Gönderi

168 syf.
·
Puan vermedi
Üzülmek mi, selam durmak mı?
BEYAZ GEMİ KISA ÖZET: Beyaz Gemi kitabı, annesi babası ölen bir çocuğun hayallerinden ve yaşantısından bahsediyor. Onu da  sırayla, zavallı ihtiyar Mümin dedesi, dedesinin ikinci eşi, teyzesi, Orozkul adlı zorba eniştesi takip  ediyor. Kırgızistan’ da geçen olay bize Orta Asya’nın çetin koşullarından bahsediyor. Boynuzlu Maral  Ana diye bir geyiğin kutsallığından yola çıkılarak yazılan bir eser. Betimleme de ilkbahar, kış, soğuk ve  denize yer veriyor. Üslubu sade ve akıcı; kitap ilk sayfalara nazaran biraz durgun, ilerleyen sayfalarda  ise sürükleyici bir hal alıyor.  KİTABA DAİR: Elime ilk defa bir Cengiz Aytmatov kitabını aldım. Kitap ilk sayfalarda sıkıcı iken sonradan güzel bir hal  almaya başlıyor. Ben kitabın sonuna kadar meselenin sadece bir aile etrafında döndüğünü sanıyordum. Böyle bir  son yazdığı için yazarı eleştirmiştim. Kitap mutlu sonla bitmiyordu. İnançları yıkılan  başkahramanımızın trajik seçimi yazıyordu kitap. Hep hayalini kurduğu nehrin balığı oluyordu  sonunda. Peki, zavallı kimsesiz Mümin dedesine ne demeli. Sırf eniştesi sinirlenmesin, onu işten  atmasın diye yediği azarları, sineye çektiği hakaretleri nasıl okumalı. Sırf o kendisine sahip çıksın diye  kızını döven adama sesini çıkarmamayı nasıl düşünmeli insan. Enişteye ne demeli peki, içki içen, eşini  döven, yanındaki gariban ihtiyara ve zavallı çocuğa yaptığı insanlıktan uzak muameleye ne demeli…  Finaldeki dramatik sonu görünce bu kitabın sadece bir köy romanı olmadığını anladım. Geriye dönüp  baktığımda kitap, bir milletin varoluşundan bahsediyor. Zaten bunu hemen anlamam da  beklenemezdi. Yazarın kitap ile ilgili fikirlerini okuduğumda ise bunun tamamen Kırgız halkına  yazıldığını anladım. Rusya hegemonyasındaki bir milletin celladına başkaldırısını resmediyor yazar. Sizi  yıllarca demir yumrukla yöneten bir zorbayı, tabii ki de direkt eleştiremezsiniz. Onu, pis, zalim,  acımasız Orozkul olarak sayfalara geçirirsiniz. Kendi halkınızın uğradığı zulmü elbette ki zavallı Mümin  dedeyi yazarak işin içinden çıkarsınız. Ve yine bir milletin hayallerini, umutlarını, inançlarını küçük  bozkır çocuğunun üzerinden anlatırsınız. Siz asıl hikâyeyi okuduğunuz zaman finaldeki trajik sonu  anlarsınız. Bilirsiniz ki kitap mutlu son ile bitmemeli. İşte o zaman satır aralarını anlamış, yazarın  vermek istediği mesajı fehmetmiş olursunuz. Peki, zavallı Kırgız çocuğunun dramatik sonuna üzülmeli  mi, yoksa selamlamalı mı? Derseniz. Bence inançlarını yıkan, bitiren ölüm korkusu ve zavallı bir yaşamdansa inançlarına kavuşmak için atılan cesur adımlara selam durmak lazım. İnançları uğruna  ölen insanlara acıma duygusu yerine hayranlık duymak lazım. Beyaz Gemi anlatısındaki çocuk tiplemesidir. Bu açıdan Beyaz Gemi’deki küçük çocuğun ötelerin çağrısına kulak vererek kendini balığa, sonsuzluğun ve hürriyetin açılımı olan beyaz gemiye, Issık Göl ve Maral Ana’ya dönüştürme, taşıma arzusu; içsel ve düşsel dünyanın gerçekler karşısında tutunamayışını gösterir. ALINTI: BEYAZ GEMĐ ÜZERĐNE GEREKLĐ AÇIKLAMALAR Cengiz Aytmatov Söze balarken kendimi  savunmaktan uzak olduğumu belirtmek İsterim. Çünkü kendini koruma içgüdüsü, yazarlıkta her zaman en önemli yeri almayabilir. Beyaz Gemi