Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Hoş Sadâ
Hoş Sadâ
Hoş Sada - 1 Dilberin işi itâb u nâ z olur Çeşmi câdû gamzesi gammâz olur Ey gönül sabr et tahammül kıl ana Yara erişmek işi az az olur Kadı Burhaneddin Sevgilinin işi biraz sitem, biraz da nazdır. Gözleri cadı, gamzesi (süzgün bakışı) ise (âşıkları arasında) gammazdır. Gönlüm!.. Sen ona sabredip tahammül göster ki sevgiliye erişmek işi az az (yavaş yavaş, eziyetlerine alışa alışa) olur. S.6 Hak Taâlâ intikamın, yine abdiyle alır, Bilmeyen ilm-i ledünni, ânı kul yaptı sanır. Hacı Bayram-ı Velî Allah, zalim kulunun cezasını vermek için başka bir kulunu vesile eder. İşin hakikatini bilmeyeler onu kuldan bilirler. S.6 Cemâlin zeyn eden hep dilber olmaz Her âyîne yapan İskender olmaz Cem Sultan Yüzünü her süsleyen güzelleşmiş sayılmaz. Her ayna ustası İskender olacak değildir. [Edebiyatta İskender'in aynası (Ayine-i İskender) çok meşhurdur. Yedi dilimli bir ayna olup her diliminde dünyanın bir bölgesi seyredilebilirmiş.] S.16 Dost bî-pervâ, felek bî-rahm, devrân bî-sükûn Derd çok, hem-derd yok, düşmen kavî, tâli' zebûn Fuzulî Dost pervasız, felek merhametsiz, devranın işleri (aleyhimize) dönüp durmakta. Dert çok, dert ortağı kalmamış, düşman zorlu ve talih de düşkün!.. S.27 (İlm kesbiyle pâye-i rif'at Bir hayâl-i muhâl imiş ancak) Aşk imiş her ne var âlemde İlm bir kıyl ü kâl imiş ancak Fuzuli (İlim yolunda çalışarak yüce makamlara erme işi, olmayacak bir hayal artık.) Dünyada her ne var ise kaynağı aşktır; ilim ise koca bir dedikodu... [Bu kıta hakikati bulmanın ilim yoluyla değil gönül yoluyla mümkün olduğunu anlatır. Bu da Osmanlı dönemindeki medrese ile tekke, akıl ile gönül, ilim ile iman kavramları arasındaki çatışmanın eseridir.] S.28 Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı Fuzulî Ne gönül ateşinden gayri yananım, ne saba yelinden gayri kapıma uğrayanım var! S.32 Kemâl-i cehl ile dava-yı irfân eylemek olmaz Fuzuli Cehaletin son mertebesinde iken bilgelik davası güdülemez. S.32 (Kadd-i yare kimisi ar'ar dedi kimi elif) Cümlenin maksûdu bir amma rivayet muhtelif Muhibbî (Kanunî Sultan Süleyman) (Sevgilinin düzgün endamını kimisi serviye benzetti, kimisi elif harfine.) Herkesin amacı aynı ama söylemi değişik. S.34 Er odur ki dünyada koya bir eser, Esersiz kişinin yerinde yeller eser Barbaros Hayreddin Paşa Er odur ki dünyada bir eser bırakır. Eseri olmayanın yerinde yeller eser. S.36 Kısmetindir gezdiren yer yer seni Arşa çıksan âkıbet yer yer seni Kemalpaşazade Ey insan!.. Seni oradan oraya gezdiren şey, kısmetindir. (Kısmetini tükettiğinde) Arş'a da çıkmış olsan sonunda toprağa girersin. S.39 Zen merde cüvân pîre kemân tîrine muhtac Eczâ-yı cihân cümle biribirine muhtac Basîrî Kadın erkeğe, genç yaşlıya, yay da oka muhtaçtır. Velhasıl dünyada her şey bir diğeri ile yaşar, her varlık bir diğerinin varlığına muhtaçtır. S.39 Benim derd-i derûnum âşık-ı zâr olmayan bilmez Mahabbet bir belâdır kim giriftâr olmayan bilmez Halimî İçimdeki derdimi aşk ile inlemeyenler bilmez. Yani aşk öyle bir beladır (itaattir) ki çekmeyen bilmez. S.39 Mevt-i âlim mevt-i âlem gibidir Ebussuud Efendi Âlimin ölümü, âlemin ölümü gibidir. S.39 Cihân-ârâ cihân içindedir ârâyı bilmezler O mâhîler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler Hayalî Cihanı süsleyen (Allah), cihan içindeki her zaman ve mekânda mevcuttur; ama insanlar O'nu aramayı (veya o süsün ne olduğunu) bilmezler. (İnsanların bu hâli) tıpkı denizde yaşayıp da denizin ne olduğunu bilmeyen balıklar gibidir... S.40 Bâtıl hemîşe bâtıl u merdûddur velî Müşkil budur ki sûret-i haktan zuhur eder. Bakî Bâtıl, her zaman için kötü sayılmış ve dışlanmıştır. Ancak gel gör ki zamanımızda hak suretinde ortaya çıkıyor. Asıl mesele bu!.. S.45 Bağteten olmuş iken tûtî gurâba hem-nişîn Yine şekvâyı gurâb eyler garâbet bundadır Nev'i Bir vakit, bir papağan ile bir kargayı aynı kafese koymuşlar. İşin garibine bakın ki, papağandan evvel karga bu halden şikâyete başlamış. S.51 Arz-ı hâl etmeğe cânâ seni tenhâ bulamam Seni tenhâ bulicak kendimi asla bulamam Selikî Sevgili! Halimi arz etmek (aşkımı açıklamak) için seni yalnız bulamıyorum; seni yalnız bulunca da kendimi asla bulamıyorum. S.53 Kimsesiz hiç kimse yok her kimsenin var kimsesi Kimsesiz kaldım yetiş ey kimsesizler kimsesi Ruşenî Dünyada kimsesiz hiç kimse yok herkesin bir kimsesi var. Bir tek ben kimsesizim kaldım, yetiş ey Kimsesizler Kimsesi! S.55 Meşveretsiz kim ki bir iş işleye Şol nedamet parmağın çok dişleye Zarifi Her kim ki danışmadan bir işe kalkışırsa pişmanlık ile parmağını çok dişler. S.55 Sanma ey hâce ki senden zer ü sîm isterler "Yevme lâ yenfau"da "kalb-i selīm" isterler Bağdatlı Ruhî A efendi! (Mahşer yerinde) senden altın ve gümüş istenecek zannetme; bilakis, "fayda vermeyen gün"de ancak "temiz bir kalp" isterler. [Beyit, Şuara suresinden iki ayetin (88-89) meali gibidir: Ayetler şöyledir: “O Gün mal da fayda vermez, oğullar da. Ancak, Allah'a temiz bir kalp ile gelmiş kimse müstesna!"] S.57 Gülşeninde âlemin bu sırra ermez hîç kes Zâğlar âzâde vü bülbül giriftâr-ı kafes Firakî Dünyanın gül bahçesinde hiç kimsenin akıl erdiremediği bir sırdır şu: “Kargalar her yerde serbest de bülbül kafeste tutsak." S.78 Mütekebbirlere kibr etme tasadduk sayılır (Zâlime cevr ü ezâ kılma ibâdet gibidir) Nailî Kibirlilere kibir göstermek sadaka vermek gibidir. Zalime eziyet ve cefa göstermek de ibadetten sayılır. [Beytin daha ziyade birinci mısraı yaygındır.] S.81
349 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.