Gönderi

– Söyleyin, buraya gelmeye nasıl razı oldunuz, diye sordu. Sizi çağırışım, bütün mektubum saçma… Durun, nasıl olup gelmeye razı olduğunuzu tahmin edebilirim ama niçin geldiniz, işte asıl sorun? Sadece korktuğunuz için mi geldiniz? Katerina Nikolayevna ürkek, dikkatli dikkatli onun yüzüne bakarak: – Sizi görmek için geldim, dedi. İkisi de çok kısa bir süre sustular. Versilov yine sandalyeye oturdu, uysal ama içli, hemen hemen titreyen bir sesle konuşmaya başladı: – Sizi o kadar uzun zaman görmedim ki Katerina Nikolayevna, bir gün şimdiki gibi yanınızda oturarak yüzünüze bakabileceğimi, sesinizi dinleyeceğimi hemen hemen imkânsız sayıyordum… İki yıldan beri görüşmedik, iki yıl konuşmadık. Sizinle konuşacağımı hiçbir zaman aklıma getirmiyordum. Eh, geçmişe mazi, diyelim, şimdi olan da yarın bir duman gibi dağılarak yok olup gidecektir, varsın öyle olsun! Ben razıyım, çünkü yine de bunu değiştirecek başka bir şey yok ama şimdi boşu boşuna dönmeyin, diye âdeta yalvarıyordu. Mademki buraya gelmekle bir sadaka verdiniz, öyleyse boşu boşuna dönmeyin, bir soruma cevap verin. – Nasıl bir soru? – Biliyorsunuz ki bir daha hiç görüşmeyeceğiz, hem bundan size ne? Aklı başında olan insanların hiçbir zaman sormayacakları bir soruya doğru cevap vermenizi rica edeceğim. Beni herhangi bir zaman sevmiş miydiniz, yoksa ben yanıldım mı? Bunu söyler söylemez kızardı. Katerina Nikolayevna: – Sevmiştim, dedi. – Bunu böyle söyleyeceğinden zaten emindim. Ah, doğru sözlü, ah dürüst, ah namuslu kadın! Versilov devam ederek: – Ya şimdi, dedi. – Şimdi sevmiyorum. – Hem de gülüyorsunuz, değil mi? – Hayır, şimdi yanlışlıkla gülümsememin sebebi, “Ya şimdi” diye soracağınızı bilmemden ileri geliyor. Bunun için gülümsedim… Çünkü insan, bir şeyi önceden tahmin etti mi hep gülümser. Bu durum karşısında şaşırmıştım. Onun böyle tetikte durduğunu, böyle sıkılgan, hatta ürkek olduğunu hiçbir zaman görmemiştim. Versilov onu gözleriyle yiyordu. – Beni sevmediğinizi biliyorum… Hem de hiç sevmiyorsunuz, değil mi? – Belki hiç sevmiyorum. Sonra kesin bir sesle, hem artık gülümsemeden, kızarmadan: – Sizi sevmiyorum, diye bağırdı. Sizi sevmiştim ama kısa bir zaman. Ondan sonra sevgim pek çabuk geçti… – Evet, evet, bende size gereken şeyi bulamadınız ama… Peki, sizin istediğiniz ne idi? Bunu bana bir daha açıklar mısınız?… – Bilmem, bunu önce, herhangi bir zaman size açıklamış mıydım? Bana ne mi gerekiyor? Ben pek basit bir kadınım; sakin bir kadınım, neşeli, evet, neşeli insanları severim. – Neşeli mi? – Görüyorsunuz ya, hatta sizinle konuşmasını bile beceremiyorum. Öyle sanıyorum ki, beni daha az sevmiş olsaydınız, o zaman sizi severdim, diyerek yine ürkek ürkek gülümsedi. Cevabında tam bir içtenlik duyuluyordu. Acaba Versilov, Katerina Nikolayevna’nın cevabının her şeyi açıkladığını, çözdüğünü, bunun ilişkilerinin en kesin bir ifadesi olduğunu anlamıyor muydu? Ah, Versilov kim bilir nasıl anlamıştı bunu! Ama bu sırada ona bakıyor, tuhaf tuhaf gülümsüyordu. – Byoring neşeli bir adam mı, diye sormaya devam ediyordu. Katerina Nikolayevna bir çeşit acelecilikle: – O, sizi hiç rahatsız etmemelidir, diye cevap verdi. Ona, sadece yanında daha rahat, daha sakin bir hayat süreceğimi bildiğim için varıyorum. Bütün ruhum yine bende kalacaktır. – Söylediklerine bakılacak olursa, siz yine topluluğu, sosyeteyi