Gönderi

56 syf.
5/10 puan verdi
·
Read in 7 hours
Bir Kuzey Macerası
İlk yirmi sayfasını okurken bu kitabın kırk dört sayfa gibi değil de iki yüz elli sayfalık devasa bir roman gibi hissettireceğini düşünüyordum. Betimlemeler yavan, kitabın bir sonraki bölümlerinde bir daha asla önemli bir yer edinmeyecek olan karakter tanımlamaları tamamen zaman kaybı, bölge ve çevre hakkındaki tarihsel detayları okumaksa ayrı sıkıcı bir hissiyat oluşturmuştu bünyemde. Hatta okuduğum kanepede uyuya kalmışım, o derece sıkıcı bir ilk on beş – yirmi sayfalık kısımdan sonra ise kitaba ana karakterin girmesi ile birlikte arka kapakta anlatıldığı gibi okuması çok keyifli bir macera başlıyor. Jack London, kitabı yazarken sanki tüm tutkusunu kitabın macera kısmına ayırmış gibi. Kitap birdenbire canlanıyor, hayat geliyor kendisine. Sanki amatör birinin yazmış gibi hissettirdiği ilk yirmi sayfadaki o yavan betimlemelerin yerini yüzyıllar boyunca eser üretmiş birisinin betimlemeleri alıyor. Denizi, yolculuğu, intikam duygusunu, keşfetmeyi, kaybolmayı ve mücadele etmeyi hissediyorsunuz. Bir kan davası uğruna sürekli ölen iki kavimin mücadelesine son vermeyi kafasına takmış, dünyanın diğer ucundan haberi olmayan bir adamın sevdiği kadını başka bir topraklardan gelen başka bir adamın kaçırması sonucu karakterimizin macerası başlıyor. Avrupa denizlerinde o uskunalarda intikamı uğruna Denizaslanı denilen o adamı ararken dedikodular peşinden gidiyor, deniz onu bi Edo dönemi Japonya’sına bi Rusya’ya sürüklüyor. Denizaslanı’nı en sonunda girişteki karakterlerin arasında bulan ana karakterimiz Naass, kendi çapında devasa bir başlık ücreti ödeyerek aldığı Unga adlı kadının onu tanımamasıyla birlikte sarsılıyor. Unga gibi dünyayı keşfeden Naass, Denizaslanı’nın sırtında o gün ellerini o adamın kafasına vura vura gitmemek için direnen Unga’nın, kendisine de aynı muameleyi gösterdiğini görüyoruz. Unga, Denizaslanı’nın onu o küçücük, hiçbir şeyi olmayan ve hiçbir yere ait olmayan adalardan kurtardığı için memnun aslında. Alıştı dünyanın büyüklüğüne ve mucizesine, dönmek istemiyor artık. Tıpkı Naass gibi o da keşfetti dünyanın bir ucunu. Ancak kan davası ile büyümüş , reisin oğlu reisi olan Naass, iş işten geçtikten sonra bunu fark ediyor. Kitabın sonunda elden bir şey gelmeyeceğini anca anlayan Naass, intikamını en azından almış olmanın tatmin ediciliği ile sessizliğe ve düşüncelere gömülüyor.. Bunca yıl boyunca ataları boşuna mı yaşamışlardı? Küçücük adalarda sadece balık ve fok avlayarak insan nasıl yaşayabilirdi? Unga ile kendisi aslında atalarının yapamadıkları bir şeyi yapmışlar, ister istemez kaçmışlardı o küçücük diyarlardan daha büyük diyarlara. İkisinin de sonu büyük ihtimal istedikleri gibi bitmiş olmasa da, Jack London’ın bize yaşattığı gibi, küçük bir kuzey macerası yaşadılar en azından. Jack London’ın bu küçük kitabında keşfetme, kan davası, özgürlük ve seçim arasındaki paralel çatışmalar çok dikkat çekici. Bu kitabın en büyük eksiği maalesef ki bu çatışmaların ve ana fikirlerin kitabın tamamına nüfuz edememiş olması. Kitabın yarısı bu konuda maalesef çok eksik. Melez ırklardan bahsediliyor olsa dahi bu konu kitabın sonuna kadar askıda kalıyor. Jack London, burada değinmeye çalıştığı konuları kitabı uzatarak daha detaylı bir şekilde ele de alabilirdi tabii, ancak her maceranın bir sonu vardır. Özetle, kitap hakkındaki fikirlerim karışık. Kötü bir kitap olduğunu düşünmüyorum. Büyük bir kitap okuduktan sonra o okuduğunuz kitabı sindirmek için araya sıkıştırabileceğiniz, çok kafa yormayan, detaylarla dolu olmayan bir kitap. Çok fazla beklentiniz olmadığı zaman bence okumaktan keyif alacağınız bir eser.
Bir Kuzey Macerası
Bir Kuzey MacerasıJack London · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202119.9k okunma
·
106 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.