"Otuz beş yıldır atık kağıt işinde çalışıyorum, bütün love story'im bu benim..ağır ağır, harflerin kirine pasına bulanıyorum, öyle ki ansiklopedilere benziyorum artık." diye başlıyor, Hrabal’ın otobiyografik romanı.
35 yıl boyunca bir bodrumda presleme işi yapan Hanta’nın yalnızlığı korkunç ve gürültülü. Ama sadece pres makinesinin gürültüsü değil bu. Hanta’nın yok etmeden önce okuyup belleğine kaydettiği kelimelerin, içine çektiği harflerin, sarmal düşüncelerinin gürültüsü. Pres makinesinin arasından duyulan
Seneca’nın çığlıklarının gürültüsü.
Tam da bu yüzden, “Ben hiçbir zaman yalnız değilim, sadece bir başımayım, düşüncelerin kalabalıklaştırdığı bir yalnızlığın içinde yaşarım; bir bakıma ilksizliğin ve sonsuzluğun
Don Kişot ‘uyum.” diye tanımlıyor kendini Hanta. O korkunç bodrumdan dışarı çıktığında cebinden etrafa fırlayan farelere rağmen gülümsüyor. “Çantamda hakkımda henüz bilmediğim şeyleri hemen o akşam açıklamalarını beklediğim kitaplar var” diye geçiriyor içinden.
Kitabın üst metninde kitap tutkusu, yalnızlık çok acayip, yalın ve etkileyici biçimde aktarılıyor okura. Karakterinin ruh halini öyle başarılı veriyor ki yazar, okurken yer yer zorlandığımı düşündüğüm kitabı bir oturuşta okuyup bitiriyorum.
Alt metinde kitapların yok edilmesinin temsilinde kültürel yıkım ve faşizm hayaleti dikiliyor karşımıza. Bu cümle aralarına sıkıştırılmış, okurun keşfetmesi için gölgede bırakılmış, ve kitaba asıl derinliğini kazandıran kısmı. Sonsözde geçen şu soruyu düşünmek de parçaların yerine oturmasına yetiyor: “Auschwitz’ten sonra edebiyat ne yapabilir?”
İdeolojik olarak faşizmin kulağına adı üç kere okunmadan önce de yok ediliyordu kitaplar. İskenderiye Kütüphanesi’nin kemiklerini sızlatıyoruz biraz, Çek rahip Koniáš’ın yaktığı üç yüz bin kitabı anıyoruz. Hülagu Han’ın yaktığı 36 kütüphanenin Dicle Nehri’ni aylarca kapkara akıtan fotoğrafı beliriyor gözümüzde. Belki bu yüzden Hanta bize, yanan kitapların sessiz kahkahalarından bahsedince inanıyoruz ona.
Hrabal tıpkı Hanta gibi yüzlerce kitabı presleyip 118 sayfacık bir kitap yazmış. Acayip, absürt, mizahi, hüzünlü, düşündürücü, yalın ve derin..Keşke herkes okusa.