sevmiştiniz? – Sosyeteyi değil. Her yerde olduğu gibi bizim sosyetemizde de aynı karışıklığın hüküm sürdüğünü biliyorum. Ama dışarıdan bakınca şekiller henüz güzeldir, bu sebeple mademki sadece yanından geçmek için yaşıyoruz, öyleyse başka yerdeki olacağına buradaki olsun daha iyi. – Sık sık “karışıklık” sözünü işitmeye başladım. Siz o zaman da benim düzensizliğimden, muskalarımdan, ‘ülkü’lerimden, budalalıklarımdan mı korkmuştunuz? – Hayır, hiç de öyle değil… – Peki, ne idi?Tanrı aşkına her şeyi dosdoğru söyleyin. – Eh, size bunu dosdoğru söyleyeceğim, çünkü sizi en büyük zekâlardan sayıyorum… Sizde hep gülünç bir şey var gibi geliyordu bana. Bunları söyler söylemez, büyük bir pot kırdığını anlamış gibi, birdenbire kıpkırmızı kesildi. Versilov, tuhaf tuhaf: -İşte bu söylediğiniz için size birçok şeyi bağışlayabilirim, diye mırıldandı. Katerina Nikolayevna konuşmakta acele etti, hâlâ kızarıyordu. – Sözümü bitirmedim, dedi. Gülünç olan asıl benim… Sizinle budala kadınlar gibi konuşmam da bunu gösteriyor. Versilov: – Hayır, siz gülünç değilsiniz, siz sadece eğlenceye düşkün bir sosyete kadınısınız, diyerek sapsarı kesildi. Ben de demin niçin geldiğinizi sorduğum zaman sözlerimi bitirmemiştim, ister misiniz bitireyim? Bir yerde bir mektup, bir belge var, siz de ondan çok korkuyorsunuz. Çünkü bu mektup babanızın eline geçerse size hayattayken lanet edebilir, kanuna dayanarak da mirasından mahrum eder. Siz bu mektuptan korkuyorsunuz, onu elde etmek için de geldiniz, dedi. Bu sırada âdeta titriyor, hatta dişleri birbirine çarpıyordu. Katerina Nikolayevna onu üzüntülü, korkulu gözlerle dinliyordu. – Evet, bana hoşa gitmeyecek birçok şey yapabileceğinizi biliyorum, dedi. Bu sırada, sanki kendisini onun söylediği sözlerden korumak istiyormuş gibi bir hareket yaptı. Ama beni takip etmemenizi istemekten çok sizi görmek için gelmiştim. Hatta sizinle karşılaşmayı kendim de çoktan beri pek istiyordum. Sanki özel, kesin bir düşünceye dalmış, hatta kendisini bir çeşit tuhaf, ansızın gelen bir duygunun etkisine kaptırmış gibi: – Ama sizi tıpkı eskisi gibi, değişmemiş buldum. – Demek ki siz başkasıyla karşılaşacağınızı umuyordunuz? Hem de eğlence düşkünü bir kadın olduğunuzu yazdığım o mektuptan sonra, öyle mi? Söyleyin, buraya gelirken hiç korku duymadınız mı? – Sizi eskiden sevdiğim için geldim. Ama biliyor musunuz, çok rica ederim, şimdi birlikte bulunduğumuz bu zaman içinde beni hiçbir şeyle korkutmayın, kötü düşüncelerimi, duygularımı hatırlatmayın. Benimle büsbütün başka şeylerden konuşabilseydiniz, çok sevinirdim. Korkutmayı sonraya da bırakabilirdiniz, şimdiyse başka şeyden konuşmalıydınız… Doğrusu ben sizi bir dakika görmek, sesinizi duymak için geldim. Eh, mademki başka türlü yapamıyorsunuz, öyleyse dosdoğru tutup beni öldürün ama korkutmayın, kendiniz de karşımda acı çekmeyin, diyerek sözünü kesti. Tuhaf bir bekleyişle ona bakıyordu, sanki gerçekten de onun kendisini öldürebileceğini tahmin ediyordu. Versilov yine oturduğu sandalyeden kalktı, ateşli bakışlarla Katerina Nikolayevna’ya bakarak metin bir sesle: – Hiçbir şekilde aşağılanmadan ve hiçbir tehlike yaşamadan elini kolunuzu sallaya sallaya buradan gideceksiniz, rahat olun Katherina Nikolayevna. Katerina Nikolayevna: – Ha, evet, namusunuz üzerine verdiğiniz söz var, diyerek gülümsedi. – Hayır, yalnız mektupta