hakkında kendime özgü bazı düüncelerim Var elbette. Ancak bu, eletirilere kulağım tıkalı olduğu anlamını vermez. Literaturnaya Gazetada çıkan  bütün eletirilere saygı duydum. Ayrıca, hikayemi okuyup fikirlerini bildiren okurlarıma gönül  borçluyum. Bir yazar, herhangi bir eseriyle okuru heyecanlandırabiliyorsa o yazara ne mutlu. Edebiyat konusunda arkadalarımın görülerini öğrendikten sonra Susup, tartımaya karımayabilirdim. Ama edebiyatta, gerçeğin aratırılmasıyla birinci derecede ilgili  olan bir yanın daha olduğunu unutmamalıyız. O da okurlardır. Okurların, bütün kanıları, bütün  görüleri, yazarınki de dahil, öğrenmek istemesi doğaldır. Bir de edebiyatta polemiğin bir çeit edebiyat  öğretimi olduğunu unutmamak gerekir. Gerck D. Starikov, gerekse A. Alimcanov’un eletirilerinde Çok ilginç görülerin yanında öyleleri var ki, bunlar okuru, sanatı çok yüzeyde anlamasına yöneltiyor.  Sanırım bütün mesele, bu eletirmenlerin bazı eyleri ya tam anlayamadıkları ya da ters anladıklarıdır.  Örneğin Geyik Ana efsanesini ele alırken, Starikov, benim hikayemde bu efsanenin gereksiz bir  umutsuzluğa büründüğünü ileri sürüyor: demek oluyor ki insanlık tarihinde yalnız Çiçekbozuğu Topal  Karı’nın kehanetleri gerçeklemitir. Hikayedekiçocuğun geleceği yoksa bu kehanetlere mi dayanıyor? Ama bu doğru mudur? Đnsanlık tarihi gibi bir genellemeyi Bir yana bırakalım, efsane üzerinde duralım. Bunlar bilindiği gibi Bir ulusun anıtı, yaantının özü, felsefesi ve tarihidir. Bütün bunlar Fantastik bir masal biçiminde ifade buluyor. Bunlar, gelecek kuaklara Birer vasiyettir. Đnsan, iç dünyasına bir biçim verirken, Kendisini çevreleyen doğayı anlatmaya çalıtı, kendini doğanın Bir parçası gördü. Yaı yüzyılları akın Geyik Ana efsanesindeki Ahlak anlayıının bugün bile geçerli oluu beni aırttı. Đnsanın, ilk Kaynaklarından balayan ve durmadan gelien iyiliğe doğru akıı, Doğaya akıllıca hakim olmak isteyii, efsanede açıkça görülüyor. Yazık ki eletiricilerim, efsane üzerinde durmuyorlar. Oysa, insanla Doğa arasında uygun bir bağın varolduğu, daha da gelitirilmesi Gereği vardır efsanede. Đnsan çok eski zamandan beri doğayı Kendi kendinden korumaya çabalıyor. Kendini çevreleyen dünyanın Güzelliğini ve zenginliğini korumak gibi güç ve gerçekten Yüzyıllara dayanan konuyu çözemiyor. Konu öylesine önemli ki, Eski zaman insanları bu konuyu dram ve trajedi biçimine sokarak, Kendilerinin doğaya karı olan tutumunu otokritiğe sunmak, Kendi vicdanlarını uyarmak istediler. Bu, bundan sonraki kuaklara Da bir uyarı idi. Geyik Ana, bütün var olanın anasıdır. Bu efsane daha da çözümlenecek Olursa insanın zorbalık ve zulme karı korunma içgüdüsü anlamı Çıkarılabilir. Bana öyle geliyor ki, eletirmenler Efsanenin ana fikrini sezememiler. Yoksa içinden çıkılmaz durum İle karanlık kehanetlerden söz etmezlerdi. Efsaneye göre Bizler zulümden nefret etmeye çağrılıyoruz. Đyiliğe kölülükle değil, İyilikle karılık vermemiz isteniyor: bizi çevreleyen dünyaya Ve kendi vicdanımıza karı sorumlu olduğumuz hatırlatılıyor. Efsaneler, Masallar halka ahlak eğitimi verir bir yerde. Ama bu eğitim, bilindiği Gibi, yalnız olumlu örneklere ve mutluluk vadeden Sonuçlara dayanmayabilir. Bir de geleceğe kukuyla baktıran, Halkların geçmiteki kendi yanlılıklarının otokritiğine