Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

168 syf.
·
Puan vermedi
·
17 saatte okudu
Hakikat, Hakikat-Sonrasının Neresinde?
McIntyre, Boston Üniversitesi Felsefe ve Bilim Tarihi Merkezi'nde araştırma görevlisi ve Harvard Extension School'da Etik Bölümü'nde Öğretim Görevlisidir. Post-Truth’un yanısıra Respecting Truth, Dark Ages, How to Talk with a Science Denier, Philosophy of Science ve The Scientific Attitude gibi kitapların yazarıdır. Hakikat-Sonrası (Post-Truth) kitabı ise 2018 yılında MIT Press Knowledge Serisinde yayımlanmıştır. 2016’da Oxford tarafından yılın kelimesi olarak seçilen post-truth kavramının epistemolojik arkeolojisiyle başlayan bu inceleme, yukarıda bahsi geçen kitap isimlerinden de anlayacağımız üzere McIntyre’ın bilim inkarcılığı üzerinden hakikat-sonrasını okuma girişimiyle devam ediyor. Sonrasında bu inkarcılığın sosyo-psikolojisini daha derin bir kavrayışla Bacon’ın idollerini çağrıştıran bir başlık atarak bilişsel önyargıları ve bu anlamda yapılmış deneyleri inceliyor. Takip eden iki bölümde ise medyayı gündem ederek önce geleneksel medyanın popülaritesini yitirmesini hemen arkasından ise Nicholas A.Christakis &James H.Fowler’ın Sosyal Ağların Şaşırtıcı Gücü kitabını özetlercesine sosyal medya ve uydurma haber sorununa odaklanıyor. Sona doğru ise hakikat-sonrasında Postmodernizmin etkisi ve nihayet hakikat-sonrasıyla mücadele ele alınılıyor. Post-truth nedir? 2006 senesinde ‘hakikatimsi’ kelimesini kullanarak post-truth kavramına önderlik ettiğini iddia eden ve kendi kelimesi yılın kelimesi seçilmediği için öfkelenen Stephen Colbert’e göre post-truth zaten tek bir kelime değildi bile ancak onun aksine Oxford’u ve sonrasında Collins’i bu kavramı gündem etmeye sürükleyen şey Brexit ve Trump seçimleriydi. Oxford sözlüklerine göre hakikat-sonrası: “Nesnel gerçeklerin, kamuoyunun şekillenmesinde, duygulara ve kişisel inançlara hitap edilmesi kadar etkili olmamasıyla ilişkili ya da buna delalet eden durumlar.”olarak tanımlanmıştı. Trump’ın vekillerinden Gindrich’in “Bir aday olarak ‘ben insanların nasıl hissettiğine bakarım.’ “cümlesi bu tanımın açık bir örnekleyenidir. Hakikat-sonrası basbayağı yalan söylemek mi peki? Aslında pek de değil. Hakikat sonrası hakikati önemseyenlerin duyduğu endişenin bir ifadesidir aslında. Birçok hakikat kavrayışı olabilir ancak burada asıl sorumuz: insanların hakikati çarpıtmak için kullandığı yolları nasıl anlaşılır kılacağımızdır. Yanılabiliriz, doğrulardan kasden kaçınabiliriz, yanıltma gayesiyle hareket edebiliriz ve bunlar arasındaki geçişler de muğlaktır. Hakikatle başka diğer ilişki tanımları da yapılabilir. Peki hakikat-sonrasını nasıl konumlandıracağız? Hakikat-sonrası, kalabalığın gösterdiği tepkinin bir yalan hakkındaki gerçekleri sahiden değiştireceğine inandığımızda katışıksızdır. Bu çağa özgü olan ise gerçekliği bilme düşüncesinin değil bizzat gerçekliğin varlığının hiçe sayılmasıdır. Ontolojik bağlamda hakikat tartışmalarında sessiz kalacağını söyleyen McIntyre, Oxford tanımının ontolojiden ziyade olguların siyasi bakışımıza tabi olduğu iddiasına dayandığı hissiyle meşgul olur. Manipülatif ve dayanaksız bir şekilde ideolojik üstünlük kurmayı hedefleyen siyasi bir