Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

250 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Kavin Zehra’nın kaleminden inanılmaz güzellikte bir roman: Bir Kasabanın Cinnetlik Hikâyesi - ER Zeynep Üçlemesi: Bıyıklı Avrat… Uzun zamandır böyle bir kitap okumamıştım; eminim siz de okumamışsınızdır; çünkü farkını özgün yapısıyla öne çıkarmış bir kitaptan söz ediyorum. Fayraptepelilerin biçimden biçime giren insanlık hallerine yer yer şaşırıp çokça gülerken, yazarın kıvrak zekâsı, sakınmasız dili, meraktan öldüren kurgusuyla akıp gidiyor hikâye. Masal mıydı okuduğum, destan mıydı, düş müydü? Saydıklarımın tümünü kapsıyordu, ER Zeynep Üçlemesi’nin ilki olan roman. Cinler, periler, küçücük dünyalarını birbirlerine dar eden, şeytanı aratmayan insanlar…  Fayraptepe, ülkenin en uç doğusunda yılın büyük bölümünü karlar altında geçiren bir kasaba. Kasaba halkı kekremsi bir koku ile uyanıyor sabaha. Ne denli araştırsalar da kokunun kaynağını bulamıyorlar. Kasabanın ileri gelenlerinden Kasap Nuri’nin, hunharca işlenmiş bir cinayete kurban giden ortağı, can dostu Kulampara Kenan’ın kesilen uzuvlarından birinin kıyıda unutulup koktuğunu düşünerek rahmetlinin bakkal dükkânına bilebakıyorlar… “Maktul, herkesin şahit olduğu üzere dini bütün bir adamdı. Doğru, tefecilik yapıyordu ama haşa faiz aldığı asla görülmemişti. Evet, kasabanın genelevi sayılan bağ evini işletiyordu ancak hiç kimse harama uçkur çözdüğüne şahit olmamıştı ve rahmetliye takılan bu çirkin lakabın nereden geldiğini kasabalı bilmiyordu.” Kaynağı açıklanamayan koku kasabalıları birbirine düşürüyor, çıkan kavga ise ER Zeynep’in görünmesiyle sonlanıyor… Fayraptepe ve köylerinde şerrinden korkulan, bir o kadar da şifacılığına güvenilen ER Zeynep’in lakabı otuz beş yıldır gururla taşıdığı bıyıklarından geliyor. Evet, Zeynep bıyıklı, otuz iki dişi tamam olarak doğmuş. Kasabaya bağlı altı köyün tümüne sırayla gelin gitmiş; kocadan yana yüzü gülmemiş… O kokunun kasabaya yayılmaya başlamasından dört yıl kadar önce Fayraptepe’nin Nadirli Köyü’nde altıncı evliliğini yapmıştı. ER Zeynep; gerçi damat damdan düşmüş, canı çekilmiş haldeydi ya ER Zeynep için sorun değildi, hatta durumdan mutluydu da denilebilir; çünkü bir amaca yürüyordu kadın; herkesin göreceği gün vardı. Örneğin; köyde toplu bir törenle sünnet ettireceğierkeklere takılacak ikişer altını duyan sünnetlilerin de listeye adını yazdırma telaşı kolayca çözümlenecek konuydu kadın için… ER Zeynep, doğaüstü güçleriyle, Zarif adlı ciniyle bastığı yeri titretip çevresine korku salıyordu. Nadirli Köyü’nün mezarlığında yatan ablasını ziyaret ediyor, ruhu dünyada kalanların acılarını dinliyordu. Ancak sürekli kendisini tedirgin eden rüyalar görüyordu; Rüyasında beyaz çarşaflarla bezenmiş yatakta, ölüm kalım mücadelesindeydi… Başucunda Kuran okuyan kadın içli içli ağlıyor, onun yanındaki kız çocuğuysa ER Zeynep’in ellerini ovalıyordu… ER Zeynep Cin Zarif’i çevreden havadis toplamaya gönderdi; her haneyi dolaşmasını, kim ne yapıyor bildirmesini istedi. Zarif, üç gün üç gece dolaştı. Kapıdan girip bacadan çıktı. Dinlenmedik söz, duyulmamış sır bırakmadı. Geldiğinde eteğindeki taşları ER Zeynep’in önüne döktü. Haber çoktu elbette ama asıl önemlileri; Fayraptepe’ye Hızır gelmişti, bir de cenaze vardı. Hızır söylentisinin dolandırıcılık işi olduğunu anlayan ER Zeynep, Zarif’in cenazeye katılma önerisini anlayamadı; tanıdıkları biri değildi ölen dede; ER Zeynep’in hayatta olmayan ablasının çocukları Kemgöz Hüsniye ve Hasan Sırtlan’ın komşusuydu. Zarif’in dediğine göre sanki o