Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

208 syf.
·
Puan vermedi
Televizyonun yaygınlaştığı yıllar... Yeşilçam'da aşk filmleri büyülü gelirdi bana... Gerçekten de o filmlerde anlatılanlar gibi sanırdım hayatı... Ne saflık! Belki de bu yüzden bu sorunun yanıtı uzunca süre kafamda dolandı, durdu. Tabii, "romantik aşkın" burjuvazinin bir icadı olduğunu yıllar sonra anlayacaktım. Giddens, bu kitabında romantik aşktan kendi deyimiyle "saf ilişkiye" kadar mahremiyetin geçirdiği değişim ve dönüşümü anlatıyor. Dijital flörtleşmelerin arttığı bu çağda plastik cinsellikten söz ediyor. Belki de Giddens'e gelmeden önce, Foucault'tan bahsetmek gerek. Foucault modernizmde cinselliğin toplumsal yapıyı pekiştirmesinde rol oynadığını söyler. Giddens'e göre, 18. yüzyıldan önce evlilikler karşılıklı çekime göre değil de ekonomik nedenlerle yapılır. Romantik aşk varlığını 18. yüzyılda duyurur. Bunun o süreçte ve sonrasında oluşturulmasında aşk romanlarının payı büyüktür. Bu romanların okuru özellikle kadınlardır. Romantik aşkın icadı aslında aile kurumunun değişimiyle paraleldir. Sanayi devrimi ve modernizm tüm toplumun dokusunu değiştirir. Kamusal alan ve özel alan ayrımı, annenin çocukla daha çok zaman geçirmesi, geniş aileden çekirdek aileye geçilmesi, "kutsal anneliğin" pekiştirilmesine yol açacak, bu aşamada toplum dizayn edilirken "romantik aşk" da "eş ve anne" figürünün yerleştirilmesine yardımcı olacaktır. Böylece kadın iyice özel alana itilecek, eril iktidar ev içinde de egemenliği sürdürecektir. Giddens'e göre: "Romantik aşk" daha çok kadınsılaştırılmış aşktır. Erkek içinse tutkulu aşk ve romantik aşk arasındaki gerilim, ev ortamının rahatlığı ve "metresin" çekiciliğiyle aşılır. Kamusal alan erkeklerce işgal edilirken spor, siyaset erkeklere havale edilir. "Annelik ve eş olma" saygıdeğerdir. Bu çifte standart kadınları kendi hemcinsleriyle bir araya getirir. Kadınlar evliliklerindeki hayal kırıklıklarını birbirlerine anlatıp günah çıkartırlar. Sonra da evliliklerinde bulamadıklarını düşlerde ya da romanlarda ararlar. Aşk romanları peynir ekmek gibi piyasaya sürülür. Lise yıllarım aklıma geliyor. Her gün bir beyaz dizi okurduk:) "Gerçek aşk" bir ömür boyu sürerdi bizlere öğretilenlere göre. Ve... Evlilik kadınlar için birincil amaç olur. Yazar, kitabında bol bol Foucault ve Freud'u eleştiriyor. Modern zamanlarda kadınların cinsellikten zevk aldığının keşfedilmesi, cinselliğin tabu olmaktan çıkıp konuşulmaya başlanmasıyla birlikte dünyada bir cinsel devrim yaşanır. Tabii, bu gelişmelerin yaşanılmasında feminizmin de katkıları vardır. Üremede doğum kontrol yöntemlerinin bulunması cinselliğin haz alınacak bir şey olmasına yol açar. Bireyin kendi özerkliğini ilan ettiği ve onu seçimleriyle şekillendiği bir alandır artık. Kadınların toplumsal yaşama katılmaları, kendi paralarını kendi kazanmaları eril düzende kırılmalara yol açar. Sekste Fallus'un iktidarı sarsılır. Kadınlar kendilerini her anlamda keşfederler. Cinselliğin korkulacak değil, haz alınacak bir şey olduğunun ayrımına varırlar. Ancak cinselliği eril iktidarın egemenliğinde değil, eşitlikçi bir biçimde yaşamak istemektedirler. Post-modern zamanlarda tek ve mutlak doğru yoktur. Heteroseksüel olmanın tahtı yıkılır. Bunun dışındaki ilişkiler tıp bilimince "sapkın" nitelendirilmez. Bu da mahremiyet alanında değişim ve dönüşümlere neden olur. İkili ilişkiler, "romantizmden" "saf ilişkiye" doğru kayar. Birine bir ömür boyu bağlanmanın yerini "uçucu ve "gelip geçici" ilişkiler alır. "Sadakat" değil, anı yaşamaktır önemli olan. Birine bağlanmak risklidir. Çünkü hiçbir zaman bunun sonsuza kadar süreceğini bilemeyiz. Modern çağda her şey akışkandır. Durağan değildir. Yaşam hem odur hem budur. Yaşamdan keyif almak için nedenlerimiz çoktur. Farklı olan ilgi çekicidir. Her yeni olan şey kışkırtıcıdır. Romantik aşkta kadın erkeğe bağımlıdır. Oysa "saf ilişkide" her iki cins birbirine eşittir. Karşılıklı olarak düşüncelerini birbirlerine açıkça ifade edebilirler, ilişkilerini müzakere sürecinde sürdürebilirler. Üstelik bu ilişki biçiminde erotizm merkezdedir. Romantik aşkta partner tek iken, saf ilişkide değişebilmektedir. Partnerler , için artık önemli olan haz ve tatmindir. Biri bitince ötekine yönelirler. Romantizmdeki sadakatin yerini geçici birliktelikler alır. Saf ilişkide uzun süreli bağlanma yoktur. Sizi partnerinize "bağımlı" kılacak bir şey yoktur. Tamamen özerk bireyler olursunuz. Bu sizin yaşamınızdır ve her konuda seçim sizindir. Siz evli olduğunuz için partnerinizle seks yapmazsınız. İlişkinin kendisinden dolayı cinsellik yaşarsınız. Özgürlük aslında sorumluluktur. Özgürlükçü değerlere dayanan ve kişisel yaşamın demokratik olması esastır. Her türlü üreme zorunluluğundan kopmuş bir plastik cinsellik ve özerklik vardır. Giddens modern sosyoloji tarihine geçmiş bir toplum bilimcidir. Mahremiyetin geçirdiği değişim ve dönüşümü güzel irdeliyor. Dilini yer yer ağır buldum. Kitabı okurken, Foucault ve Freud'u bilmeden anlamak zor gözüküyor. Kitabı bitirdikten sonra, aşkın sadece tenselliğe indirgendiği , duyguların öldüğü, geçici ilişkilerin merkeze alındığı bir çağda, tüm bunlar "mutluluğu mu" yoksa "yozlaşmayı mı" getirir diye düşünüyorsunuz. Ya sizce?
Mahremiyetin Dönüşümü
Mahremiyetin DönüşümüAnthony Giddens · Ayrıntı Yayınları · 2014207 okunma
·
803 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.