Gönderi

RİSALET’İN DİLİNDE / Helal haram
RİSALET’İN DİLİNDE / Helal haram Risalet’in dilindeki Kur’an; okunmak, anlaşılmak ve yaşanmak üzere gönderilmiştir. Bu bağlamda derim ki; genel kültürünüz ne kadar artar, ne kadar derinleşirse, Kur’an’ı anlamamız o kadar çok artar, o kadar çok derinleşir. Bazı kardeşlerimiz genel kültür denilince hemen mezhep kültürünü aklına getiriyor. Acaba kültür denilince neden mezhep kültürü aklımıza geliyor? Mesela; dünya kültürlerini tanımak, hayat hikâyelerinden ibaret olan romanları okumak bile, ayetleri anlamada bize yardımcı olur. Çünkü Kuran hayat kitabıdır, yaşam örnekleriyle daha iyi anlaşılır. Nitekim Allah ayetlerinde geçmiş toplulukların hayat hikâyelerinden söz ederek, araştırmamızı, incelememizi, üzerinde düşünmemizi ister. Mesela; Kafkas Türklerinin yanına veya Özbekistan'a veya Tataristan'a gidersek; orada önünüze yemek gelir. Harika etli pilavdır. Mesela; Özbek pilavı! Peki, o pilavdaki et nedir? At eti değil midir? Biz şöyle deriz. At eti yenilmez. Özbek; at eti yenilir, haram olduğuna dair ayet göster, der. Başlarız düşünmeye! At etinin haram olduğuna ayet olmadığını biliriz. Kültürel olarak mezhebe karşıyız ama hemen itiraz ederiz, at eti yenilmez deriz. Neden? Çünkü ülkenizde at eti yenilmez. Hatta ülkemizde at eti satan kasaplar ceza yer. Kasaplık ruhsatları iptal edilir. Şimdi düşünelim. Böyle bir kültür, Kurana daha farklı bakmamızı sağlamaz mı? Meselâ; Çin’e gidelim. Orada Müslümanlar var. Neler yiyorlar neler. Biz zannederiz ki; Çinli Müslüman bizim yediklerimizi yer. Hayır! Ne onlar bizim yediklerinizi yer, ne de biz onların yediklerini yeriz. Önümüze harika bir solucan yahnisi getirirler, sofradan kaçarız. Bize sorarlar haram mı? Haramsa biz de yemeyelim. Ayeti göster. İşte Kur’an’a yeni bir yaklaşım. Ne demek istiyorum anlaşılıyor mu? Bugün dünyada biz Müslümanız diyen Afrikalılar, Asyalılar, Avrupalılar, Amerikalılar, Avustralyalılar var. Buralarda yerlilerin yedikleri içtikleri, yaşam şekilleri var. Bu bölgelerdeki insanların tesettür anlayışları var. Özellikle Asya ülkeleri çok farklı toplumlar. Hintliler, Çinliler, Koreliler, Japonlar, Bangladeşliler, Pakistanlılar. Bu bölgelerden Müslüman olanların yaşamları Anadolu’daki Müslümanım diyenlerin yaşamıyla aynı mı zannediyoruz? Bu bölgelerdeki insanların Kur’an’ı anlama, yaşama biçimi Anadolu’daki Müslümanım diyenlerle aynı mı zannediyoruz? Eğer öyleyse hiçbir şeyden haberimiz yok. Dünyaya açıldığımız zaman Helal-Haram kavramlarının değiştiğini göreceksiniz. Eğer mezheplerimizi, tarikatlarımızı bir kenara bırakır, Kur’an’ı helal haram konusunda hakem kılarsak, karşımıza acayip bir tablo çıkar. Anadolu’da bizim, Helali-Haramı koyan Allah’tır. Kur’an’da haram sayılmayanlar haram değildir gibi slogan haline getirdiğimiz ama hayatımızı Hanefi-şafi olarak yaşadığımız gerçeği karşımıza dikilir. Çünkü dünyaya açıldığımızda bizim yemediğimiz içmediğimiz çok şeyin yenilip içildiğini görürüz. Mesela Kuzey Kore’de veya Güney Kore’nin kuzeyinde halk köpek eti yiyor. Köpek eti yemek için bizim tavuk üretim çiftlikleri kurduğumuz gibi köpek üretim çiftlikleri kuruyorlar. Köpekler büyüdükleri zaman öldürüp, derilerini yüzerek kasaplarda satıyorlar. Öyle ki etlerin içindeki en değerli