Hüseyin Nihal Atsız'ı çok tanımadan okumaya başladığım kitap, başlangıçta bana sıkıcı geldi. Zaman zaman Selim'i o salonda zorla oturtup karısı Ayşe'ye demek istediklerini direk demesini istedim. Devamlı bir ruhsal bozukluk içerisinde olan Selim beni ne kadar sinir ettiyse, karısı Ayşe durağan, çok düşünceli hali ile beni çileden çıkarttı. Bazı arkadaşlarımız da bahsetmiş, kitap ilerledikçe bir aşk hikayesinin doğacağını sezebiliyorsunuz. Aşka inanmadığım için Sinan'ın yaşadığı çöküntüleri, sıkıntıları da anlamsız buluyorum. Üstüne üstlük kendisi de bu aşk duygusunu kabul edemiyor. Onun için varsa yoksa askerlik ama aşk acısı onu öyle bir çarpıyor ki ( bu duyguyu yaşamak istemem) ruhu olmadığı halde ruh adam oluyor.
Kitapta ki mahkeme sahnesinin satırlarını bir solukta okudum. Detaylı, ince ayrıntılar ile anlatılan bu sahneye hayran kaldım. Sanki kendim sorgulanıyormuş hissi ile acaba ahiret sorgum nasıl olur diye de düşünmedim değil.
Söylediğim gibi yazarı tanımadan okuduğum kitap devam ederken 'eşim hayırdır Atsız mı? okuyorsun' sorusu ile ya ben ne yapıyorum da bu bana bunu dedi sorgulaması ile araştırmaya başladım. Gördüğüm ırkçı bir yazarı okuduğum idi. İnternetten araştırmalarım yeterli olmayacağı için daha detaylı bir araştırma yapmadan çok fazla yorumda bulunmak istemiyorum. Kendisine ait diğer kitapları da okumayı istiyorum. Ama gördüğüm kadarıyla bu roman düşünceleri dışında yazdığı tek roman.
Eğer daha önceden bilseydim okur muydum evet okurdum, çünkü hayatta farklı sesleri duymayı çok seviyorum. Varsa başka önerileriniz bu konuda oldukça açığımdır.
Kitabı çok beğendim, bir puanı da başta ki o sıkıcı sayfalar nedeniyle kırıyorum. Keyifli okumalar...