dayanan Masallar, efsaneler de olmalıdır. (Hikayemde aldığım efsanede bu Otokritik, maralları öldüren insanları suçlamak biçiminde ortaya Çıkıyor). Ben burada hiçbir içinden çıkılmazlık görmüyorum. Bir Düünceye göre sanat, mutluluğu, sevinci, iyimserliği çağırmalıdır. Doğru sanat, insanı derin düüncelere de sürüklemeli, insanı Sarsmalı, insanda acıma duygusu uyandırmalı, kötülüğü protesto Etmeli, insanı üzmelidir. Ayrıca hayatın, ayak altına alınan, yok Edilen, küçük düürülen en değerli yönlerini yeni batan kurmak, Korumak ve kurtarmak istediğini uyandırmalıdır. u var ki, hayatta ve sanatta içinden çıkılmaz durumlar her Zaman birbirine benzemeyebilir. Günlük yaantımız açısından Jüliyet’in ölümü nedir? Zayıf olan bir insanın üzüntüsü, bulunduğu Durumun içinden çıkmazlığı, intihardır. Ama sanatta Jüliyet’in Ölümü böyle midir! Görünürde aynı ey gibidir, ama Shakespeare’in Kaleminde bu içinden çıkılmazlık çok büyük bir güç haline Geliyor, bir boyun eğmezlik, bir ruh büyüklüğü oluyor. Bu bir İnanç ve bir uzlama tanımamazlıktır; bu ak ve nefrettir; bu savaa Çağrıdır; bu sadakattır; hayatı pahasına kiiliğin korunmasıdır.Ve bunlar, Romeo ve Jüliyet’in içinden  çıkılmaz durumları hakkında Söylenebilen bütün sözler değildir... Shakespeare’in trajedisi, içinden çıkılmaz sonu, kahramanları Öldüğü halde, hayatı sağlam temellere dayandıran olumlu Bir eseridir. Evet, olumlu kahramanlar, olumsuz kimselerle Çatıırken yeniliyor, ama Romeo vr Jüliyet’in hikayesi bize hakkın, Hukukun anlamını, özgür insan olmayı öğretiyor. Bu haklar Uğruna kahramanlar ölüyor, ama yaayanlar için yüce ve güzel Oluyor bu çift. Matematikte tersinden balayarak ispatlama metodu var. Bu Sanatta da vardır, sanata özgü bir biçimde tabii. Beyaz Gemi’de en Çok tartıma konusu olan çocuğun ölümünü uzun uzun düündüm. Böyle bir sonu kabul etmek istemeyen, buna karı koyan okur ve Eletirmenler için hikaye, içinden çıkılmaz değil, tam tersine İçinden çıkılır bir yol göstermektedir. Ancak bu, kağıdın ötesinde, Okurların yüreklerindedir. Đte bu tersinden balayan ispatlamanın Sırrıdır. Söz gelii, A. Alimcanov’un yarısındaki sitem aklıma Geliyor. Hani Mümin Dede’nin Geyik Ana’yı öldürdükten sonra, Canavar Orozkul’la karanlıktan baka bir eyin kalmadığını anlatan Yer. Ama ben A. Alimcanov’a arkadaca derim ki: Unutuyorsun Sevgili Anvar, bir ey daha kalıyor, o da okur! Hikayede, Olay ne olursa olsun, zaferi kim kazanırsa kazansın, yenilen kim Olursa olsun, gerçek zafer, estetik ve fikirsel sonuçtadır. Hikaye Okuru etkilemi, onun adalet duygularını ayağa kaldırmısa, hikayede İyi, kötüye yenilse bile sonuç olumludur. Yeter ki okur, iyi İçin kötüyle savaa hazır olsun. Önemli olan budur. Bazı nedenlerden Dolayı edebiyatta kahramanlar, gerçeğin hayata yerlemesini Sağlamayabilirler. Bunun Sovyet edebiyatının en belirli örneği, Fedeev’in Partizanlar’ıdır. Partizan bölüğü devrim için çarpıırken, Yeni hayat uğruna ölüyor, ama okuyucu bütün varlığıyle Onların tarafını tutuyor ve Partizanlar’ın zaferi de bu oluyor. Beyar Gemi’de çocuğun ölümünü anlatırken, hiçbir zaman Kötülüğün iyiliğe ağır basmasına uğramıyorum. Amacım, hayatın Köklerini sağlamlatırmaktır. Bu, kötülüğün en kabul olunmaz Biçimiyle reddi oluyor ve kahramanım ölüyor. Bunda baarılı Olup olmadığımı