Gönderi

hayır, kadının aklında başka bir şey yoktur patron. çok gören, çok gezen, çok şeyler yapan ve diyelim ki, akıllanmış olan sen beni dinle: akıllanmış olan kadının aklında başka bir şey yoktur; hasta diyorum sana, alıngan bir şey! ona sevdiğini, kendisini istediğini söylemezsen ağlamaya başlar. belki istemiyor, belki de senden iğreniyordur, sana, ‘olmaz,’ da diyebilir, ama bu hiçtir. kendisini kim görürse arzulasın ister o. bunu ister zavallı. onun için hatırını yapıvermelisin... bak benim bir ninem vardı, seksen yaşında olmalıydı. hikâyesi tam bir masaldır. ama, başka bir hava bu. neyse... o sıralarda seksen yaşında vardı. evimizin karşısında da, krustalo adında, serin sular gibi güzel bir kız oturuyordu. biz köyün delikanlıları, her cumartesi akşamı içip aşka gelir, kulağımıza birer dal fes-leğen takardık. kuzenlerimden biriyle birlikte gidip kıza serenat yapardık. aşk ve tutku. budalalar gibi anırırdık. hepimiz isterdik onu ve her cumartesi akşamı, beğensin diye sürü halinde giderdik, inanacak mısın, bilmem patron. kadın korkunç bir sırdır, hiçbir zaman da kapanma-yan bir yarası vardır. sen kulak asma, bütün yaralar kapanır ama, o yara kapanmaz. kadının seksen yaşında olması neye yarar yani? yara her zaman açıktır. işte her cumartesi akşamı bizim ihtiyar, minderini pencerenin önüne çeker, gizlice aynayı alır ve başında ne kadar saç kalmışsa, onları ha babam tarar dururdu. kendisini görüp görmediğimizi öğrenmek için çevresini kaçamak bakışlarla gözetler, birimiz yaklaştı mı, frenk meryemi gibi usulca toparlanır, uyur gibi yapardı. ama uyku nerde patron? serenadı beklerdi. seksen yaşında... kadının ne esrarengiz şey olduğunu anlıyor musun patron? şimdi benim ağlayasım geliyor. ama o vakit sersem olduğum için anlamaz, gülerdim. bir gün ona kızdım, çünkü kızların peşinden gidiyo-rum diye beni azarlıyordu; ben de onu şu sözlerle bir güzel kalayladım: ‘neden her cumartesi günü dudakları-na ceviz kabuğu sürüp saçını tarıyorsun? ne sanıyorsun yani? serenadı senin için mi yapıyoruz? biz krustalo’yu istiyoruz. sense günlük kokuyorsun.’ inanır mısın patron? kadının ne olduğunu, ilk kez o zaman anladım işte. ninemin gözlerinden, ateş gibi iki damla yaş aktı. dişi köpek gibi büzüldü; altçenesi titriyordu. beni daha iyi işitsin diye peşinden giderek bağırdım: ‘krustalo’yu, krustalo’yu!’ gençlik vahşidir, anlam dışıdır hem; anla-maz çünkü. ninem kupkuru ellerini gökyüzüne kaldırdı. ‘ta yüreğimden sana lanet ediyorum!’ diye bağırdı. o günden sonra da, zavallı ninem hayır etmedi. hastalandı, iki aya kalmadan ölüm döşeğine düştü. can çekiştiği sırada gözü bana takılınca kaplumbağa gibi tıslıyor, beni ya-kalamak için elini uzatıyordu. ıslık çalar gibi, ‘beni sen yedin,’ dedi, yedin, kahrolası aleksi! lanet olsun sana, benim çektiğimi çekesin!
·
584 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.