Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

343 syf.
10/10 puan verdi
Komplo Teorileri İnsan Zihninin Doğal Çıktısı
Rob Brotherton tarafından 2015 yılında yazılan "Suspicious Minds - Why Believe Conspircy Theories" kitabı, 2018 yılında Cihat Taşçıoğlu çevirisiyle "Şüpheci Zihinler Komplo Teorilerine Neden İnanırız?" başlığıyla yayımlanmıştır. "Şüpheci Zihinler Komplo Teorilerine Neden İnanırız?", giriş, 11 bölüm ve son söz bölümlerinden oluşuyor. "Giriş: Tavşan Deliğinden Aşağı" (s. 9-22) bölümünde komplo teorilerine inanmada cinsiyet, eğitim ve yaşın bir etkisinin olmadığı, bazı hallerde komplo düşüncesine rağbet etmenin, rastlantısallıktan anlam çıkarmanın bilişsel eşdeğeri olduğu, bilinçaltımızın bizi yönlendirdiğinden bahsediliyor ve komplo teorilerinin aslında kendimizi tanıma imkânı verebileceği iddia ediliyor. Yazar kitap boyunca psikolojik deneyler, anketler, istatistikler, ilginç olaylar, alıntılar ve görseller ile kitabını oldukça zenginleştiriyor. Kullandığı bütün kaynaklar argümanlarını güçlendirdiği gibi, ayrıca bunlar kitabı daha renkli ve eğlenceli hale getiriyor. Kitabın eğlenceli olmasında sadece kullanılan materyal değil, bunlara ilaveten yazarın eğlenceli, esprili üslubu da büyük katkı sağlıyor. Kitabı okurken hem eğlendim hem de öğrendim diyebilirim. Tabii burada çevirmenin katkısını da es geçmemek gerek. Cihat Taşçıoğlu oldukça anlaşılır, yazım ve noktalama hatası olmayan harika bir çeviri ortaya koymuş. Kendisine ayrıca teşekkür ediyorum. Birinci bölüm "Komplo Çağı" (s. 23-51) başlığını taşımaktadır. Bu bölümde ilk olarak komplo teorilerinin insanların olduğu bütün çağlarda var olduğu, zamanla artmadığı, eski çağlar ile günümüzdeki komplo teorilerinin birbirine benzediğini, bunların farkının ise öncekilerin daha yerel ve mahalli olduğu, günümüzdekilerin ise evrensel bir mahiyeti olduğu ifade ediliyor. Yazar, bu bölüm boyunca birçok komplo teorisinden bahsediyor. Zaten her bölümde bol bol birçok kişinin inandığı komplo teorilerinden bahsediliyor. Bunlar arasında 11 Eylül, Kennedy Suikasti, Prenses Diana'nın kazası, İlluminati, Siyon Liderlerinin Protokolleri, aşılar hakkındaki komplo teorileri sayılabilir. İlk olarak Roma'yı Neron'un yaktığı/yaktırdığı (s. 27) komplo teorisinin nasıl ortaya çıktığı ve bunun neden gerçek olamayacağına dair tarihi kanıtlar sıralanıyor. İkinci örnek olarak "İlluminati Tarikatı" üzerindeki komplo teorileri (s. 33) üzerinde duruluyor. Bu tarikatın kısa sürede, ciddi hiçbir faaliyet yapamadan yok olduğu; ancak komplo teorisyenlerinin birçok tarihi olayda - meselâ Fransız İhtilali - bu tarikatın parmağı olduğu düşüncesinde oldukları alıntılarla gösterilmektedir. Bu tarikatın özellikle günümüzde pop yıldızlarına malzeme olduğu da ifade ediliyor. Üçüncü örnek 1900'lerde ortaya atılan "Siyon Liderlerinin Protokolleri" düzmece metninin (s. 40) yahudilere karşı nasıl batıl inanç ürettiği ve onlar üzerinden nasıl komplo teorileri üretildiği oldukça detaylı bir şekilde açıklanıyor. Tarih boyunca yahudilere yönelik birçok batıl inanç ve ön yargı olduğu, bunun tarihinin 4. yüzyıla kadar gittiği belirtiliyor. Yahudilere karşı oluşan ön yargı sonucu birçok olumsuz durum ortaya çıkmıştır. Mesela hıristiyanların yahudileri tanıyıp, onlarla konuşmamaları için 1215 yılında Papa'nın emriyle yahudiler sarı utanç arması takmak zorunda kalmıştır. 