Gönderi

Her açıdan büyük bir sabırsızlık ve acelecilik içinde yaşayan günümüz insanı, kolay öğrenmenin peşinde artık. Dinlemeden öğrenmeye çalışıyor, anlamadan uygulamak istiyor, uygular uygulamaz hemen kazanabilmenin hayalini kuruyor. Ne beyhude bir hayal, ne yersiz bir beklenti... Bağdatlı Ruhi'nin sabırsız insanlar hakkında sarf ettiği çok kıymetli bir beyti vardır: “Gör zahidi kim sahib-i irşad olayım der Dün mektebe gitti bugün üstat olayım der...” (Mürşit olmak isteyen şu zahide bak! Daha dün mektebe başladı, bugün üstat olmak ister.) Dün ilim sahibi olmaya ve öğrenmeye bir adım atıp, bugün ustalığa soyunmaya kalkışmak, kulağa bile ne kadar komik geliyor halbuki değil mi? İnsan zihni ne yazık ki her olayda sonuç odaklı çalışıyor. Sürecin hiç ama hiçbir önemi yok... Oysa hayat bile sürece meftun bir yol... Nasıl öleceğin bile yolu yürüyüş biçimine bağlı. Nasıl bir usta olacağın ya da bir usta olup olamayacağın bile yolda ne kadar yürüdüğünle ilgili değil, nasıl yürüdüğünle ilgili... Yol boyunca akıl ve gönül haznene seni ustalaştıracak neler kattın ya da katamadın? Yaşam yolculuğunda kaç saat ders çalıştığının bir önemi yok! Dersi nasıl dinlediğinin ve ne kadar anladığının bir önemi var. Kaç adım yol gittiğinin bir önemi yok! Terlemekten ne anladığının bir önemi var. Kaç para kazandığının bir önemi yok! Kime ne kazandırdığının bir önemi var... Ne zaman öleceğinin bir önemi yok! Hayatı nasıl yaşadığının bir önemi var. Sonuç odaklı yaşayan insanoğlu, ne yazık ki sürece verilen emeğin sonucu değiştireceğini ya unutmuş ya hatırlamak bile istemiyor. Çünkü yeni çağ, bir hız çağı... Üstelik kısa süreli sonuçların çağı... Herkesin ve her şeyin bir yedeği var. Sen değilsen başkası... Oysa “sen” yoksan, başkası da yoktur. “Dem” durup beklemek demek değildir sadece... Hiçbir şey yapmıyor gibi görünürken bile çok şey yapabiliyor olmak demektir ki bu da başka bir ustalık sanatıdır işte... Dem, sessizliğin içindeki sesi duymaktır, dem bilgiyi sınamaktır, sorgulamaktır, üzerine düşünmek, ölçüp tartmak, kullanmaya hazır olmayı beklemek hatta hazırlanmaktır. Dem, bir kitap okuyup üzerine de uyku uyumak değildir. Hikâyeyi yaşamaya devam etmektir, sonsuz olasılıkları üzerine derin muhakemeler yapmaktır, hikâyeyi anlamaktır... Üstelik onaylasan da onaylamasan da hiç yargılamadan anlayabilmektir. Okuduğumuz kitapları çabuk unutuyor olmamızın sebebi de budur işte. O kitabın üzerinde demlenilmemişse, düşünülmemişse, içsel muhakemesi yapılmamışsa, içeride fikir mesaisi harcanmamışsa, enine boyuna bir iç süzgeçten geçirilmemişse uçar gider. İçselleşmeyen bilgi bir işe yaramaz. Bu yüzden çok kitap okumak, “Haftada iki tane üç tane bitirdim!” diye övünmek sayı fetişizmine düşmekten başka bir şey değildir. Ayda bir kitap okuyup üzerine demlenmek, haftada beş kitabı okuyup unutmaktan daha evladır. Ama acelecilik, sayı fetişizmi, sabırsızlık ve sonuç odaklılık sürecin sağlayacağı kalıcı katkıyı ne yazık ki zedeliyor. Kimse uzun süre bir kitap üzerinde demlenmeye razı değil... “Haftada beş tane bitirdim!” demenin popülizmi çok daha tatlı, ayrıca daha hızlı getirileri var. .... “Sonuç” tek başına bir hedef olamaz... “Süreç” de sonuca dahildir çünkü insan zaten yoldayken büyür, final çizgisinde birdenbire gelişmez. O final ipini göğüsleyip ustalıklarıyla zirvelere çıkanlar da uzun yollar boyunca büyüyüp gelişerek geldiler. Zirvede birdenbire çiçek açmadılar.
·
177 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.