et olarak satılıyor. Diyelim ki; Koreli Müslüman oldu. Köpek eti yemeyecek mi? Diyelim ki Koreli bir Müslüman kardeşimize misafir olduk. Önümüze değerli et olduğu için, biz de Türkiye’den gelen değerli Müslüman kardeş olduğumuz için önümüze harika pişirilmiş köpek eti koydu, ne yapacağız? Yiyecek miyiz yemeyecek miyiz? Diyelim ki köpek eti olduğunu öğrendik ve yemedik. Koreli Müslüman kardeşimiz sordu: Ey Türkiyeli Müslüman kardeş, köpek eti haram mı? Haramsa bana ayetini gösterir misin? Ne diyeceğiz? Köpek etinin haram olduğuna ait ayet yok ama Köpek eti şöyle pistir, böyle pistir, leş yiyicidir, onun için yenilmez diye içtihat mı edeceğiz? O zaman Koreli Müslüman kardeş her türlü pisliği yiyen tavuk etini niye yiyorsunuz diye sorarsa ne diyeceğiz? Elimize Kur’an’ı alıp, bu anlaşılır kitaptır deyip, okuyup anladıktan sonra Koreli Müslüman kardeşimizin karşısında dilimiz tutulmuşsa; henüz Kur’an’ı anlamamışız demektir. Ne yazık ki bugün henüz Risalet’in dilindeki İslam, bizzat Kur’an anlaşılır, açıktır, mutlaka yaşanmalıdır diyenler tarafından anlaşılamamıştır. Bunlar Kur’an’ı hakem kılarız demelerine rağmen, karşılaştıkları sorunlarda Kur’an’ı hâkim kılmazlar. Akıllarını, duygularını, yaşadıkları hayatın gerçeklerini, tarihin derinliklerinden gelen mezheplerini farkında olmadan anlayışlarına hâkim kılarlar. Bunun nedeni Allah’ın emriyle sünnetullahı kavrayamamaları, kavramak için Kur’an’ın dışına çıkıp hayatı okumamalarıdır. Hâlbuki Risalet’in dilindeki ayetler ne diyor? Bizi oku, bizi ölçü al, sonra hayatın içine gir, kültürleri oku, insanları oku, dünyayı oku, bütün okumalarının karşılığında ortaya sorunlar çıkarsa, Kur’an’ı hakem kıl. Risalet’in dilindeki bu özü anladık mı? Hayır! Kur’an bize yeter deyip, hiçbir şey okumadık. Meal okuyup başka şey okumayan cahiller olduk. Kur’an’ı; kısır aklımız, kısır bilgimiz, dünyadan habersiz hayatımızla okuduk. Risalet’in dilindeki ayetler; cahil, bağnaz Müslüman istemiyor. Risalet’in dilindeki ayetler; aklımızı, arzularımız, arzu ve heveslerimizi putlaştırmamızı istemiyor. Risalet’in dilindeki ayetler anlayışlarımızı, hayat biçimlerimizi din haline getirmemizi istemiyor. Tam aksine Allah’ın yaratma kanunlarını anlayan, Allah’ın nimetlerini kavrayan, bütün bu nimetlere Kur’an’ı hakem kılmamızı, ayet ayet helal-haram kavramlarını hayatımıza aktarmamızı istiyor. Risalet’in diline göre; Özbek sofrasına oturup, at etiyle pişirilmiş pilav haramdır diyenin Kur’an ile hiçbir ilgisi yoktur. Koreli sofrasına oturup, köpek etiyle pişirilen yemek haramdır diyenin Kur’an ile hiçbir ilgisi yoktur. Çinli sofrasına oturup, solucan yahnisine haram diyenin Kur’an ile hiçbir ilgisi yoktur. Hintli sofrasına oturup, maymun beyni ile yapılan yemeğe haram diyenin Kur’an ile hiçbir ilgisi yoktur. Belki şunu diyebiliriz, haram değil ama bizim yeme kültürümüzde bunlar yenilmediği için içim almıyor. Kusura bakmayın ben yiyemem. Benim yeme kültürüm yememi engelliyor. Bunu söyleme hakkınız var ama biz yemiyoruz diye haram ilan etme hakkımız yok. Eğer haram ilan edersek, Risalet’in dilindeki ayetleri anlamamış, kendi aklımızı ilah, kendi hayat biçimimizi, kendi yeme içme alışkanlıklarımızı din edinmişizdir. Risalet ile şereflenen Muhammed’in hayatında, Mekke-Medine