14. yüzyılda ortaya çıkan Kara Veba'nın yahudi kaynaklı olduğu iftirası atılmış ve bundan dolayı 900 yahudi yakılmıştır. Başka bir batıl inanç ise yahudilerin düzenli olarak "kan iftirası" adı altında hıristiyanları öldürüp kanlarını aldığı düşüncesidir. Yahudilere karşı bu tür ön yargılar, batıl inançlar neticesi sonucu 1879'da "antisemitizm" ortaya çıkıyor. Böylece yahudiler insanlığın düşmanı ilan edilmiş oluyordu. "Siyon Liderlerinin Protokolleri" düzmece metni antisemitizmi oldukça etkili bir şekilde kullanmıştır. İkinci bölüm "Ne Zararı Var ki?" (s. 52-82) başlığını taşıyor. Bu bölümün başlangıcında "Siyon Liderlerinin Protokolleri"ne inanan insanlar tarafından olası düşmanlara verilen zararlardan bahsediliyor. 1922'de Alman Dışişleri Bakanı Walther Rathenau'nun suikasta uğramasının sebebi katillerin onu Siyon Liderleri'nden biri olarak görmeleriydi. Protokoller yayımlandıktan sonra 20 yıl boyunca Rusya'da binlerce yahudinin acımasızca öldürülmesine neden oldu. Hitler'in 1921 yılında konuşmalarında Protokoller'den alıntı yapıyordu. Yine Hitler, 1924 tarihli "Kavgam" kitabında Protokoller'e övgüler düzmüştür. Bununla da yetinmeyen Hitler'in partisi, Almanya'da kontrolü ele geçirince Protokoller'i okul müfredatına dâhil etmiştir. Protokoller ve tarih boyunca oluşan yahudi düşmanlığının Almanya'da nelere mal olduğunu yazar şu şekilde açıklıyor (s. 56-57): "Hitler hem iktidara gelirken hem de Führer olarak hüküm sürdüğü dönem boyunca 'Almanya'ya özgürlüğünü ve gücünü geri kazandırmak için... yapılması gereken ilk şeyin onu, kendisini tahrip eden Yahudilerden kurtarmak' olduğunu defalarca ifade etmiştir. Yahudilerden sürekli çıban, deri mantarı, sıçan vebası, ulusun sağlığa kazandırılması için yok edilmesi gereken mikrop gibi, en acayip ve çirkin, insani sıfatlardan uzak terimlerle söz ederdi. Naziler, 1930'lar boyunca Yahudi yurttaşları haklarından gitgide arındırdı. Alman Yahudileri, tarihçi Robert Wistrich'in ifadesiyle 'kendi ülkelerinde yasadışı kişi statüsüne indirgendi.' "Ancak Yahudilere yönelik haşarat ve bakteri temalı söylemlerine rağmen Hitler, bu insanlara sadece marjinalleştirilecek ve toplumdan uzaklaştırılacak alt seviye hayat formları olarak tepeden bakmakla kalmadı. Protokoller'de yazılı olan muazzam ve şeytani komplodan ilham alarak Yahudileri güçlü bir düşman, Ari ırkın metafizik bir karşıtı olarak gördü. Bir sırdaşına, 'Yahudilerin her bakımdan Almanlara ne kadar karşıt ama buna rağmen aynı kandan olacak kadar yakın olması sence de çarpıcı değil mi?' diye sorduğu söylenir. Ona göre 'iki grup sıkı sıkıya müttefik ama bir taraftan da en üst düzeyde farklı' idi. Hitler'e göre Yahudilerle Aryanlar arasındaki savaş ancak kıyamete yaraşır bir mücadeleyle nihayete erebilirdi. 