tahakkümdür post-truth. İnsan korku ve batıla meyilli olsa da kendisini daha iyi kanıt ölçülerini benimsemek üzere eğitebilir. Hakikat-sonrası kavram olarak yeni gibi gelse de tarihi insanlık tarihi kadar eskidir elbette. Joseph P. Forgas, Roy F. Baumeister’ın Social Psychology of Gullibility (2019) kitabının girişinde ‘Homo Credulus’ tanımını yapar. Credulous’u kabaca saf, her şeye inanan olarak tercüme edebiliriz. Gullibility ise kişinin yanlış ya da hatalı bilgiye inanma isteğidir. Bu, insanlığın evriminden bu yana temel karakteristik özellikleri arasında yer almıştır. Ancak, olguların siyasetçiler tarafından hiçe sayılarak hiçbir bedel ödemedikleri bir dünyada hakikat-sonrası da tek bir şahsın çok ötesindedir. Zira Brexit veya Trump hakikat-sonrasının nedeni değil sonuçlarıdır. “Çamur at izi kalsın.”mottosuyla hareket eden katı ideoloji sahibi kmseler veya da tacirler satmak istedikleri maddi veya soyut ürün ne ise onu satabilme amacıyla uzmanlıkları yok etme pahasına bilim-inkarcılığına girişmiştir. Radikal tutumların sağlıksızlığını fark edenler ise şüpheyle pazarlıklarını devam ettirmektedir. Hatta öyle ki şüpheyi bir yöntem olarak kulandıkları ortaya çıkarıldığı halde yine olgular değil spekülasyonlar insanların gündeminde yer edinmiştir. İnsanlar doğaları gereği kendilerinin iyi, akıllı, zeki olduğunu düşünürler. Aksi psikolojik bir gerilim yaratır ve değişime zorlar ancak bu durumda da eskisi mi doğruydu yenisi mi doğru sorusu da gündeme gelir. Sosyal psikoloji bu bilişsel uyumsuzluğu çözerken özdeğer hissimizi muhafazanın elzem olduğunu deneylerle ispat etmiştir. Ancak inançlarımız etraftaki çoğunluğa uymadığı takdirde toplumsal uyumluluk adına kendi hislerimizi bile hafife alırız. Diğer bir sosyal psikolojik bulgu ise doğrulama sapması (zaten inandığımız şeyleri doğrulamak için bilgi aramamız)dır. Bilişsel önyargılar üzerine yapılan güncel çalışmalar da doğrulama sapması konusunda Wason’ın daha önce yaptığı keşiflere dayanan ve temelinde güdülenmiş aklın yattığı “geri tepme etkisi” ve “Dunning-Kruger etkileri”dir. Ruhsal huzursuzluğu ortadan kaldıracak bir yol bulmak için güdüleniriz; bu da irrasyonel eğilimlere yol açabilir. Upton Sinclair “Birinin maaşı bir şeye inanmamaya bağlıyken, onu o şeye inandırmak oldukça güçtür” sözüyle izah eder McIntyre bu durumu. Hizipçiliğe meylimiz ölçüsünde bize sunulan ve inançlarımıza ters kanıtlar geri teperek bazen inançlarımıza daha da fazla sarılmamıza neden olur. Yine de en güçlü partizanlar dahi kanılarını değiştirebilirler. Dunning-Kruger etkisi ise kısaca aptal olduğunu bilemeyecek kadar aptal olma durumudur. Bu hileden çok kendini aldatmadır. Bu noktada pek az kişi bir konunun uzmanı sayılmam diyerek çenesini kapatmaya yatkındır. “Biliyorsan konuş ibret alsınlar, bilmiyorsan sus arif sansınlar.”mantığı çok az kişiye yar olmuştur. Bilişsel önyargılar insani kalıtımımızın bir parçasıdır, bu noktada siyasi görüşü farklı insanlar arasında bazı farklılıklar olsa da temelde hepimizde bir ahmaklık mevcuttur. Aynı zamanda karşıt fikrlerden yalıtılmış olabileceğimizi veya atalarımıza kıyasla daha hetero iletişim ağları içinde olduğumuzu düşünmek de ironik olacaktır zira bir Arap deyimine göre “her