namusum üzerine söz verdiğim için değil, bütün gece sizi düşünmek istediğim için… – Kendinize işkence etmek için mi? – Yalnız olduğum zaman sizi sürekli gözlerimin önüne getiririm. Hep sizinle konuşurum. Batakhanelere, inlere giderim, sanki zıtlıkları çağrıştırmak için hemen sizi gözlerimin önüne getiririm. Ama siz, şimdi de olduğu gibi, benimle hep alay ediyorsunuz… dedi. Bunları kendinden geçmiş gibi söylemişti. Katerina Nikolayevna’nın yüzünde büyük bir acıma ifadesi belirdi, duygulu bir sesle: – Hiçbir zaman, hiçbir zaman sizinle alay etmedim, dedi. Buraya gelirken bu hareketimin hiçbir şekilde sizi kırmamasına elimden geldiği kadar çalıştım, diye ekledi. Buraya sizi sevdiğimi söylemek için geldim… Sonra acele ederek: – Bağışlayın, belki söylemek istediğim gibi söyleyemedim, dedi. Versilov güldü. – Niçin siz de başkaları gibi yapmacıklı bir tavır takınamıyorsunuz? Niçin böyle safsınız, niçin siz de herkes gibi değilsiniz… Peki, kovulan bir insana nasıl: “Sizi seviyorum” denilebilir? Katerina Nikolayevna acele ederek: – Ben sadece amacımı iyi anlatamadım, dedi. Bunu söylemek istediğim gibi söyleyemedim, çünkü sizin yanınızda sürekli sıkılgan oluyorum, daha ilk karşılaştığımız günden beri sizinle konuşmasını beceremedim. Sözlerle “sizi seviyorum” dediğim için asıl söylemek istediğimi söyleyemedim ama düşüncem hemen hemen buydu. İşte bunun için de öyle dedim, bununla birlikte sizi… Nasıl anlatayım… Eh, şöyle… Herkesi sevdiğimiz, ortaya dökmekten de utanmadığımız o genel sevgiyle seviyorum… Versilov, ateşli bakışlarını onun yüzünden ayırmayarak sessizce dinliyordu. Kendinde değilmiş gibi: – Ben de sizi, sizi kırıyorum. Evet, bu gerçekten de tutku denilen şey olmalı… Bildiğim bir şey varsa o da şu: Sizin yanınızda da, siz yokken de çok kötüydüm. Sizin yanınızda olsam da, olmasam da, siz nerede olursanız olun, hepsi bir, hep benimle berabersiniz. Sizden, sevmekten çok, tiksinebileceğimi de anlıyorum. Hoş, çoktan beri hiçbir şey üzerinde düşündüğüm de yok, bana göre hepsi bir. Ancak yandığım bir şey varsa o da sizin gibi bir kadını sevmiş olmamdır… Sesi kesiliyordu; sözlerine, boğulur gibi devam ediyordu. – Daha ne istiyorsunuz? Böyle konuşmam sizi şaşırtıyor mu, diyerek hafifçe gülümsedi. Hoşunuza gideceğini bir bilsem, herhangi bir yerde tek ayağımın üzerinde otuz yıl hiç kımıldamadan put gibi durabileceğimi sanıyorum… Bana acıdığınızı görüyorum; yüzünüz diyor ki: “Elimde olsaydı seni severdim ama elimde değil”… Öyle değil mi? Önemi yok, ben gururlu değilim. Vereceğiniz her sadakayı bir dilenci gibi kabul etmeye hazırım… Anlıyor musunuz, her sadakayı… Bir dilencinin gururu olabilir mi? Katerina Nikolayevna ayağa kalkarak ona yaklaştı. Eliyle omzuna hafifçe dokundu, anlatmak için söz bulamadığı duygulu bir yüzle: – Aziz dostum, dedi. Böyle sözler işitmek bana ağır geliyor! Bütün ömrümce sizi en değerli, yüksek ruhlu bir insan sayacağım, sizi sevdiğim, seveceğim şeylerin hepsinden daha kutsal bir insan olarak tanıyacağım, sizin için böyle düşüneceğim. Andrey Petroviç, sözlerimi anlayınız, elbette ki ben şimdi buraya bir şey için geldim, öyle değil mi azizim, öyle değil mi benim için hem eskiden hem de şimdi aziz olan insan! İlk karşılaşmalarımızda aklımı nasıl altüst ettiğinizi hiçbir zaman unutamayacağım. Gelin, şimdi de dostça ayrılalım, siz benim bütün