"Susmamalıydım biliyorum!"
Kırılsa da utancımı gizleyen aynalar
Gecenin rahminden süzülse de hayallerim
Yârin mezar taşına dokunmadan ellerim
"Susmamalıydım biliyorum!"
Ay ışığına meftun bir gönül pazarında
Avucuma bıraktı esrik bakışlarını
Yağmursuz bir bulut gibiyim yâr nazarında
Çiğneyip geçti kalbimin yakarışlarını
Tohumun çatlayışını önemseyen Rabbim!
Her kulunu şefkatiyle benimseyen Rabbim!
Lâyemût bir mehtap gibi O'nu alnıma yaz
Mevlevi kuytularda can çekişiyor niyaz
Şehrâyin çehresi mahzenime dolan ışık
Sesimde hülyası, nefesimde esrarı var
Odamın tavanında büyüyen gururu var
Her akşam umudu bin parçaya bölüyorum
"Susmamalıydım biliyorum!"
Şehlâ bir kuyuda dinledim ayak sesini
Yıldızlarla sürüldüm, meleklerle sarıldım
Sevdamı dâre çektim bir kalemin ucunda
Ölüme yürüdüm hatıraların burcunda
Me'yus bir gülün yaprağına çizdim yüzünü
Saçlarının rengiyle boyadım gökyüzünü
Yüreğim; karşılıksız duyguların hamalı
Mesafeler; Veda Tepesi kadar havalı
Azgın nehirleri hafızamdan siliyorum
"Susmamalıydım biliyorum!"
Kızıl bir zelzeleyi mühürledi bahtıma
Yaralı kuşların kanadında oyalandım
Kendine yabancı ağıtlara mayalandım
Ufalanmış kemiklere hayat veren Rabbim!
Dumanlı sahralara güneşi seren Rabbim!
Vuslatın en mahrem özüne iliştir beni
Ne olur o masal kızıyla buluştur beni
Kefenleri kuşanmış bir çağlayandır ömrüm
Karanlığın ardında âkîbetimi gördüm
Şûh bir boşlukta semazen gibi dönüyorum
"Susmamalıydım biliyorum!"
Duyulmuyor sarayların efsunlu şarkısı
Cellatları ağlatıyor ayrılık korkusu
Taş üstünde sabahlayan bedevi benmişim
Hazandan bîhaber kaktüslere imrenmişim
Namlunun ucunda tüten bir yıldırımdır aşk
Balçık'ın geçmişini anlatır mumyalara
Mumyalar, kanlı harfleri gölgeme sıralar
Cam renkli mabetlerin kapısını aralar
Girdiğim her âyinde ihanet buluyorum
''Susmamalıydım biliyorum!''
Yed-î Beyzâ'yı avutmak için döşeğinde
Selamını dilendim o gülrîz eşiğinde
Reddiyle nasıl da yığıldım kaldırımlara
Üzerimde denedim en kesîf büyüleri
Güvendiğim çeşmeler dahi cinnet saçıyor
Beynimin sokaklarından tabutlar geçiyor
Yârsız kalan aşık gökkuşağına küsermiş
Başında sevdanın hazin yelleri esermiş
Bir zamanlar darb-ı mesel idik tüm cihana
Nasıl düştük birden bu bitimsiz imtihana
Çiçekler üşüdüğünde gözleri dolardı
Kelebeğin feryadı uykusunu bölerdi
Dalgalı deniz gibi sokulurdu koynuma
Dudağından kıvılcımlar düşerdi boynuma
Reddiyle nasıl da tutundum kaküllerine
Kadehime kahır dolduran kaküllerine
Günah mıydı bir duvağın altında gülüşmek
Rüyalarda bile aynı ekmeği bölüşmek
Eylül yağmalandı; yelkovan artık kötürüm
Vahşi devlere kurban ediliyor kördüğüm
Bülbülün feryadını güle duyuran Rabbim!
Ayağı kırık karıncayı doyuran Rabbim!
Bu kâbus yüklü yangının içinden al beni
İbrahim'in gezindiği bahçeye sal beni
Ketûm bir isyanın ortasında kalıyorum
''Susmamalıydım biliyorum!''
- yıldırım kerem çambel - 26.05.2022
/