'Gerçek şu ki dünyanın kaderini belirleyecek düzeyde kritik bir savaş olacaktır bu!' diyordu. "Önemi sonradan anlaşılsa da Hitler'in soykırıma dönük hırsları 1925'de Landsberg Hapishanesi'nden çıktıktan sonra verdiği ilk söylevlerden birinde açıkça görülebiliyordu.' İki olasılık var," diyordu bu söylevde, 'Ya düşman bizim cesetlerimiz üstünde yürür ya da biz onlarınkini çiğneriz.'" Bir uydurma metnin nasıl soykırıma sebep olduğuna dair Norman Cohn şunları söylüyor (s. 58-59): "İnsanoğlunda bulunabilecek her türlü paranoyakça ve yıkıcı potansiyeli cezbetmek için tasarlandığı açık, inanılmaz derecede abes bir uydurma Nazilerin elinde tam bir 'soykırım ruhsatına' dönüşmüştür." Konunun devamında yazar, hayali komplo teorilerinin ne kadar tehlikeli olduğunu göstermek adına birçok gerçek yıkıcı olaylardan (s. 59) örnekler veriyor. Meselâ 2011 yılında onlu yaşlardaki 70 çocuğu öldüren Norveçli Anders Breivik, Batı uygarlığını yıkmayı amaçlayan İslami bir komplonun sürmekte olduğunu hayal ediyordu. Başka can yakıcı bir örnek ise Amerika'nın kendi halkına savaş açtığına kendini inandırmış Gazi Timothy McVeigh'in 19 Nisan 1995'te 900 kg ev yapımı patlayıcı yüklü olan kiralık bir kamyonu Oklohama City'deki Alfred P. Murrah Federal Binası'nın önünde patlatmasıdır. Bunun sonucunda dokuz katlı binanın üçte biri enkaza dönmüş, yüzlerce insan yaralanmış ve aralarında 19 çocuğun olduğu 168 kişi hayatını kaybetmişti. Bu gibi örnekler sonucunda yazar komplo teorilerinin etkisi hakkında şu açıklamayı yapıyor (s. 62): "Araştırmacılar, komplo teorilerinin bazı hallerde aşırı uçta yer alanları daha da öteye ittiği ve 'kontrolümüzün ötesindeki güçleri işaret ederek, nefret edilecek bir düşman yaratarak, grubu bu yapıdan çıkacak şekilde bölerek ve kimi durumlarda şiddeti meşrulaştırarak' daha büyük potansiyel tehlike haline getirdiği sonucuna vardı." Komplo teorilerinin bazı durumlarda nasıl yıkıcı etkileri olduğuna dair aşı karşıtlığı (s. 64-82) örnek veriliyor. Bu konuya büyük yer ayıran yazar, aşı karşıtlığının ne kadar ağır sonuçlara sebep olduğunu detaylarıyla açıklıyor. Özelikle koronavirüs ile daha çok gündeme gelen aşı meselesinin tarih boyunca nasıl karşılandığını ve karşıtlığın nelere mal olduğunu görmek adına bu bölüm kesinlikle okunmalı. Buradan bana çok ilginç gelen bir alıntı yapmak istiyorum (s. 77): "Dünyanın bazı yerlerinde komplocular aşıların, bunlardan öylece vazgeçilmesini yeterli kılmayacak kadar şiddetli önlemleri kışkırtmasından korkmaktadır. Pakistan'ın kimi yörelerinde yerel dini liderler aşıyı Müslümanların üreme yeteneğini yok etmeye yönelik bir Amerikan girişimi olarak göstermektedir. BBC'ye göre Pakistan'da 2012 yılından bu yana altmıştan fazla çocuk felci önleme görevlisi ya da bunlar için çalışan şoför ya da koruma öldürülmüştür. (Bu arada CIA'in, Usame Bin Ladin'in yerini belirlemek amacıyla yapılan girişimler sırasında Ladin'in ailesinden DNA toplarken, 2011 yılında Abbottabad'ta sahte aşı programları düzenlemesinin bu güvensizliği körüklemekte kazaen katkısı olduğunu da belirtmek gerek." İkinci bölüm baştan sona oldukça önemli bilgiler, kanıtlar, tespitlerle dolu. Kesinlikle sırf bu bölüm için bile bu kitap okunur. Üçüncü bölüm "Komplo Teorisi Nedir?" (s. 83-112) başlığını taşımaktadır. Bu bölümde komplo teorisinin tanımı yapılmaya ve komplo teorisinin ne gibi özellikleri olduğu örnekler eşliğinde ortaya koyulmaya çalışılıyor. Kitabın önceki sayfalarında komplo