Gönderi

KİMDİR, NEDİR BU ATSIZ?* Özgehan Özkan Atsız Beğ'in cenazesinde imam, “Er kişi niyetine” dediğinde Fethi Gemuhluoğlu haykırıyor: "Hoca! Hoca! Bu musalla taşı, musalla taşı olanda böyle er kişi görmedi!” Kimdir bu Atsız? Belki nedir bu Atsız demeliyim? Çünkü bir insan olduğu kadar da bir olaydır. Öyle propagandası, reklamı yapılmadığı halde nesillerce tanınıyor, seviliyor, sayılıyor. "Beğ"siz, “Ata”sız anılmıyor. İşte çoğu akademisyen on dokuz genç kalem, bir araya gelip hakkında bu kitabı yazıyor. Bu da bir hadise! Tarihçi olduğu için mi? Daha önemli tarihçilerimiz var. Hepsini sayar, göçmüşleri rahmetle anarız. Fakat hiçbirine karşı bu ihtiramı gözlemedik. Romancılığından mı? Nice romancılarımız var. Onları da sever ve sayarız. Ama . Korkut Ata hariç-hiçbirine böyle hitap edilmedi. Fikir adamlığı mı? Ciddi bir fikir adamıdır ama Ziya Gökalp'tan daha önemli bir fikir adamı değildir herhalde. (Fikir adamlarını bir çizgiye yerleştirip mukayese etmenin yanlışlığının farkındayım, özür dilerim...) Onu candan sevenler, onu derin saygıyla ananlar fikirlerinin tamamına da katılıyor değiller. Ben de tam onun bulunduğu noktada değilim. Bu eserdeki yazılar da öyle. Zaten kendi hesabıma kitaptaki yazılardan bazısını "sol sapma bazısını da “sağ sapma” diye nitelendirdim. Ama çoğunu değil. Belki Atsız Beğ de öyle değerlendirirdi. Belki benim şu yazdıklarımı da... Fakat şüphe etmediğimiz bir nokta var: Onu çok çok seviyoruz ve yıllar ardından gerçekten derin hürmetle anıyoruz. Şairliğinden mi? Kısa bir zaman önce, bir toplantıda genç bir hanım, “Atsız Beğ'in şiirleri beni çok etkiliyor. Sizce de büyük bir şair mi?” diye sordu. Sözün bir yerinden girerek, “Atsız Beğ, arada sırada şiir de yazan bir fikir adamı ve romancıdır" diye kanaatimi söyledim. Atsız Ata, zirvedeki bir şair değildi muhakkak. Salonda bulunan edebiyat hocamız da beni tasdik etti. Sonra, günlerce vicdan azabı çektim. Çünkü aslında soruyu soran gencin duygularını paylaşıyordum. O şiirler beni de ta yüreğimden etkiliyordu. Şaheser değillerdi ama sanki o kumaştan ve hiç şüphesiz duymuş ve inanmışlıkla parlıyorlardı: Bundan dolayı birçok şaheserden daha etkiliydiler. On yıllar önce, mücadelenin içinde bunaldığım anlarda o şiirleri, fakat mutlaka o şiirlerden de tesirli şu pasajları bir daha, bir daha okumuşumdur... Yüzbaşı Sançar, pek az gülen bir yiğittir. Fakat bir de gülmeye başlarsa, onu susturmak için ancak bir atın sırtına atıp atı dörtnala koşturmak gerekir. Göktürkler Çinliler'e esir olup götürülürken Sançar'ın bu garip manzaraya (feleğin işine) güleceği tutar ve arkadaşları müdahale edemedikleri için kahkahaları ancak Çinlilerin onu katletmesiyle durur... "Bozkıra gece inmişti. Gökte parlak bir ay, havada serin bir rüzgâr vardı. Yüzbaşı Sançar'ın oklarla delik deşik, kılıç ve kargılarla paramparça olmuş gövdesi toprak ananın göğsünde yatıyordu. Yattığı yer kıpkızıl olmuştu. Güneye dönük olan yüzü hâlâ gülümsüyordu. Bu gülümseyen yüzde Çinlilerle alay eden, kendi kötü talihlerini yeren, Kara Kağan’a kızan bir anlam vardı. Bu kahkahaların çınladığı yerden çok uzak bir yerde, kahkahaların göğe yükseldiği zamandan çok zaman sonra, bir yazıcı, Gök Türkler'in torunlarına bildirinceye kadar bu kahkahalar, bu şanlı alay ve şanlı ölüm unutulup gidecekti. Yüzbaşı Sançar Uçmağa varalı on üç yüz yıldan çok oldu. Onun düştüğü meçhul yerde, ay ışıklı yaz gecelerinde hâlâ ıstıraplı kahkahalar ve şeref ilahileri işitilir. Bu ilahiler rüzgârın çıkardığı sestir. Onu herkes işitir. Fakat o ıstıraplı