evde ER Zeynep’in gördüğü rüyaların gizini çözecek hikmetler vardı. Geçmişin tiksindirici olaylarından dolayı yeğenlerini sevmiyor, onları görmek istemiyor olsa da Zarif’i dinledi kadın, kasabaya gitti. Hüsniye ile Hasan da kırgındı aslında teyzelerine; Nadirli’ye gelin olmuş, düğününe çağırmamıştı onları; üstelik evlendiği adam da amcalarıydı. ER Zeynep’in Fayraptepe Kasabası’nda Kepçik ailesinin ölen dedelerinin taziyesine katılması saygıyla karşılandı. Kadın bir şey fark etti, cenaze evinin büyük kızı Gümüş, rüyalarına giren kişiydi ve kız, yıllar önce yitirdiği ablasının kopyasıydı. Gümüş’ten etkilendi; Gümüş’ün kaderinin ablasına benzememesi için dua etse de bir şeylerinyolunda gitmeyeceğini hissediyordu. Yeğeni Hasan, Gümüş’le evlenmeyi düşünmekteydi… Rüyalarının nedenini öğrenmeliydi. Fayraptepe ile arasında bir bağ vardı artık. Kader Melekleri görev başındaydılar. Kepçik ailesinin kızları; Gümüş, Altın, Zümrüt… Evin Hızır’dan el alan, kasabalıya cennetten arsa satmaya hazırlanan oğlu Yusuf, günahını sevabını tartmadan cennette yer kapmaya savaşan kasabalılar… ER Zeynep anlatılanları dinlerken Fayraptepe ve köylerinin toptan efsunlandığına inandı. Bu kadar alık başka nasıl bir arada bulunabilirdi? Her kafadan bir ses çıkarken gözlerini insanların üzerinde gezdiriyordu; akılsız, iyilikten uzak, ahlaksız olduklarını söylüyordu iç sesi; boşuna yaratılmış bir kalabalıktılar. Yusuf’a baktı, bir sahtekârın eline tutuşturduğu sözde haritaya, kendisinin de seçilmiş Hızır vekili olduğuna inanan bu çocuksa alıkların en alığıydı. Daha neler, neler… Kadınlar, erkekler kendi menfaatlerinin ardı sıra dönenip duruyorlar yazarın yarattığı alanda; adeta birbirlerini linç ediyorlar. Rüzgâr nereden esiyorsa; güzelleşiyor, çirkinleşiyorlar; korkmadan iftira atıyor, kıskandıklarını dünyadan silerken kimi insanları temize çekiyorlar; kısacası ahlaksızlığın destanını yazıyorlar… Ama en önemlisi yukarıda Allah var… Ve hepsi Allah’tan çok korkuyorlar. Gümüş, Hasan’la evlenme düşü kurarken, Hasan’ın ablası Kemgöz Hüsniye, kardeşini Gümüş’e yâr etmemek, Hasan’ı sevdiğinden soğutmakiçin muska yazdırma peşine düşüyor. Evde kalmış, yaşı geçkin, çirkin Hüsniye, imamın kapısına dayanıyor. İmamın karısı Fikriye ile ağız dalaşına girişip kapıdan kovulunca kıskançlık duyguları doruklara tırmanıyor. O an Gümüş’ü unutup Fikriye’yi yok etme planını devreye sokuyor. Değil mi ki yıllardır aynı soruyla meşgul kasabalı kadınların beyinleri: “Onlar kadınsa, apak mermer gibi teniyle, sarı saçı, mavi gözleri, uzun boyu, incecik bedeniyle Fikriye neydi? Fikriye kadınsa kendileri neydi?” Diğer tarafta Gümüş’ün ailesi, onu zengin bir tüccarın görme engelli oğluyla evlendirmeye karar veriyor… Kimsenin aklına gelmeyecek, kimsenin aklının ermeyeceği oyunlar, dedikodular, olmazı olduran ne varsa romanda… Her şey haklılıktan, doğruluktan yapılıyor… Sanmayın ki bu işler kasvet yumağıyla sarmalanmış; yazarın kalemi öyle ironik ki en üzücü sahnede bile gülümsüyor, gülüyor, kahkaha atıyorsunuz. Keyifle okudum, merakımı yenemedim; çünkü hâlâ sürüyor Fayraptepelilerin maceraları. Kasabadaki kokunun nedeni ne, ER Zeynep rüyalarının anlattıklarını, Gümüş’le arasındaki bağı öğrenebilecek mi? Ortadaki düğümler çözülmeyi bekliyor, ben de üçlemenin devamını; bu inanılmaz bir hikâye çünkü. Sevgili Kavin Zehra’nın maharetli kalemine sağlık. Kitaplar iyi ki var…
Bir Kasabanın Cinnetlik Hikâyesi
Bir Kasabanın Cinnetlik HikâyesiKavin Zehra · Edebiyatist Yayınevi · 20221 okunma
·
442 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.