Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Turancılık Algısını Besleyen Bir Olay: 1944 Türkçülük Olayları
Türk milliyetçiliğinin düşünce ve siyasal tarihteki belki de en talihsiz özelliği kendi gelişim sürecindeki olayları, kişileri, kurumları kendi zaviyesinden değerlendirmeme zaafıdır. Sadece Türk milliyetçiliği tarihi açısından değil, genel Türk düşüncesi açısında da çok özgün eylem ve düşünce biçimlerinin yer aldığı bu düşünce evreni, önemli ölçüde karşıtlarının egemenliğinde kaleme alınarak tarihe geçmiştir. Bu da tarihsel gerçeklerin yorumlanmasında büyük kırılmalara neden olmuştur. Türkçülük hareketinin çözümlenmesinde Marksist egemen yaklaşım Türk milliyetçiliğinin toplumsal tahayyülünü katı bir ideolojik bakış açısına esir etmiştir. Hakikatin tamamen karşıtlık derecesinde tahrifi de bu imgeyi beslemiştir. Böylece Türk Milliyetçiliğinin, Türk düşünce tarihindeki önemi ve konumu tali konuma indirilmiştir. Türk siyasal düşünce tarihinde eylem biçimi ve sonuçları bakımından bir ilk olan 1944 Türkçülük-Turancılık olayları da bahsettiğimiz zaafların hepsini kendinde barındıran bir özgün ve özgül vasfa mütealliktir. Türkiye tarihinde doğrudan sistemin hedef alındığı ilk muhalif toplumsal ve siyasal hareket olma özelliği taşıyan bu olay maalesef hak ettiği ve taşıdığı önem derecesinde araştırılmamıştır. Yapılmış bazı akademik çalışmaların da tamamen Marksist bir yargı ve hassasiyetle kaleme alınmasına mukabil esas muhatapları olan Türkçüler ise sadece birkaç hatıra yazmadan öteye bilimsel bir çalışmanın konusu kılmamışlardır. Bu makalede, Türk siyasal düşünce ve sosyal hareketler tarihinde önemli bir konumda bulunan 1944 Türkçülük olaylarının siyasi ve toplumsal etkileri kısaca değerlendirilecektir. 1944 olaylarının başlangıcı Bu olayların temeli 1944 Nisanında Atsız’ın dönemin Başvekiline cumhuriyet tarihinin ilk açık mektuplarını yazmasıyla başlar. Atsız, Başbakan Saraçoğlu’nu “Biz Türk’üz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar ve laakal o kadar bir vicdan ve kültür meselesidir de.” sözleri bağlamında Türkçü olarak değerlendirerek Başbakana açık mektup yazar. Başbakana, Türkçü olduğunu söylemesine rağmen bu vasfını gösterecek bir iş alanına geçilmediğini belirtir ve bundan duydukları rahatsızlığı dile getirir. Açık mektubun amacı, “Türkçülüğün niçin yalnız sözde kalarak, bugünün imkânları nispetinde iş hâline gelmediğini sormak ve Türkçülük tatbikat sahasına geçmediği için yurdumuzun düşmanı olan fikirlerin nasıl gelişip yayıldığını anlatmak” olarak gösterilir.[1] Olumsuz bir tavır karşısında dergisinin kapatılmasını bekleyen Atsız bunun gerçekleşmemesini iyiye yorar ve ikinci mektubu yazar. Burada özellikle Milli Eğitim Bakanlığı’nda komünist kadrolaşmayı ve bunların amaçlarını anlatır. Olayların Gelişim Süreci Bu açık mektuplar Başbakan Saraçoğlu’nu değil Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’i kaygılandırmış ve yazar Falih Rıfkı Atay ile birlikte Sabahattin Ali’yi teşvik ederek Atsız aleyhine dava açılmasını sağlamışlardır.