Gönderi

Tüm canlılar kendi doğalarına uygun bir gelişme göstermek ister. Bu nedenle yine her canlı, kendi doğal yapısına uymayan bazı kısıtlamalara tepki gösterir. Bu tepkiyi kirabilmek için, bilinçli ya da bilinçsiz, fiziksel ve ruhsal şiddet kullanılması şarttır. Böyle bir şiddet kullanıldığında, cansız nesnelerin molekül ve atom yapılarında yer alan enerjinin etkisiyle, değişik oranlarda olmak üzere fiziksel yapılarını değiştirdiklerini görürüz. Ama cansız nesneler, kullanılma durumuna karşı hiçbir tepki göstermezler. Canlı varlıklara, yapılarına ters yönde ve gelişimlerini engelleyecek biçimde baskı yapılması ve şiddet uygulanması ise, büyük tepkilere yol açar. Bu tepkiler açık, etkili, doğrudan ve aktif olarak gerçekleşebileceği gibi, kendilerini dolaylı biçimde ve çoğu kez görüldüğü üzere bilinçsiz bir direnme olarak da gösterebilirler. Ama dünyamız bir engellenmeler dünyasıdır. Küçük bebekten çocuğa, gençten orta yaşlıya dek hemen herkesin bilgiye ve gerçeğe ulaşmak, bazı şeylere yakınlık duymak yolundaki istekleri ve bunu dile getirmeleri kısıtlanmaktadır. Yetişkin insanlar, içlerinden gelen gerçek isteklerini ve arzularını terk etmeye zorlanıp toplumda kabul gören düşünce ve duygulara uygun davranış kalıplarına sokulmak istenirler. Toplumun ve onun psiko-sosyal bir temsilcisi olan ailenin aşmak zorunda olduğu sorun şudur: "Bir insanın isteklerini ona fark ettirmeden nasıl kırar ve istediğimiz yönde değiştirebiliriz?" Bu güç sorun, karmaşık bir ideoloji sistemi içinde yer alan armağanlar ve cezalar düzeni aracılığı ile oldukça başarılı bir biçimde çözümlenebilmektedir. Öyle ki, birçok insan kendi istekleri doğrultusunda davrandığını sanırken, aslında isteklerinin çoktan saptırılıp yönlendirilmiş olduğunun farkına bile varamamaktadır.
·
148 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.