kuş cinsiyle uçar”. Bireylerin etkileşimi bütünün parçaların toplamıdan fazla olması olarak açıklayabileceğimiz etkileşimsel grup etkisi nedeniyle aslında olumludur. Grup performansı birey performansından üstündür. Ayrıca, eğer ki hakikati arıyorsak eleştirel düşünce, şüphecilik ve fikirlerimizi başkalarının tetkikine maruz bırakmak en işe yarayan yol oalcaktır diyor McIntyre ve iddiasını şöyle açıklar: belli bir düzeyde bütün ideolojilerin, hakikatin keşfedildiği sürecin düşmanı olduğudur. Geçmişe kıyasla gazete aboneliklerinin ve güvenilir haberciliğin ortadan kalkmasıyla geleneksel medyanın da düşüşe geçtiğini söyleyen McIntyre, kendi çığırtkanlıklarını yapmak üzere yandaş medyanın da hayatımıza girmesiyle, bilim inkarcılarının da medyanın nesnellik kaygılarını suistimaliyle uzmanların istismarı için gerekli koşulların ortaya çıktığını belirtiyor. Hakikat için savaşanlar, bilimsel tartışmalara şüphecileri dahil etmeyenler de yine aynı kesim tarafından eleştiriliyor. Hatta bazen yandaşlar tarafından tehdit alıyorlar. Sosyal medyanın yükselişiyle birlikte buna da gerek kalmamıştır ve böyelikle hakikate karşı yürütülen meydan okuma da kemale ermiştir. 2008’deki mali kriz ve World Wide Web’in 199’lardaki yükselişiyle, 2004’te Facebook’un kuruluşuyla, 2005’te Youtube ve 2006’da Twitter ile alternatif medya kanalları da haber ile kanaat arasındaki çizgiyi iyice muğlaklaştırdı. Uydurma haberler ise 1439’da matbanın icadıyla başlamıştır. Haberin olduğu her yerde uydurma haber de vardır aslında. Manipüle etme amacı taşıyan haberler ille de yüz kızartıcı olmak zorunda değildir bazen de gerçek olanı tahrif etme ve daha önceki bölümlerde geçtiği üzere şüphe uyandırmak içindir. Teyit amaçlı Snopes, Politifact, FactCheck veya Washington Post’un dahi yanlı olduğu iddia edilebildiği için yanlış eşdeğerlikten uzak kalarak al birini vur ötekine dememek gerektiğini iddia eder McIntyre. Çözüm olarak yanlış haberleri doğru haberlere boğmayı, daha eleştirel bir düşünce için çaba göstermeyi ve bize karşı silah olarak kullanılan araçları, hakikatin emrindeki araçlara dönmüştürmeyi sunar. Derrida’nın edebi “yapısöküm”ü, The Future of Religion kitabında Richard Rorty’nin Nietsche’den yaptığı “Korkarım ki hala dilbilgisine inanıyor olduğumuz için Tanrı’dan kurtulamayacağız.”alıntısından da öğrendiğimiz üzere temelde beşeri bilimlerle metin yorumlaması olarak karşımıza çıkan toplumsal inşacı hareketin Postmodernizmle benzerliği açıktır. Postmodernizmin tezleri ise nesnel gerçekliğin inkarı ve hakikat iddiasında bulunanların söyledikleri her şeyin kendi siyasi görüşlerinin yansımasından ibaret oluşuydu. Foucault’a göre bir şeyi bildiğini iddia eden bizi eğitmeye değil baskılamaya çalışıyordu. Charlotte Bronte’nin Jane Eyre romanındaki Jamaikalı kurgusal karakterin Jean Rhyms tarafından Wide Wide Sargasso Sea adlı romanda ana karakter olarak yeniden yorumlanışı, bilinç akışı tekniğiyle geçmiş ve geleceği müphem hale getirmesi veya Jeanette Winterson’ın The Passion kitabında Napoleon’u gerçeklik ve kurgusallık arasında bir yere yerleştirmesi elbette akademilerin Edebiyat Eleştirisi dersleri için kaliteli içerik sunuyorlardı ancak bu toplumsal inşacı hareket doğa bilimlerine