Gönderi

Ama buradan kalkılarak Hegel'de özgürlüğün Prusya monarşisinde "gerçekleştiği" ve noktalandığı gibi bir sonuca hiç kuşkusuz varılamaz. Çünkü gittikçe özgürleşen politik ilişkiler, insanın "gerçek" özgürlüğünün bilincine varmasını mümkün kılan koşullardır ama, bu bilincin kendisi, Hegel'in spekülatif düşüncesinde, tüm politik-somut görünümleri aşan bir şeydir. Özgür olmak, Hegel için "diğerinde (başkada) kendinde olmak", görünürdeki tüm dış koşullar içinde "kendi kendini hep yeniden bulmak"tır. Ancak böyle bir özgür insan, kendisini monarşik hukuk devletinde kurumlara ve akılcı yoldan konulmuş olan yasalara istençli olarak bağlayan ve bu yasalara uymayı, "sadece kendi onayladığı yasalar" olduğu için isteyen ahlâksal akıllı yurttaştır. Ama aynı durum, insanın kendisini çeveleyen doğa ile ilişkisi için de geçerlidir. Spekülatif filozof,karşısındaki gerçekliği (doğayı) kavrarken, o, "diğerinde olma"nın bilinci ve tiniyle, bu gerçekliğin üstüne yükselir ve kendini bu gerçekliğin içinde yeni bir biçimde bulur. Öyle ki, bu maddesel-nesnel doğadan "kendinde olma"ya yükselme edimi sırasında, doğa da aynı zamanda kendinden özgürleşir Çünkü bu edim sırasında onun sınırsız görünüş tarzları giderilmiş ve onun özgün, tinsel varlığı yeniden gerçekleştirilmiş olur. Yani spekülatif düşünür, evrenin gerçekliğini tinsel-akılsal yoldan kavrama edimi sırasında, bizzat, bu gerçekliği özgürleştirmiş olur. Çünkü zaten tüm gerçeklik tinden, tanrısal logos'tan çıkar ve kavrama edimi içinde tekrar kendine döner. Bu da gösterir ki, Hegel'de özgürlüğün tamamlanması, toplumsal ve doğal gerçekliği aşar ve sonsuza terkedilir ki, bu, "tam özgürlük'ün insan soyu için sonsuzda gerçekleşecek bir "ütopya" olması demektir.
Sayfa 426 - pdfKitabı okudu
·
310 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.