teorilerini açıklayan önemli cümleler mevcut. Onları da buraya alıyorum: - Başarılı bir komplo teorisinin iki elemente gereksinimi vardır: İpleri elinde tuttuğuna inanılan gizemli örgüt unsuru, örgütle ilintili daha az gizemli, daha görülebilir bir hedef grup. (s. 39) - Komplo teorileri aktif, yani ileriye dönük etkili ve organize olma potansiyeline sahip, sesini duyuran türden olduğu inkar edilemez. Bu olumlu özellikler gerçek istismarların üzerine ışık tutulmasında, bunların teşhir edilmesinde çok olumlu şekilde kullanılabilir. (s. 80) - Gerçeğe değinen komplo teorileri de vardır. Ancak komplo teorisyenliğinin ironik yanlarından biri, gerçek suistimallerin şaşmaz şekilde ihbarcılar, gazeteciler ve o sistemin içinde faaliyet gösterirken yozlaşmaya telafisi olmayacak şekilde bulaştığı farz edilen görevliler tarafından ortaya vurulmasıdır. (s. 82) - Komplo teorileri, birçok cazip sorunun üzerine ışık tutar ama anlamlı yanıtları nadiren aydınlığa kavuşturur. (s. 82) - Komplo teorisyenlerinin dünya görüşü genellikle dünyayı siyah-beyaz görmeye meyillidir; bu da cüretkarca kurulmuş komploları tek parçadan oluşmuş, yekpare karikatürlere indirmeye hizmet eder. (s. 82) Bunlardan bazıları şöyle: - Komplo teorileri doğaları gereği kanıtlanmamıştır. (s. 89) - Komplo teorileri olup bitmiş bir şeyi tarif etmeyi amaçlamaz; şimdiye kadar örtülü kalmış komploları, kaygı duymayan kitleleri ikna etmek umuduyla açık etmeyi amaçlar. (s. 90-91) - Komplo teorileri gerçek olsalar da, olmasalar da yanıtlannamış sorulardan ibarettir. (s. 91) - Komplo teorilerine yatkın tarza dair önemli bir unsur, bir şeyler hakkında karanlıkta bırakılmakla kalmadığımız, bunun yanı sıra bariz şekilde aldatıldığımız düşüncesidir. Komplo teorileri dünyasında görüntüler yanıltıcıdır ve hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Bu özellik en fazla komplo teorileri resmi hikâyelere teğet geçtikleri zaman ortaya çıkar. (bakınız: 11 Eylül) (s. 92) - Komplo teorileri doğaları gereği muhaliftir. Geleneksel aklı kafalarında tersyüz ederler. Komplo teorilerine göre, dünyada açık seçik olan yanıt hiçbir zaman doğru değildir ve daima, göz önünde olanın ötesinde de üzerinde düşünülmesi gereken şeyler vardır. (s. 94) - Anlaşıldığı kadarıyla komplocular, bir ekibi toparlama ve bunu oluşturan insanları her biri kendi hırslarına, vicdanına, kuşkularına, ailesine, meşgalelerine sahip bireyler olarak değil de tek bir organizma gibi, planın kusursuz şekilde uygulanmasına amade hale koyma yeteneğine sahiptir. En uç komplo teorilerini tahayyül edenler bir bakıma komplocuların her şeye gücü yeten insanlar olduğunu öne sürme eğilimindedir. (s. 97) - Komplo teorisyenliği zihniyetinin ufak tefek şeylerle harcayacak zamanı yoktur. Komplo teorileri genellikle daha meşum ve hırs yansıtan şeyleri kapsar. (s. 100) - Komplo teorisyenleri arasında yaygın olan bir kuşku varsa o da "Kimin çıkarına?" sorusudur. Bir durumdan kazançlı çıkan herhangi bir kişi, otomatik olarak bunun oluşumunun zanlısı konumuna geçer. (s. 100) - Komplo teorilerine göre, dünya yüksek risklerin ve ahlaki mutlakların olduğu yerdir. Vücut Bulmuş Kötülük'le karşıyayızdır. Siyaset bilimci Paul Zawadzki