Öyle bir hayat ki Mina Urgan'ın ki.. Burda anlatacaklarım hakkında denizde kum tanesi kalır. Kimseye nasip olmayan, her şeyin (illa ki onun da acıları, üzüntüleri tabi ki olmuş) zamanına denk gelmiş, şahane bir hayat yaşamış. Ailesinden gelen şansın yanısıra, İstanbul'un İstanbul olduğu o güzelim yıllarına tanıklık etmiş, eğitimin en mükemmelini deneyimlemiş. O dönemde İngiliz Edebiyatından çok önemli çeviriler yapmış; Thomas More-Ütopya, Shakespeare, D.H.Lawrence, Virginia Woolf...Komünistliğinden hiç ödün vermeden, yapabileceği şeyleri bir yere kadar yapabilmiş.
Yaşamı o kadar zengin insanlarla dolu ki eminim kimseye kısmet olmaz kolay kolay; Mustafa Kemal ile dansetmiş, onunla sohbet etmiş, Cumhuriyet'in adım adım büyümesini görmüş, geçirmiş Mina Urgan. Falih Rıfkı Atay üvey babası olmasına rağmen bir öz baba kadar yakınmış onunla. Ailesinin anaerkilliğinden söz etmiş hep. Erkekler geri plandaydı diye anlatmış. Cahit Irgat ile olan evliliği, Nazım Hikmet, Aziz Nesin, Sait Faik, Ahmet Haşim, Abidin Dino, Neyzen Tevfik, Halet Çambel, Behice Boran ile olan arkadaşlıkları, tanışıklıkları... Necip Fazıl ile Yahya Kemal hakkında da çarpıcı gerçekleri hiç çekinmeden yazmış. Necip Fazıl'ın nasıl gösteriş meraklısı, sonradan görme bir dinciye dönüştüğünü, Yahya Kemal'in ise mebusluk için nasıl ayak öptüğünü!.. Okuduğumda çok şaşırdım. Yalan söyleyeceğine inanmadım çünkü anlattığı insanlarla ailece yemekler yeniyor, birbirlerinde kalıyorlarmış.
Anılarını anlatırken kimi zaman da mizahsen bir dil kullanmış Mina Urgan. İçinden geldiği gibi anlatmış. Tüm hayatını korkmadan, saklamadan, büyük bir açıklıkla ifade etmiş. Bu tatlı dinazorun, bu korkusuz ufacık kadının hayatı okunmaya o kadar değerki..