kahkahaları herkes duyamaz. Onun yankılarını uzak, yakın ellerden, ancak içinde Tanrı Dağı'nın odu yanan gönüller sezer. Bu ıstıraplı kahkahalar Yüzbaşı Sançar’ın soyu, onun düştüğü yerde zafer töreni yapıncaya kadar yıllarca, belki yüzyıllarca sürüp gidecek... Bu pasaj beni on yedi yaşımda ağlatırdı. Altmış yedi yaşımda hâlâ ağlatıyor. Akıllanmayacağım çok şükür! Türkistan bağımsız değilken aklıma hep cin bir fikir gelirdi. Bozkurtların Ölümü'nü oralara göndersek! Uçaktan mi atarız, denizaltıdan Sibirya'ya çıkarıp oradan mı... Mutlaka hidrojen bombasından daha tesirli olurdu. Şimdi yollar açık. Tesir ne âlemdedir acaba? Sosyolojide millet teorileri arasında "Etnik Sembolizm" denilen bir tanesi var. Bu teori doğruysa, Atsız, kalemiyle bir milleti millet yapabilecek güce sahipti. Daha doğrusu millete millet olduğunu hatırlatacak güce. Okuyucu sevdiği romancı hakkında sık sık düşünür ve merak eder: Acaba, romanın kahramanlarından hangisi romancıdır? Genellikle bu sorunun cevabı, aynı anda, hem hepsi ve hem de hiç biridir. Atsız Beğ biraz Kürşad’dı muhakkak ama mutlaka ve mutlaka Kıraç Ata da Atsız Ata'dır! İkisi de bizi, bin üç yüz yıl sonra diriltmeye gelmişlerdir. Kara Kaan'lara rağmen. *** Kimdir, nedir bu Atsız? Atsız, atılıp dönmeyeceğinden hiç şüphemiz olmayan kahramandır. Kendi tarif ettiği kahramandır. Başka devler tanıdık. Galip Erdem ağabeyimiz onlardan biriydi. Birçok gazetede köşe yazarlığı yaptı. Her yeni başlangıçta şöyle yazardı: "İnanmadığım hiçbir şeyi yazmayacağım. Fakat inandıklarımın tamamını da yazamayacağım.” İşte Atsız, bu iki cümleden birincisine uyan; fakat ikincisine hiç mi hiç riayet etmeyen bir insandı. Lûgatinde “politik olmak" diye bir kavram yoktu. Şu Anglo-Sakson mahkeme yeminindekine benzetirsek, “İnandıklarını, inandıklarının hepsini ve sadece inandıklarını” yazardı. Başka türlü yapmayı da şeref saymazdı. Hatta, bırakın kendini korumak için susmayı, üstüne varılmışsa, kızmışsa, tam ters yönde, inandığına pek ihtimal vermediğimiz şeyleri bile söyler ve yazardı. Fırat Kargıoğlu hatırlattı, bir televizyon programında Reha Oğuz Türkan’ın anlattığı gibi, rahmetli Türkkan’a kızdığında onun ne Ermeniliğini ne Süryaniliğini bırakmıştı. Bunlara inandığını pek sanmıyoruz. Kimdir Atsız? *** Belli şartlar altında inandığını savunmayacak, politik davranacak çok insan vardır. Belli şartlar altında doğrunun hepsini söylemeyecek çok insan vardır. Bu davranış doğru mudur, yanlış mıdır tartışılır. Fakat bunları Atsız Beğ'in yapmayacağından eminsiniz değil mi? Yabancıya benzetmek gibi olmasın ama Atsız, belki tarihin son Don Kişotudur. Şövalye olduğu muhakkak. Ama Don Kişotluk bambaşka bir meslektir. Üstelik onun hasımları değirmenler değil her zaman devrin iktidar mensuplarıdır. Türkçülük, bizim için sıfattır. Ülkücülük bizim için sıfattır. Dürüstlük, doğruluk bizim için sıfattır. Atsız Beğ için bunlar sıfat değildir. Bunlar onun zatıdır. Atsız Beğ Türkçülüğün, ülkünün, dürüstlüğün, doğruluğun kendisidir. O Kürşad'ın da Sançar'ın da Kıraç Ata'nın da ta kendisidir. O Türk'ün kendisidir. Ona yönelen sevgi, olağanüstü saygı bundandır. Şüphelerle dolu şu salaş sahnede hiçbir konuda hiçbir hal ve şartta kendisinden bir saniye bile şüphe ettirmediği için. Fikirlerine ister katılın ister katılmayın. O fikirlerdir ama fikirlerden ziyade—―ve onlardan önemlisi—değerlerdir. Şu halimize acı kahkahalarla gülmektedir şimdi. İşitiyor musunuz? Yüzbaşı Sançar'ın kahkahalarıyla birlikte...
501 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.