Gönderi

19. yüzyılla birlikte ortaya çıkan ve giderek güçlenen bir kavrayışa göre, tüm insani olaylar tarihsel koşullar içinde meydana gelir. 19. yüzyıla "tarih yüzyılı" dedirten kavrayış da budur. Ama bu kavrayışın altında şu naif inancı yakalayabiliriz: İnsan, tarihi- tümüyle görebileceği tarih-üstü bir noktaya, başka bir şeye ihtiyaç duymaksızın çıkabilir. Oysa, eğer insani bilgi, bilen insanın içinde bulunduğu tarihsel koşullar ortasında oluşuyorsa, yani tinsel dünya içinde ortaya çıkıyorsa, hiç kuşku yoktur ki, insanın tarih hakkındaki bilgisi, daima ve ancak, belli bir çağın (yaşanan çağın) yorumu olmaktan öteye geçemez. Öyle ki, bir "tarih felsefesi", bir çağın kendisine ait tarih yorumu olabilir; ama tarihi tümüyle açımlayan bir şey olamaz. Buradaki ikilem şudur: İnsan kendisini ve çağını hem tarihsel sürecin bir parçası olarak görüp anlamakta, ama hem de tarihin bütününü kavrama iddiasını gütmektedir. Bugün yaşanan çağın belli nitelikte bir son çağ olduğunu, bu çağı yine belli nitelikte (beklenen ve özlenen) bir başka çağın izleyeceğini ileri süren filozoflar, öbür yandan, insan düşüncesinin tarihsel koşullara bağımlı ve bu koşulların ürünü olduğunu söylerler. Çelişki de buradadır: Filozof, kendi tarih yorumunun hem kesin ve genelgeçer olduğunu ileri sürmektedir, hem de bu tarih yorumuna kendisini vardıran şeyin tarihsel koşulların ürünü olarak kendi düşüncesi olduğunu atlamaktadır. Bu atlama sayesindedir ki, Hegel, Comte ve Marx gibi büyük tarih filozofları, insanın, niteliği kesinlikle belli olan bir çağın başında olduğuna ve bu çağın genel çizgileriyle şimdiden görülebileceğine inanırlar. Böylece, gelecek ufkunun ilke olarak kendisine açıkça göründüğünü belirten kişi, kendisini, kendisini de belirlemi olan tarihsel koşulların dışında bir yerlerde görmeye başlar ve giderek, tarihin bütünü üzerinde öndeyisel (prognostik) yorumlar yapabileceğine inanan kişi olup çıkar. Buradan kalkılarak, artık, önceden görülebilir bir şey haline gelen geleceğin ışığı alıtında, geçmiş ve bugüne, bu gelecek açısından tamamen bambaşka bir anlam yüklenmiş olur ve geçmiş de, bugün de, bu anlama göre yargılanmaya başlanır. Başta da belirttiğimiz gibi, artık günümüzde böyle bir tarih felsefesinin olabilirliğine karşı giderek yaygınlaşan bir kuşkuculuk vardır ve "dogmatik tarih 'felsefeleri çağının kapandığına inananlar çoğalmaktadır. Ama yine başta belirttiğimiz gibi, tarihin bütüncül anlamını araştırma konusundaki denemelere, bu konuda kuşkucu bir sorumluluk bilincine ulaşmış eleştirel kafalı düşünürlerde bile, en az oranda da olsa rastlamak olanaklıdır. Çünkü yine başta belirttiğimiz gibi, konu, doğrudan doğruya yaşamamıza ilişkindir. Ama yine de bu tür denemelerin sınırları ve taşıdığı tehlikeler konusunda açık bir bilinçle hareket etmek gereğini hiç akıldan çıkarmamalıdır.
Sayfa 418 - pdfKitabı okudu
·
280 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.