bilemem. Ancak unu iyi biliyorum, zafer hiçbir Zaman Orozkul’un değildir. Eletirmenler burada yanılıyor, kötülüğün İyiliği yenmesi burada bile göstermeliktir. Evet, çocuk ölüyor, Ama ahlak üstünlüğü yine onda kalıyor. Ben, hikayenin yazarı Olarak bunda direniyorum. D. Starikov, yazısında, çocuğu koruyabilecek gerçek güçlerin Varolduğunu söylüyor. Elbette böyle güçler olmasaydı, durum Çok, ama çok üzücü olacaktı. Bunun içindir ki çocuğun ölümü bu Derece inanılmaz, dayanılmaz bir hal alıyor. Bazı okuyucular, Yazar çocuğun geleceğini daha tatlı bir sona bağlayamaz mıydı? Diye soruyorlar. Hayır, ben burada serbest davranmıdeğilim. Sanat Düüncesinin mantığı budur. Su mantığın yönetimi ne yazık ki Yazarın elinde olmayan prensiplerdir. Bir okuyucum bana yazdığı Mektupta dediği gibi, Orozkul’u tutuklatamazdım; Mümin Dede’ye Emekli maaı bağlatarak bir huzur evine gönderemezdim; Çocuğu ehirde bir yatılı okula yerletiremezdim. Bu davranıçok İyi olurdu elbette, ama, kötülüğün de bir genel affa uğratılması demek Olacaktı. Đki yoldan birini seçmem gerekiyordu: bu hikayeyiyazmak ya da yazmamak. Yazmak ancak  böyle olurdu. Bir baka yazar belki baka türlü yazardı. Beyaz Gemi’nin bu feci sonundan kaçınılamazdı. Çiçek bozuğu Topal Kacakarı’nın kehaneti böyle olduğundan değil. Çünkü çocuğun kiiliğinde gösterilen iyilik, Orozkul’un  temsil ettiği kötülükle bağdaamazdı. Çocuksa çocuktu ve Orozkul’un kaba gücüne ancak kötülüğe  dayanmakla karılık verebilirdi. Mümin’in pasif iyiliği iflas elti. Oysa çocuğun kötülüğü kabul edemeyii,  onu anıtlatırıyor. Çocuk okuyucunun yüreğinde kendine bir sığınak bulursa, bu çocuğun gücü  olacaktır. Burada hiçbir iin içinden çıkılmazlık yoktur. Đtiraf edeyim, çocuğumla övünüyorum. Gelelim Çiçekbozuğu Topal Kocakarı’ya. Kehanetleri bizi Korkutmamalıdır. Çünkü bunlar ne lanetlemedir, ne büyüdür. Bunlar sadece okuyucum S.  Mihaylova’nın, fikirlerimi anlayarak yazdığı gibi, birer ihtardı. Đnsanlığın birçok isteği gerçek olmu ve  olmaktadır. Tarih, iyiye doğru ilerliyor. Ama bu demek değil ki, kötülük kökünden kazınmıtır. Kocakarı’nın efsaneden bize, insanın insana birer kurt, birer Düman olduğunu söylemesi tarih açısından doğrudur. Đnsanlık borcu, efsanede bir ahlak kuralı olarak  gösteriliyor. A. Alimcanov’un yazısında, asla kabul edemeyeceğim bir Tez vardır: Alimcanov’a göre, Mümin Dede, Geyik Anayı vuramazdı. Sözde bu yazarın keyfi görüü idi...  Elbette ki insanlar türlü nedenlerin yükü altında kendi vicdanlarına karı bir uzlama yolunu aramasaydı  çok iyi olurdu. Ama ne yazık ki, insanların bu zayıflıktan kurtulmaları için çok büyük çaba gösterilmesi  gerekir. Son bir ey daha ekleyeyim: Beyaz Gemi deki çocuğa karı Tutumunu Starikov, katı yüreklilikle, acımazlıkla suçluyor. Ne diyeyim buna karılık? Çok içten  duygularla bazen insanın elinde olmadan, insanda istemeden sebep olmak unsuru mevcut olabilir. Bu  duyguların ifadesi, insanın iç yapısına bağlıdır. Ayrıca, çocuğa acımak o derece önemli midir? Ona  acımaktansa, onu her eyden önce anlamak gerek. Sonra, insanın içi, buna yatıyorsa, ne yapalım, derin  bir acıma da duyulabilir.
Beyaz Gemi
Beyaz GemiCengiz Aytmatov · Ötüken Neşriyat · 201870,8bin okunma
·
1 artı 1'leme
·
470 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.