[2] Bahse konu olan olaylar davanın ikinci celsesinde yani 3 Mayıs 1944’te başlamıştır. “3 Mayıs nümayişi” olarak adlandırılan vak’a Atsız’ın mahkemedeki konuşmasına müteakip gençlerden birinin “kahrolsun komünistler” şeklindeki bağrışı bütün kalabalık tarafından tekrarlanmış ve soncunda ise büyük bir kalabalık Ulus Meydanına doğru yürüyüşe geçmiştir. Bu protesto vakasında kayda değer olan husus tek parti döneminin sesiz, itaatkâr, tepkisiz bir toplumun ilk defa meydanlara inerek protestoda bulunması hiç görülmemiş böyle bir olayın etkisinin de geniş ve şiddetli olmasına sebep olmuştur. Toplumsal muhalefet hareketlerine pek alışık olmayan polis bu olaya şiddetli bir yöntemle müdahalede bulunmuş ve pek çok gösterici genci gözaltına almıştır. Olay Hasan Ali Yücel tarafından Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye bir ihtilal girişimi olarak aktarılmıştır: “…milliyetçilerin harekete geçtiklerini, 3 Mayıs'taki olayların, bir darbe-i hükümetle iktidarı ele geçirmek üzere düzenlendiğini, kendisinin ve arkadaşlarının gayretiyle isyanın (!) bastırıldığını anlatmış” tır.[3] “Irkçılık-Turancılık davası” resmen 18 Mayıs 1944 tarihli bir hükümet kararnamesiyle başlamış, uzun süren duruşmalardan sonra 31 Mayıs 1947’de sona ermiştir. İstanbul Sıkıyönetim Komutan’ının emriyle, önce kırktan fazla kişinin gözaltına alınıp sorgulanması ve sonra bunlardan yirmi üç kişi hakkında dava açılması, “yıkıcı bir ideoloji”yi yaymak ve bu ideolojinin siyasi amaçlarını gerçekleştirmek üzere yasa dışı örgüt kurmak iddiasına dayandırılmıştır. Burada dikkat edilmesi gerek husus sanıklara yönelik suçlamanın mahiyetinin siyasi aktörler ve yargı mensuplarınca ortak bir noktada kesişmesidir. Yani sanıkların bir komployla hükümeti devirerek, ırkçı ve Turancı ilkelere dayalı bir devlet kurmaya çalıştıkları yolundaki suçlama, ilkin, 18 Mayıs 1944 tarihli hükümet bildirisinde yer almıştır. Aynı suçlama ertesi gün, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı münasebetiyle yaptığı konuşmada da tekrar edilmiştir.[4] Bu siyasallaşmış hukuk yapısının otoriter sistemlerin bir niteliği olarak Avrupa’daki genel eğilimin bir yansımasını görmekteyiz. Yani yargı bağımsızlığı söz konusu değildir. Özdoğan, bir grup insanın tutuklanarak “Irkçılık-Turancılık Davası” adıyla açılan bir davada yargılanmasının siyasal öneminin, yalnızca suçlamanın niteliğinden kaynaklanmadığını belirtir. Ona göre, dönemin özgül siyasal koşulları, sorgulama, tutuklama, temyiz öncesi duruşmalar, temyiz ve temyiz sonrası duruşmalar, gibi çeşitli aşamalardan geçen dava sürecinin bütününe damgasını vurmuştur.[5] Sorgu hukuk dışı uygulamalara sahne olmuştur. Milliyetçi camiada çokça kullanılan ve bir işkence biçimini ifade eden “tabutluk” ilk defa bu sorgulama döneminde duyulmuştur. Tabutluk tutuklulara uygulanan çok çeşitli işkencelerin bir türüdür.[6] 3 Mayıs tarihli gösterilerin ve 19 Mayıs Nutku’nun ardından toplanan milliyetçilerin davası, İstanbul 1 numaralı Örfi İdare mahkemesinde görüşülmeye başlanmıştır. Davada toplam 23 sanık yargılanmıştır.[7] 26 Nisan’da başlayan Atsız-Sabahattin Ali davası 3 Mayıs 1944’de sona ermiştir. “Irkçılık-Turancılık” davası esas olarak 7 Eylül 1944’te başlamış ve 29 Mart 1945’te sona ermiştir. Bu davada yargılanan Türkçülerin yani “Irkçılık-Turancılık” davasındaki sanıkların biyografik profilleri incelendiğinde ise çeşitli mesleklere, ekonomik statülere ve yaş gruplarına mensup kişilerden oluştuğu görülmektedir. Bu çeşitlilik Türkçülüğün toplumsal etkileme ve etkinlik alanlarının belirlenmesi açısından önemlidir. Dönemin Sosyal, Siyasi ve Ekonomik Ortamı Dönemin sosyal, kültürel ve ekonomik yönden içinde bulunduğu durumun bir tasviri olayların gelişmesinde hangi etkenlerin belirleyici olduğu konusunda bir kanaat vermektedir.