de yöneltilmeye başlanınca, mesele bir akademisyenin Newton’ın Principia Mathematica’sının bir “tecavüz elkitabı”olduğunu iddiasına kadar ulaştı. Biliminsanları ise bir direniş olarak bilimin asli meselesinin değerler değil olgular olduğunu ispata yöneldi. Fizikçi Alan Sokal Postmodernizm savunucularını dehşete düşürmesi gereken bir deney yaparak önde gelen Postmodernist dergilerden Socal Text’e a)kulağa hoş gelen ve b)editörlerin yerleşik fikirlerine hitap eden baştan aşağı safsata dolu olan bir makale gönderdi ve tahmininde haklıydı; bu makale yayınlandı. Çoğu insan bu durumu Postmodernizmin iflası olarak görürken biliminsanları da kendi işine dönerken bu olay Postmodernizmin görüşlerinin daha geniş kitlelere ulaşmasını sağladı. Solcular, sağcı ideolojiye karşı, olguları kullanmaksızın nasıl mücadele edecektir? Bilim inkarcılığının gideceği son nokta hakikatin tümden reddi değil midir? Doğuracağı sonuçları önemsemeden fikirlerle oynamanın bedeli bilim inkarcıları, komplo teorsiyenleri veya içgüdülerini bütün kanıtlardan üstün gören siyasetçilerin akademide kullanılınca eğlenceli olan bu taktiklere eriştiği anda ortaya çıkan manzaralardır. Böylece Postmodernizmi McIntyre da dolaylı olarak hakikat-sonrasının atası olarak nitelendirir. Kitabın başından sonuna dek sorunun nereden kaynaklandığı ve kökenlerini inceleye McIntyre burada hakikat-sonrasıyla başedilip edilemeyeceğini sorar. 2006’da medyanın çöküşü, tarafgir bilgiler, nesnelliğin kaybı ve sadece hakikatin epistemolojisinin değil aynı zamanda ontik olarak da hakikatin tehdit altında olduğunu öngören Farhad Manjoo çözüm olarak inanç noktasında akıllı tercihler haricinde pek bir şey söylemez. Biz ise öngörüye değil çözüme ihtiyaç duyuyoruz çünkü tam ortasındayız sorunun. Olgu-sonrası toplumda yaşamayı öğrenebilir miyiz? Hakikat için ayağa kalkıp savaşmak gerektiğini belirtir McIntyre. Yalan karşısında sessizlik değil, karşı anlatı ortaya koymak gerekir. Yanlış eşdeğerlik kafi değildir, yalanları gerçeklere boğmalıyız. İnsanları kendilerine uymayan fikirlere ikna etmek kolay olmasa da imkansız da değildir. Eleştirel düşünce ve araştırmacı gazetecilik desteklenmelidir. Bunlar daha önceki bölümlerde bahsi geçtiği üzere hem kendimize karşı hem de dışarıya karşı vermemiz gereken bir savaştır: Ancak kaçımız bu taktikleri kendi inançlarımız üzerinde uygulamaya hazırız? Liberal ya da muhafazakar bilim diye bir şey yoktur zira bilim ampirik sorulara kanıtla cevap verme eylemidir gibi cevaplar verir bu sorunun çözümü oalrak. Bir olgu vuku bulmadan önce içgüdüleri, sezgileri veya sırf kendileri öyle inandığı için bir olgunun gerçekleştiğini söyleyen, bu eksende açıklamalar yapan bir başkan önderliğinde hakikat-öncesi dönemine mi giriyoruz diye sorar McIntyre. İster hakikat-öncesi ister hakikat-sonrası diyelim, gerçekliği gözardı etmek son derece tehlikelidir. Hakikat-sonrası, gerçekliğin kendisiyle alakalı değildir; insanların gerçekliğe nasıl tepki verdiğiyle alakalıdır. Hakikat her zaman olduğu gibi hala önem arz etmektedir diyerek noktalar kitabı McIntyre.
Hakikat Sonrası
Hakikat SonrasıLee McIntyre · Tellekt Yayınları · 201969 okunma
·
672 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.