Gönderi

·
Not rated
Yabancılaşmanın Aykırı Yüzü Simeranya’ya Doğru
Samim tıpkı Peyami Safa’nın modernist tarzdaki bir diğer romanındaki Matmazel Noraliya’nın Koltuğu’ndaki protagonist olan Ferit’te olduğu gibi maddeci ve olgucu dünya görüşünün doğurduğu gelenek, değer boşluğuna karşı direniş gösteren, kendini içinde yaşadığı toplumla ve dünyayla bütünleştiren bir tip olarak karşımıza çıkar. Fakat Samim’in Ferit’ten farkı, var olan dünyanın yozlaşmış değerlerine karşı Simeranya olarak kurguladığı ütopik bir dünyanın alternatif düzenleyicilik fonksiyonu yüklenmesidir. Elbette bunun altında yatan sebep, her sanatkarda olduğu gibi Peyami Safa’nın gerçek dünyanın katı realitesine yabancılaşmasıdır. Dante’nin cehennemi, Camus’daki veba olgusu, Sartre’ın bulantısı veya Nietszche’nin Zerdüşt vurgusu reel dünyanın kalıplarına karşı bir başkaldırıdır. Gerçek dünyanın kalıplarına karşı bu tarz bir kafkaesk yabancılaşma elbette idealini de doğurmaktadır. Platon’un ideal devlet, More’un ütopyası veya Doğu geleneğinin içinden söylemek gerekirse Farabi’nin Medinet’ül Fazıla’sı, Galip’in Diyar-ı Aşk’ı söz konusu ideal değerlerin tarihsel koşullardan ve dönemin yaygın kanaatlerden sıyrılması için Samim karakterinin düşlediği Simeranya gibi dayanıklı soyut bir zemine yaslandırılmıştır. Bu bağlamda Samim, yozlaşmış dünyanın farkında olan ve o dünyaya gittikçe yabancılaşan bir karakterdir. Samim için farkındalık her ne kadar da Simeranya ile çözüm noktasına taşınmak istense de, Samim Kafka’ya göre söylemek gerekirse güce karşı tiksinti duymaktadır. Burada Michel Foucault’un kavramsallaştırdığı iktidara karşı söylem fikrinin üzerinde durmak gerekir. Güce karşı tiksinti duyma aynı zamanda iktidara karşı tiksinti duymaktır. İktidar dediğimiz ise sadece siyasal iktidar değildir. Foulcault’un kastettiği modern dünyanın normlarının insanı çevreleyen her nesne üzerinde kurduğu iktidardır mesele. Güç, Peyami Safa’nın Dokuzuncu Hariciye Koğuşu romanındaki Hasta Çocuk karakterinde olduğu gibi maddenin engellenemez tazyiki karşısında pasif bir tutum sergiler. Zira Hasta Çocuk’un karşı değeri Doktor Ragıp’ta olduğu gibi varlığı ile bütün maddi ilkeleri lehine çeviren şahsiyetin, Hasta Çocuk üzerindeki tiksintisi de güce karşı duyulan bir tiksintidir. Başka bir açıdan bu güç, Peyami Safa’nın romanlarında özellikle Yalnızız’da yer alan kadın tiplerin batılı erkeği tercih edişiyle de ilişkilendirilebilir. Ahlak ve cinselliğin çarpıştığı bu zıtlıkta, doğulu erkeğin ruha ve duyguya seslenişi, batılı erkeğin ise cinsel arzulara hitap etmesi maddenin somut düzlemde hücum ettiği değer sahasını ifadelendirir. Samim’in kadın algısını şekillendiren bu çatışma ve sonucundaki yabancılaşma, ideal model romandaki bir konuşmada şöyle geçer: - O bir memleket, Simeranya, dünyada olmayan bir yer. Benim icadım. Sıkıldım mı, kendimi oraya atarım - Ne hoşsun, beni de oraya götür. - Simeranya’da yalan yoktur. - Kadın yok mu? - İnsanlar gölgelerdir. Konuşmadan anlaşırlar. Birbirlerinden hiçbir şey saklamazlar. Seni görür görmez Simeranya kadınına benzettim. Elbisenin içinde yalnız ruhun var. Yüzün bir örümcek ağı. Gözlerinde sen dolusun. Gurur ve yalan yok. Seni sevmek istiyorum. Bu bir hayal. Simeranya gibi sen de yoksun. Görüldüğü gibi Samim’in tasavvur ettiği dünyadaki kadın maddi vasıflarından sıyrılmıştır. Ahlaki anlamda kendini tanımlamak istemez. Medeniyetin bir tarafı olarak ele alınır. Denilebilir ki Yalnızız’da ruh-madde çatışmasının ortasında konumlanmış kadın karakterler Selmin- Necile- Meral, Peyami Safa’nın romanlarında tercih yapmak zorunda bıraktığı kadınlardan farksız değillerdir. Fakat Samim, başta doğulu erkeği temsil etse de onun da kendi adına yaşadığı ahlaki zafiyet ve aşk açmazları, daha ziyade Samim’i Doğu-Batı zıtlığında muğlak bir karakter haline getirir. Ama şunu da unutmamak gerekir ki o kendi şartlarının gerçekliğinin ürünüdür. Ve her ne olursa olsun çelişkili düşünsel serüveniyle insanı temsil eder. Yine romanda ideal değer ve karşı değer bakımından üzerinde durulması gereken bir diğer mesele Samim ve Besim kardeşlerin ruha olan yakınlıklarıdır. Buna göre Samim’in aynı evi paylaştığı kardeşi Besim, hayatı Samim’e göre daha kolay yorumlayan ve yaşayan bir karakterdir. Besim’in romanda Samim’le ideolojik anlamda bir çatışmaya girdiği görülmez; ama Besim tamamen farklı karakterde biridir. Bu karşılaştırmayı psikolojik olarak ele aldığımızda romanda Besim’in ön plana çıkan yanı yemek yemeye çok düşkün oluşu ve en dramatik durumlarda bile yeme isteğinin dizginlenemez oluşudur. Bu simgesel anlamda çok yüksek fikirlerin ve telakkilerin mideye tercih edilişini belirtir. Yani Besim, midesi için yaşayan yüksek fikirleri içselleştiremeyen karakterdir. Samim’e gelindiğinde ise aile bireylerine de yabancılaşan bir protagonistle karşılaşırız. Samim ailesinin, Besim’in aksine toplumsal ve ruhi anlamda bedeninin ötesine ulaşmaya çalışan karakterdir. Kafası daima başka meselelerle meşgul zihnin maddi bedenini ruhi olarak itmesi entelektüel ve felsefi bir tepkidir. Başka bir deyişle dünyaya karşı olan bu sorgulama ve idrak şekli, insanı daha büyük gizlerle karşı karşıya bırakıp metafizik yolculuğu zorunlu kılmaktadır. Samim zaman zaman çıkmaza doğru sürüklenen olaylar karşısında, kız kardeşi Mefharet gibi vehim ve şüphe hayaletinin maddileştirdiği açmazlar içinde sürüklenmez; bizatihi ruh ve akıl perspektifinde tanzim ettiği bir beyin ve vücut dengesiyle güçlükleri karşılar. Bu da Samim’in maddi dünyanın hevesleri ve arzularına ontik farkındalığını teslim etmediğini göstermektedir.
Yalnızız
YalnızızPeyami Safa · Ötüken Neşriyat · 201922k okunma
··
240 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.