Gönderi

Bir kaderimiz var, başkalarının kaderi ile sürekli ve her daim kesişmekte olan ve biz onu yaşıyoruz. Yalnızca insanlar değil üstelik bu irtibatta söz konusu olan. Parça parça olan bir bardağın kaderi sinirimizden nasibini alır bazen, son nefesini ayaklarımız altında veren bir karıncanın eceli, acelemizden. Yanındaki tomurcukla dertleşen bir gülün sohbeti, sevgilimizi mutlu edeceğiz diye yarım kalır bazen, bir kedinin yüzündeki yara izi mangal başında kedilerin arasına atıverdiğimiz et parçasından hatıradır. Kaderimiz temas halinde olduğumuz her bir varlığın kaderi ile her dem kesişmektedir. Bu kesişme bizi bu muhteşem kudretin sahibi olan Kadir-i Mutlak'a hayran bırakırken, omuzlarımıza da tarifi imkânsız bir sorumluluğu yükler. Bastığımız toprak, aldığımız nefes, içtiğimiz su, gölgesinde oturduğumuz ağaç, kullandığımız eşya, bazen merhaba ettiğimiz, bazen yüzünü bile görmediğimiz, hatta bizden bin yıl evvel ve bizden bin yıl sonra dünyaya gelmiş yahut gelecek olan her bir insan, her ne varsa hayatımıza dokunan topyekûn hepsi birden, yani yaratılalı beri zaman ve mekân, kendilerinden sorumlu olduğumuz meçhul ve muazzam bir bilmecenin bizi buluşturduğu kader ortaklarımızdır. […] Tek başımıza, bir tek bize ait olan bir dünyada yaşamıyoruz. Anne-babamız, varsa çocuklarımız, akrabalarımız, komşularımız, arkadaşlarımız, yoluna çıktığımız yolumuza çıkan her bir insan, kendimizle yahut onlarla ilgili herhangi bir şey yaparken, bizim kendilerinden de sorumlu olduğumuz bilinciyle hareket etmemiz gereken kader ortaklarımızdır. Kendimiz bu sorumluluğun farkında olarak yaşarken, bundan çok daha ötesinde bir dikkat, rikkat, feraset ve basiretle her bir hareketini tanzim etme konumunda bulunanlara da yine aynı ortaklığın bir gereği olarak hiç olmazsa dua etmeli ve onlara nispetle bize düşen sorumluluk payına bakarak halimize hamd etmeliyiz.
Sayfa 114
·
140 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.