Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

ÜÇLER, YEDİLER, KIRKLAR KİMDİR ? OKUYALIM 3 7 40 Her birinin ayrı ve farklı vazifeleri bulunan Allah dostlarına tasavvuf lisanında “Ricâlu’l-gayb”, “Ricâlullah” ya da bir başka ifadeyle “Gayb erenleri" de denilmektedir. Arapça’da yetişkin, büluğa ermiş insan manasına gelen "racül" kelimesinin cem’îsi ile gözden saklı olan, görülüp bilinmeyen şeyler hakkında kullanılan "gayb" kelimesinin terkip biçimi olan “Ricâlü’l-gayb” tabiri, bir tasavvuf ıstılahı olarak üçler, yediler, kırklar... Diye bilinen evliyâullahı ifade eder. Bu Allah dostlarının en başında Kutbü’l-aktâb bulunur. Bunlar, kâinattaki hadiselerin sevk ve idaresinden sorumludurlar. Bâtın âlimlerine göre bunlar; Nücebâ, Büdelâ, Evtâd, İmameyn ve Kutb-i A’zam olan Gavs'dan teşekkül ederler. Hadis rivayetlerinde konuyla ilgili bilgiler vardır: Hz.Ali(r.a)ın rivayet ettiği hadiste de: ”Abdallar Şamda’dır. Nuceba Mısırda’dır.Asaib’de Irakta’dır.”buyurulur.(Hatib, Tarihu Bağdad,3/75-76) Bu zatlar, Salih, zahid, veli kullardır. Bunlar hayırlılar cemaatidir. Bu ümmetin Ebdalleri otuzdur. Hepsi de Halilu’r-Rahman gibidir (yani Allah’a olan sevgi ve dostluğunda çok samimidirler). Her ne zaman onlardan biri ölse, Allah onun yerine bir başkasını getirir.”(Mecmau’z-zevaid, X/62). Diğer bir rivayet de şöyledir. Hz. Ali (r.a) Irak’ta iken, bir gün yanında Şam halkından bahsedildi. Bazıları, onları lanetlemesini istediler. Bunun üzerine Hz. Ali (r.a) Resulüllah (s.a.v)’tan şunları işittiğini söyledi: “Ebdaller kırk kişi olup Şam’da ikamet ederler. Onlar sayesinde yağmur yağar, onlar sayesinde düşmana karşı zafer kazanılır ve onlar sayesinde Şam halkından azap uzaklaştırılır.”(Ahmed b. Hanbel, I/112). Bu rivayetler, hadis otoriteleri tarafından sahih olarak değerlendirilmiştir.(bk. Avnu’l-Mabud, Ebu Davud’un ilgili hadis şerhi). Ebdal; onlardan biri öldüğünde yerine başka birisi -onun bedeline- getirildiği için bu adı almıştır.(Avnu’l’ Mabud, VI/467-şamile). Istılah olarak ebdal, bütün nefsanî arzularından tamamen sıyrılmış tertemiz veliler manasına gelmektedir. Bu konuda Kütüb-ü Sitte'den yalnız Ebu Davud’da “Şam’ın Ebdalleri” ifadesi yer almıştır.(Ebu Davud, Mehdi, 1) Bu cemaatlerin varlığı, daha çok keşfî tecrübeye dayalı olarak bilindiği görünüyor. Ebdallerin oluşturduğu kırk kişilik bir cemaat, küçük çapta manevî bir organize olduğu için, -hiyararşik bir düzen içerisinde- birbirlerini tanımaları mümkündür. Bu konuda –bu tarz bir düzende organize olmamış- sahabeye benzemez. Genel olarak bazı evliyalar için söz konusu edilen, tasarruf, hiçbir zaman bir yaratma anlamında değildir. Yukarıdaki hadiste geçen, tam doğru bir ifadeyle “onların sayesinde yağmur yağdırılır, zafer kazandırılır” ifadesinden anladığımız şudur: Allah, salih amelleri şefaatçi kabul ettiği gibi, salih amel sahiplerini de şefaatçi kabul eder. “Üç mağara arkadaşlarının iyi amellerini şefaatçi kılarak kurtuldukları”na dair sahih hadisler vardır.