Gönderi

.. Kaçtım insanlardan. Her şeyi sildim. Ruhumun dibine indim. Ve... O’nu gördüm. Şimdi... Sen de göreceksin. .. Açılıyor. Yarım aralık. Bomboş ve karanlık. Karanlık. Biri var orada gibi. Ferit hiç bir şey görmüyor ve işitmiyor, seziyor. Biri var orada. “Madam Fotika, siz misiniz” diye soramıyor. Dilini ağzında bulamıyor ve kullanamıyor. Biri var orada. “Kim o?” diyemiyor. “Kim var orada?” Hayır, söyleyemiyor. Sesi çıkmıyor. Kapının kanadı biraz daha açıldı. Artan aralık bomboş, karanlık. Ve... Ve nefes halinde “Gel” der gibi bir ses. Yaklaştı ve tekrarladı:- Gel! Bu sefer daha kuvvetli. Ferit yataktan inmek istiyor. Davete karşı hiç bir mukavemeti yok.İstiyor. Hazırlanıyor. Ses daha yaklaştı ve tatlılaştı. “Gel!”. Kolaylıkla yataktan indi. Önde kendisini çeken hafif bir hava dalgası vardı. Kapıya doğru yürüdü. Bu sefer kulağının dibinde aynı ses: “Gel!”. Yürüdü. Yukarı kataçıkan camekânın kapısı kendi kendine açıldı. Bu sefer ses, merdivenin üstünden, tekrarladı: “Gel!”. Ferit basamakları ağır ağır çıktı. Bir camlı kapıdaha; ve kapalı. İçerisi karanlık. Bekledi. Sol tarafta mandalina dilimi kadar küçük bir ışık belirdi. Yaklaştı. Boşlukta duran küçük bir el şamdanında bir mum alevi halini aldı. Koridor aydınlanıyor. Bomboş. Alev havada yürüdü. Kapının önüne geldi, durdu. Topuz gıcırdadı. Kanat yavaş yavaş açılıyordu. Ses tekrarladı: “Gel!”. Girdi. Şamdan önde, onun göğsü hizasında, ağır ağır, koridorun sol tarafında ilerliyordu. Yürüdü. Bomboş bir oda. Pancurlar kapalı. Köşede, iki pencere arasında alçak ve ufarak bir koltuk. Mumun alevi ona yaklaştı. Bütün dikkatiyle bakıyordu. Siyah maroken kaplı, arkası yarım daire biçiminde, kolları geniş ve yassı, hiç bir stili olmayan koltuk bomboştu. Mum birdenbire söndü. Gözlerini koltuktan ayıramıyordu. Odadaçıt yoktu.Nereden geldiğini anlamadığı ve başa çıkmayacağından emin olduğu bir bekleme arzusuyla gözlerini koltuk istikametinden ayırmadı. Odayı dolduran havanın terkibinde veya kesafetinde bir takım gizli istihaleler sezdiren ve daha büyük anlayışlar vadeden garip bir ruh hali içindeydi. Koltuktan yarım metre kadar yukarıda, yumurta biçiminde, soluk ve titrek bir ışık peydah oldu. Süratle büyüyor ve salkım gibi üst tarafı geniş ve alt tarafı gittikçe daralan bir şekil alıyordu. Bir kadın yüzü belirdi. Sofadaki fotoğrafa benziyordu. Biçiminde de fark olmayan elbisesinin rengi beyazdı. Üzerine kuvvetli bir ışık huzmesi vurmuş sedef gibi parlayan yüzde iri gözler Ferid’e dikilmişti. Kenar çizgilerinin titrekliği gittikçe kaybolarak billûrlaşan baş hafifçe arkaya doğru meyletmişti. Küçük burun belli belirsizdi ve ufacık ağzın etrafında, bakışların içe işleyen tatlı dikkatini tamamlayan bir gülümseyiş vardı.Koltuğun iki kolundan iki beyaz ve süzgün el, nur damlaları halinde eriyip akacakmış gibi hafif bir duruşla sarkıyordu. Ferit içinden söyledi: “Matmazel Noraliya.” Kadının dudakları kımıldadı. Sesi çıkmıyor, fakat söylediği anlaşılıyordu. - Hayır, Nuriye. Demin, aşağıda, baba Dimitri’nin sana dua etmesini istedim. Resmime baktın. Kadın gözlerini yumdu. Göz kapakları şeffaftı. Gözleri daha sisli ve güzel görünüyordu. - Ben bu koltukta otuz iki sene oturdum. Kaçtım insanlardan. Her şeyi sildim. Ruhumun dibine indim. Ve... O’nu gördüm. Şimdi... Sen de göreceksin. Hayalet birdenbire eridi. Fakat kaybolmamıştı. Eline sıcak bir şey değdi. Bir avuç, nazik bir temasla onun elini tuttu. Koltuğa oturdu. Eli sıcak avucun içindeydi. İçine doğdu ve gözlerini kapadı. İçine doğdu ve ben’ini aradı. İçine doğdu ve ondan kopmaya çalıştı. Hafızasını tıkadı. Kendisi olduğunu hatırlatacak idraklerin kırıntılarını da şuurun üstünden silmeye uğraşıyordu. Çok zordu bu. Şuuru da onlarla beraber silinecek gibi oluyordu. Kulağının tâ içinde ince bir ses: “Gayret!” dedi. Ne ile, ne üzerine ve nasıl tesir ettiğini bilmeden uğraşıyordu. Elini tutan avucu hissetmez oldu. Nerede olduğunu da bilmiyordu. Arada bir şuurunda belirip kaybolan kaçak idrak anlarında “Ben kimim?” diye kendi kendine sorarken kendi kendini tanıyordu. Bu anlar seyrekleşti. Gayret ediyordu. Bir daha gelmediler. Artık şuurunda kendi ben’ini değil, başka ve geniş ve her şeyle birleşmiş, sonsuz bir kendi vardı. Bu, kendinden çıkan ve onu aşan, her şeyi kavrayan ve her şeyle bir olan bir kendi şuuruydu. Bu bir mutlak birdi. Ansızın gözleri kör edecek kadar keskin bir ışığa benzeyen ve hududu görünmeyen büyük bir aydınlık parladı; ve ansızın herşeyi kavradı ve sonsuz derinliklere iner gibi bir duygu bütün ruhunu sardı.Gözlerini açtı. Karşısında Yahya Aziz. Gülümsüyor. ..
Matmazel Noraliya'nın Koltuğu
Matmazel Noraliya'nın Koltuğu
. Kendime not..
·
1.065 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.