ömrümce en ciddi, en tatlı düşüncem olacaksınız! Versilov sapsarı kesilerek: – “Ayrılalım, o zaman sizi seveceğim”; seveceğim, yeter ki ayrılalım. Beni dinleyin, dedi. Bana bir sadaka daha verin: beni sevmeyin, benimle birlikte yaşamayın, hiçbir zaman görüşmeyelim; sizin köleniz olurum, çağırırsanız gelir, beni görmek, sesimi duymak istemezsiniz kaybolur giderim, ancak… Ancak hiçbir erkekle evlenmeyin! Bu sözleri işitince, kalbim acı acı sızladı. Bu saf, insanı küçük düşüren dileğin böyle çıplak, böyle imkânsız oluşu, insanda acıma duygusu uyandırıyor, insanın kalbini daha kuvvetle sızlatıyordu! Peki, onun buna razı olabileceğini düşünmesine imkân var mıydı? Oysa yalvaracak kadar küçük düşürüyordu. İnsan ruhunun bu dereceye düşmesini görmek katlanılmayacak kadar ağır bir şeydi. Katerina Nikolayevna’nın yüzünün bütün çizgileri, duyduğu acıdan çarpılır gibi oldu; ama o daha bir tek söz söylemeye fırsat bulamadan Versilov birdenbire kendine geldi. Ansızın tuhaf, değişen, kendi sesine benzemeyen bir sesle: – Sizi yok ederim, diye bağırdı. Ama Katerina Nikolayevna da ona tuhaf, kendi sesine benzemeyen, kendisinden umulmayacak kadar kesin bir sesle cevap verdi. – Size sadaka versem, dedi. Daha sonra, şimdi korkuttuğunuzdan daha çok öç almaya kalkışırsınız, çünkü şimdi karşımda tıpkı bir dilenci gibi durduğunuzu hiçbir zaman unutamazsınız. Sonra neredeyse öfkeyle, ona meydan okur gibi bakarak: – Sizin korkutmalarınıza, şantajlarınıza katlanamam, diye kesip attı. – “Sizin korkutmalarınıza”, yani benim gibi bir dilencinin korkutmalarına demek istiyorsunuz! Ben şaka ettim, diyerek sessiz sessiz gülümsedi. Size bir şey yapmayacağım, korkmayın, gidin… O belgeyi göndermeye de var gücüme çalışacağım. Yalnız gidin, gidin! Size budalaca saçma bir mektup yazdım, siz de o budalaca mektuba cevap verdiniz, buraya kadar geldiniz, böylece ödeşmiş olduk. Buradan geçiniz, diyerek kapıyı gösterdi. Kapının eşiğinde durarak: – Elinizden gelirse beni bağışlayın, dedi. Versilov birdenbire: – Peki, ya bir gün tam anlamı ile birer dost olarak karşılaşır, bu sahneyi de neşeli kahkahalar arasında hatırlarsak nasıl olur, diye mırıldandı. Ama yüzünün bütün çizgileri saralı bir insanın yüzü gibi titriyordu. Katerina Nikolayevna ellerini göğsünde kavuşturarak: – Oh, umarım öyle olur, diye bağırdı. Ama bu sırada ürkek ürkek, dikkatle onun yüzüne bakıyor, sanki ne demek istediğini tahmin ediyordu. – Gidebilirsiniz, ikimizin de aklına diyecek yok doğrusu ama siz… Ah, siz benim ayarımda bir insansınız! Ben size delice bir mektup yazdım, siz de “herkes gibi sizi seviyorum” demek için buraya kadar gelmeye razı oldunuz. Hayır, ikimiz de aynı şekilde deliyiz! Her zaman böyle çılgın olun, değişmeyin, biz de dost olarak karşılaşırız. Bunu size önceden söyleyebilirim, yemin de ederim! Katerina Nikolayevna: – İşte o zaman sizi muhakkak severim, çünkü bunu şimdiden hissediyorum, dedi. Kadınlık duygularını yenememişti, bu son sözleri eşikten geçerken söyledi. Kapıdan çıktı. Hızlı adımlarla, hiç duyurmadan mutfağa geçtim, beni bekleyen Darya Onisimovna’nın yüzüne bakmadan hizmet kapısından çıktım, merdivenlerden inerek avludan geçip sokağa çıktım. Ama onun kapı önünde bekleyen kira arabasına bindiğini ancak görebildim. Sokakta koşa koşa gidiyordum.
·
729 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.