(bk. Buhârî, Enbiya, 53, Büyû,98; Müslim, Zikr,100). Nücebâ adı verilen veliler kırk kişidir, bu sebeple kendilerine Kırklar da denilir. Bunlar bütün yaratıkların yüklerini taşır, sıkıntılarını gidermeye çalışırlar. Hak’tan gayrısına bakmazlar. Bu Allah dostları ahlak-ı kerîme ve irfan sahibidirler. Büdelâ denilen veliler ise yedi kişidir; bunlara Yediler de denilir. İçlerinden biri imamlarıdır. Bulunduğu yerde cisim ve sûretini bırakarak sefere çıkmak, aynı zamanda muhtelif yerlerde gözükmek, Büdelânın hususiyetlerinden/özelliklerindendir. Bedel'in çoğulu olan "büdelâ", sofîler arasında ricâlullahtan yedi önemli kimsenin müşterek unvan-ı mahsusu olarak bilinmektedir. Bunlar, yerinde tayy-ı mekân eder ve yerinde de nûraniyet sırrıyla bir anda farklı bölgelerde bulunabilirler. Bu intikal ve bulunuşlar dublelerin ve misalî vücudların aksi mi, yoksa bizzat vücudun "tayy-ı mekân" etmesi mi, konu net değildir. Aslında, bazen büdelâ, kendileri bile böyle esrarlı bir intikalin farkına varamayabilirler. Fütühât-ı Mekkiyye sahibi büdelâyı yediler diye kaydeder ve yaklaşık olarak şu mütalâada bulunur: Büdelâ, yedi ayrı iklimde Cenâb-ı Hakk'ın icraatının nezâretçileridirler. Bunlar, Cenâb-ı Hakk'ın şuunât-ı Sübhaniyesini temâşâ eder ve insan ufku itibarıyla hem o icraata perdedâr görünürler hem de alkışlarlar. Bunların hepsi üveysiyyü'l-meşrebdir; dolayısıyla da herhangi bir pîrin daire-i irşadına girmeleri söz konusu değildir. Bazıları, evtâd, iki imam ve kutbu bunlardan tamamen ayrı ve bir üst tabaka kabul ettiklerinden, ebdâla hâl ehli, ikincilere de makam sahibi nazarıyla bakmaktadırlar. Birincileri "seyr ilallah" yolcuları olarak görmekte, ikincileri de "seyr fillah", "seyr anillah" müntehîleri farz etmektedirler. Evtâd ismini alan evliyaullah ise dört zattır. Yerleri; doğu, batı, güney ve kuzey olmak üzere âlemin dört ayrı ciheti/köşesidir. Bunların içinden birisi de onların imamıdır. Çivi veya kazık manasına gelen kelimenin cem’îsi olan Evtâd'a, bu ismin verilişi cihanı ayakta tutan dört direk mesabesinde oluşlarındandır. Sofîyeye göre ebdâl, velâyet mertebesini ihraz ettiği hâlde, çok defa görünüp bilinmeden hayır işlerinde koşan hak erleri demektir. Ve bunlar, birbirinden farklı iki grup teşkil etmektedirler: Birinci grup itibarıyla ebdâl, bütün kötü hasletlerden sıyrılmış, mesâvi-i ahlâkını mehâsin-i ahlâka çevirebilmiş ve her türlü şekavete karşı duran süedâ zümresinin müdavimi olmuş hak erlerine, İkinci grup itibarıyla da, üç yüzler ya da kırklar, yediler gibi "evliyâullah"dan muayyen bir misyonu olan belli sayıdaki kimselere denir. Bunların sayılarının, kırk, yedi ya da daha çok ve daha az olması hiç de önemli değildir; önemli olan onların Hak nezdindeki yerleri, pâyeleri, vazifeleri ve hususiyetleridir. Ebdâldan biri vefat edince ondan boşalan yer, hemen alt tabakadan biri ile doldurulur. Bunlardan herhangi biri, bir hizmet münasebetiyle yerinden ayrılmak istediğinde, ya dublesiyle ayrılır ve kendi olduğu yerde kalır veya kendi gider dublesini bedîl olarak orada bırakır. Alıntı/
·
288 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.