap bir sözlük olarak tasarlandığı için, geleneksel bir baştan sona okuma dışında şekillerde de okumaya açık. Hatta yazarımız pek oyuncu bir tabiata sahip olduğu için bunu teşvik ediyor desek yeridir. Ben nasıl okudum diye soracak olursanız, öncelikle Hazarlar ve Hazar polemiği ile alakalı girdileri, Müslüman kaynaklarına öncelik vererek, bütün kaynaklardan okudum. Sonra Müslüman kaynakları ile ilgili kısımları bitirip kalan Yahudi kaynaklarına ve en sonunda da Hristiyan kaynaklarına geçtim. Bu şekilde bir okuma yapınca Hazar polemiği etrafında şekillenen hikâyeyi iyice kavrayabildim; ama diğer iki hikâye biraz daha havada kaldı. Kitapta bağlantı kurmak için birçok yardımcı öge yerleştirilmiş olsa da, yine de en nihayetinde bir sözlük niteliğinde yazılmış bir kitaptan bahsediyoruz; o yüzden alakasız maddeler alt alta sıralanmış vaziyette. Okuma sürecindeki en temel sürtünme de bu aslında. Eğer kitabı geniş bir zaman diliminde okursanız hiçbir şey yerine oturmayacaktır. Kitabı her okumaya kalktığınızda farklı bir şey anlatılıyor olacak, bu yüzden de bağlantı kurmak oldukça zorlaşacaktır. Dar bir zaman diliminde okusanız dahi, özellikle de 17. yüzyılda geçen hikâyedeki bağları kurmak oldukça zor. Ben bu noktada Ekşisözlük’teki bilgilendirici girdilerden faydalanmak durumunda kaldım. Oradaki açıklamalar sayesinde hikâyeler zihnime daha çok oturdu. Ancak oturana kadar okuma tecrübesinin çok sıktığını da belirtmeden geçmemeliyim. Üstelik eserin okuru bu sözlük formuna değdiğine ikna edebildiğini düşünmüyorum. Format bir sözlükten ziyade bir ansiklopediye benziyor diyebiliriz; hatta ve hatta bu kalıba dahi sığılabildğini düşünmüyorum. Kimi “maddeler” madde olmaktan ziyade bir roman bölümü gibi, uzayıp gidiyor. Bir sözlükte olmasını beklediğimiz ufak tefek tanımlamalar da yok. Yani yazarımız kendi uygulamak istediği forma pek de uymamış; gerektiğinde bu formu göz ardı edip sıradan bir roman yazar gibi yazmış. E böyle olunca da neden sözlük gibi zorlayıcı bir formda ısrar edilmiş diye sorası geliyor insanın. Herhalde bunun cevabı oyun olsun diyedir. Sözlük şeklinde yazılmış bir romanın oyuncu tabiatına itiraz etmek yersiz gelebilir. Biz o zaman anlatılan hikâyeye dönelim. Demek istediğim, bu oyunlara katlanmaya değer bir hikâye var mı ortada? Yukarıda belirttiğim üzere Hazar polemiği hikâyesini beğendim. 20. yüzyılda geçen hikâyeye de eh işte diyebiliriz. İçinde bir cinayet barındırdığı için belli bir heyecan ve sürükleyicilik var en azından. Ayrıca bu hikâyenin kritik kısmı tek bir parça hâlinde anlatıldığı için takibi de çok zor değil. Ancak, belki de kitabın evrenini genişletecek olan 17. yüzyıl hikâyesini pek iyi bulmadım. Onca karaktere, bağlantıya, hurafeye rağmen ortaya kayda değer bir hikâye çıkamamış. Bu 17. yüzyıl hikâyesi Hazar sözlüğünün derlenmesi çalışmalarına odaklanıyor, bir yandan rüya avcıları denen bir oluşumu anlatıyor, bir sürü yandan da çeşitli mitolojileri kullanmaya çalışıyor; ama ortaya çıkan bol referanslı bir çorbadan fazlası olamıyor. Esaslı bir şekilde oturup bağlantıları kurmaya, araştırma yapmaya değecek bir hikâye yok ortada maalesef. Sizin için bir hikâyenin güzel olması şartı bir sürü tarihi ve dini referansların uyduruk şeylerle karıştırılmasıysa çok beğeneceksinizdir. Ancak benim gibi bunların ötesine bakıp eli yüzü düzgün, bir şeyler anlatan bir hikâye arıyorsanız, maalesef böyle bir şey yok. Ha şey var, teslim etmek lâzım, tüm bunların sunumunda kullanılan şiirsel anlatı kimi yerlerde gerçekten de olağanüstü güzellikte. Bunun altını çizmek için bir daha söyleyeyim mi, olağanüstü güzellikte. Hadi bir daha, olağanüstü güzellikte. Bu olağanüstü güzellik kimi zaman boğucu oluyor mu, evet. Ama eserin formundan dolayı sebep olduğu kafa karışıklığı yanında bu sorunun esamisini okumayalım. Hazar Sözlüğü, farklı anlatım tekniğinden dolayı okumaya başladığım, sonra bu formun roman için ne kadar gereksiz olduğunu fark ettiğim ve sonrasında da bu formdan bağımsız olarak değerlendirdiğimde bol büyülü gerçekçilik soslu bir tarihi anlatı denemesi olarak değerlendirdiğim bir roman oldu. Farklı mı, kesinlikle; iyi mi, hayır; ama yine de böyle olduğunu bilsem dahi yine de okur muydum, evet. Roman değil de anlatı desek daha rahatlayacağız sanki. Ya da, şöyle demeli, yazar Hazar Sözlüğü’nü bir roman olarak değil de bir anlatı olarak kurgulasaydı, belki de sadece polemik ve ilgili maddelerin bulunduğu küçük bir anlatı kursaydı, o zaman daha farklı bir gözle bakabilirdik. Ama yazar iştahlı, durmamış, duramamış, durmayacakmış. Netice, postmodern bir istifra.
Hazar Sözlüğü
Hazar SözlüğüMilorad Paviç · Ketebe Yayınları · 2021130 okunma
·
319 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.