bölgesinde yenilmeyen bir yemek çeşidi konulduğunda, yiyeceğin ne olduğunu öğrenip sofradan çekildiği anlatılır. Ona sorulur. “Ey Allah’ın Resulü haram mı?” Resulün cevabı: “Yok, değil ama benim yeme alışkanlığım yok.” Risalet’in dilindeki dini anlamak; sadece yiyip içtiklerimizin helal haram kapsamına girip girmediğini anlamaktır. Her toplum, Kur’an’ı hakem kılarak, kendi yeme içme kültürüne göre helal- haram kapsamına giren ürünleri tespit eder. Bu hak onlara Rabbinin verdiği bir haktır. Hiç kimse kendisinin yemediklerine içmediklerine haram diyemez. Risalet’in dilindeki İslam budur. Risalet’in dilindeki İslam’da helal-haram koyma yetkisi sadece Allah’tır. Allah’ın helal-haram hükümleri Kur’an’da tek tek açıklanmıştır. İnsanların veya toplumların kendi kültürlerine göre helal-haram hükmü verenler, Allah’a hüküm koymada kendilerini ortak görmüş, böylece şirk bataklığına düştüler. Risalet’in dilinin dışında gelişen mezhepler, tarikatlar, cemaatler ve siyasal iktidarlar kendilerine göre İslam adına Müslümanlık diye ucube bir din ürettiler. Kendilerine göre din üretenler, delilerini ayetlerden bulamayınca, Allah’ın Resulü Muhammed adına hadis uydurdular. Hadis uydurma devri geçince, bu sefer mezhep imamlarını, tarikat şeyhlerini dinde otorite yaparak, Kur’an’ın hakem olmasının önüne geçtiler. Yeni ürettikleri din ile yeniden helal-haram hükümleri üreterek Kur’an’dan koptular. Böylece Kur’an raflara kaldırıldı. İslam hayatlardan uzaklaştırıldı. Müslümanlık adına şirk üzerine bir din yaşanmaya başlandı. Bütün bunlara karşılık Risalet’in dili bize ne diyor? İnsanların uydurdukları ellerine kollarına dolanacak! Hesap günü onlara yaptıklarından sorulacak! Karşılarına kitap konulacak. Allah’ın Resulü Muhammed, tebliğ ettiği dinin şahitliğini yapacak! Böylece gerçek, hesap günü ortaya çıkarılacak, yalancılar cehenneme gönderilecek! Risalet’in dili hiçbir Resule, hiçbir âlime, hiçbir şeyhe, müçtehide ve Fakihe; dinde helal-haram koyma hakkı vermemiştir. Verdi diyenler müşriktir. Verdi diyenler; Resulü, âlimi, şeyhi, müçtehidi, fakihi ilah edinenlerdir. Risalet’in dilinde bilmediğimiz şeyleri bilenlere sormak, onları ilahlaştırmak değil, onlardan Allah’ın neyi helal haram kıldığını öğrenmektir. Risalet’in dilinde Resul, âlimler, müçtehitler, fakihler, bize Allah’ın hükümlerini açıkladıkça değer kazanır. Risalet’in dilinde Resul makamında olanların Allah’ın hükümlerine aykırı hüküm vermesi mümkün değildir. Allah onları bu konuda uyarır. “Eğer ayetleri olduğu gibi açıklamazlarsa, Allah’ın hükümlerini gizlerlerse ya da karşı çıkarlarsa, şah damarlarından yakalanır, gereken ceza verilir.” Risalet’in dilinde âlimler, müçtehitler veya fakihler Allah’ın hükümlerinin olmadığı konularda helal-haram hükmü verirlerse ya da Allah’ın hükümlerine karşı hükümler verirlerse; kendilerini ilah edinmiş, onlara uyanlar da müşrik olmuş olur. Risalet’in dili bu konularda çok açık ve nettir. Allah ayetlerine hiç kimseyi ortak etmez. Allah hiç kimseye helal-haram koyma hakkı vermez. Allah insanlara kulluk etmeyi yasaklar. Risalet’in dilinde insanın insanlara kulluğu; onların insanların ilke ve yasalarına inanarak uymasıdır.
Risalet'in Dili
Risalet'in Dili
·
441 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.