[8] Dünya siyasi konjonktürü açısından bir savaş dönemidir. Avrupa’da baş gösteren ve İkinci Dünya Savaşı olarak anılan savaş taraf olmayan ülkelerde dâhil bütün dünya ülkeleri üzerinde etkisini hissettirmektedir. Ülkede ağır bir istibdat vardır ve siyasi, hukuki ve kültürel boyutları olan pek çok yasak toplumsal yapıda egemenliğini sürdürmektedir. Basın ve bürokratlardan müteşekkil seçkinci sınıf, tek parti CHP’nin etkinliğini kullanarak toplumsal mühendisliğin bir örneğini sergilemektedir.[9] Eğitim, sağlık, siyasi, sosyal, kültürel haklarda büyük bir sıkıntı yaşanırken ekonomik alan halkın en yoksul olduğu bir dönemi görmektedir. Bu ortamda devlete yazılmış bir açık mektubun sistemin kurucu öğeleri de dâhil nasıl dönüştürme aracı konumuna getirildiğini anlayabiliriz. Sistemin odak noktalarında bulunan seçkinci sınıfın mensupları vasıtasıyla bir hakaret davası “ihtilal girişimi” mahiyetine büründürülebilmiştir. ış Etkenlerin Tesiri Milli şef dönemiyle alakalı olarak yaptığı bir ayrıntılı çalışmada Koçak, “Türk hükümetinin, Mayıs ayında, iç politikada Turancı akıma karşı aldığı tutumda, Almanya ile ilişkilerin bir göstergesi sayılmalıdır”[10] demektedir. Koçak, kitabında konuyla ilgili önemli tespitlerde bulunur. Ona göre, “Sovyetler Birliği ile ilişkilerin canlandırılması ve bu ülke ile yeniden yakınlaşma sağlanması yolunda atılan önemli adımlar ve bu yöndeki girişimler ile, Moskova Radyosunun Türkiye’deki Nazi yandaşlarını suçlamasından ve ihbar listesini yayınlamasından hemen iki ay sonra, Mayıs ayında açılan Irkçılık-Turancılık davası arasında kurulması gereken doğrudan ilişki, bu dönemde iç ve dış politika öğelerinin birbirinden hemen hemen hiç ayrılamayacağının bir göstergesi” olarak kabul edilmesi gerektiğini belirtir.[11] Çeşitli kaynaklar, olayların başlaması ve seyri konusunda bu denli etki ve ses getirilmesini dış politika dinamiklerine bağlamakta hemfikirdirler. “Esasında 3 Mayıs olayları, II. Dünya Savaşı’nın seyri ile alâkalıdır ve dönemin hükûmetinin Almanlara karşı üstünlük kuran Ruslara Türkçüleri feda ederek bir siyasî rüşvet vermesi olayıdır. Türkiye Ruslara karşı, yalnızlık içinde karşı koymaya çalışmaktadır. 3 Mayıs 1944 duruşması o sırada tam aranılan fırsat olarak değerlendirilir. Türkçüler üzerinde şiddet uygulanarak Ruslar bir şekilde memnun edilmeye çalışılır… 19 Mayıs Nutku ile olayların büyümesine sebep olan İsmet İnönü’nün asıl amacı bütün dünyanın dikkatini Türkçülerin ve Turancıların nasıl ezildiklerine çekmek ve dış politikadaki çelişkili uygulamalarından dolayı ortaya çıkan hatalarını örtbas etme gayretinden ibarettir. İnönü’nün 1944 olayı karşısındaki tavrı ve sertliği ile Rusya’ya şirin görünebilme çabası içerisindeyken Rus yetkililerinin Türkçülerin ve Turancıların yargılanmalarını maskaraca bir oyun olarak görmeleri dönemin siyasî iktidarı adına büyük bir gaftır.”[12] Karpat ise dönemle ilgili, “Türk hükümeti de, bir süre zikzaklar çizen bir politika takip ettikten sonra, Turancılığı aktif olarak desteklemekten vazgeçince Almanya bu alandaki teşebbüslerine son verdi” diyerek “zikzak”lara dikkat çekmektedir.[13] Konuyla ilgili bir çalışması bulunan Özdoğan, “resmi çevrelerin ‘Irkçılık-Turancılık’ davasının başlangıcında takındıkları katı tutum ile, nihai beraat kararının gerekçesi arasındaki karşıtlık, büyük ölçüde, Türkiye’nin o sıralarda farklı siyasal koşulların etkisi altında bulunmasına bağlanabilir” demektedir.[14]
·
227 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.