Bu yıl; sene itibariyle kitaplarıyla ve kalemleriyle ilk kez tanıştığım yazarlarla dolu. Öylesine büyük keyifler yaptım ki kimisini gerçekten büyük bir hazine bulmuşum hissiyatıyla okudum, okumaya devam ediyorum. Kierkegaard’da yine aynı hissiyatla okuduğum bir isim oldu. İlk ama kesinlikle son olmayacak. Onun düşünce yapısının temel sorunu, insanın bu dünyaya hapsolmuşluğudur; çünkü ona göre insan, kendi olamamakla adeta bir hapse mahkum edilmiş olmaktadır. “…belki, belki tüm bu belkiler beni çıldırtabilir ve ne kadar çıldırırsam belkiler de bir o kadar artıyor.” Yazar; sıklıkla varoluşçu felsefenin öncüsü olmuş ve hatta çoğu kaynağa göre ilk temsilcisi olarak görülmektedir. Yarattığı karakter üzerinde de bu düşünsel ve ruhsal bunalımı, kimlik karmaşasını, bitmeyen arayışlarını yer yer kendinden ödün vermeyerek ve hatta daha ilerisi öteki insanlar üzerinde hakimiyet kurmaya kadar götürecektir. Bununla kalmayarak etkilendiği -öyle iddia ediyor ama benim ciddi şüphelerim var- kadını baştan çıkartmaya ve onu manipüle etmeye kadar götürecek işi. Kim bilir belki başarıyordur da. İşlediği ve savunduğu felsefesiyle merak uyandıran ve klasik roman havasından çıkmayı başaran kitap farklı bir tat olarak iz bırakıyor bana göre. “Dünyanın nasıl sahtelik dolu olduğundan haberin yok.” Çağının ne kadar ötesi olduğunu belki de tek bir cümleyle bile kanıtlıyor olabilir kendisi. Hangimiz bu dünyanın yapaylığını, sahteliğini ve o parlak geçici ışığının farkında değiliz ki zaten. Gerçi bu tek başına ne kadar yeterli olabilir ki? Önemli olan farkındalığın özünü hayata empoze edip yaşamın kendisine serpiştirmek değil midir? Ne kadar kendimiz olduğumuz, kendimizi tanıdığımız, kendimizle baş başa kaldığımız, kendimize ne kadar tahammül etmeyi başardığımız … Kendiyle yaşamayı başaranın ne işi olur yalanla, yapayla veya sahtelikle?

Baştan Çıkarıcının GünlüğüSoren Kierkegaard · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20192,027 okunma

·

169 views

Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.

Gönderi

•contra mundum•