şöyle yazar: "Kişi [komplo teorilerinin] ironik şekilde Şeytan'ı geri getirdiğini, aradaki farkın bu kez Şeytan'ın insan sıfatına bürünmüş olmasında yattığını söyleyebilir." (s. 101) - Komplocular kendilerini araştırmacı olarak görürler. (s. 102) - Komplo teorisyenliğine yatkın tarz, her küçük anormalliğe, bunları kullanarak ana akım açıklamanın tamamına kuşku yansıtma yoluyla büyük önem yüklemeye devam ediyor. (s. 104) - Komplo teorileri tartışma götürmez, itiraz kaldırmaz ve aksi yöndeki kanıtların bile komployu yalanlayacak herhangi bir şeyi ispatlayamayacağı kadar çürütülemez bir mantık çerçevesinde inşa edilir. (s. 105) - Bir komplo teorisi tabiatı gereği kanıtlanmadık halde kaldığı sürece gelişimini sürdürür ve yeni manevralar üreterek çürütülmekten kaçabilir. Yanlışların her ortaya dökülüşü, gerçeğin peşindekileri kokusunu aldıkları izden uzaklaştırmak için yapılmış yanlış bilgilendirmeler olarak yorumlanabilir, komplo teorisyeni de böylece komplonun kapağını aralamakta başarısız olmayı sürdürürken düşmanın gücünü (ve kitlelerin saflığını) teyit etmiş duruma düşer. Komplo teorileri çürütülmeye karşı bağışıklık arz etmekle kalmaz, bununla beslenir de. Bir şey komplo gibi görünüyorsa komplodur. Bir şey komplo gibi görünmüyorsa, o zaman kesinlikle komplodur. Komplo teorisi aleyhindeki kanıt, komplonun kanıtı haline dönüşür. Yazı gelirse ben kazanırım, tura gelirse sen kaybedersin. (s. 107) Yazar komplo teorisini tanımak adına bazı karakteristik özellikleri vererek bir tanım ortaya koymaya çalışıyor (s. 111): "Prototip oluşturabilecek komplo teorisi; yanıt bulmamış bir sorudur, hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını kabul eder, komplocuları son derece işinin ehli kişiler olarak resmeder, onları yine aynı şekilde olağanüstü kötü gösterir, anormallik avcılığı üzerine inşa edilmiştir, en aşkın düzeyde çürütülemezdir. Bu karakteristik özellikler, 11 Eylül'ün bölüm girişinde verdiğimiz iki versiyonunu birbirinden ayırmakta gayet iyi işe yarar. Her ne kadar El Kaide mensubu hava korsanlarının saldırıları gerçekleştirmek için bir komplo düzenlediğini söylemek bir komplo teorisi ortaya atmaksa da bu iddia tanıma uymaz; ancak bunun içeriden tezgâhlandığı iddiası buna tamı tamına uyar." Yazar bu bölümde komplo teorilerinin genel özelliklerinden bahsetmiş, bunu yaparken her bir karakter tanımında 11 Eylül veya Kennedy Suikastı'ndan gerekli kısımlarını vermeye çalışmıştır. Bu durum söz konusu kitabı daha kaliteli ve okunmasını daha zevkli hale getiren şey kesinlikle sırf teoriden bahsetmemesi, komplo teorilerinin özelliklerinden bahsederken veya diğer konuları işlerken bol bol örnek vermesidir. Dördüncü bölüm "Komplo Zihniyeti" (s. 113-138) başlığını taşımaktadır. Bu bölümde komplo teorisini oluşturan insanların zihniyetlerine dair tahliller yapılıyor. Özellikle burada Boston Maratonu, Charlie Hebdo Saldırısı, Sandy Hook Saldırısı, Katrina Kasırgası, 11 Eylül, AIDS gibi durum ve olayların nasıl komplo teorisine dönüştürüldüğü üzerinde duruluyor. Yazar burada komplo zihniyeti ile ilgili bazı önemli tespitlerde bulunuyor: - Komplo teorisini ortaya çıkaran zihniyet kendilerine yatkın gerçekleri bir şekilde olaylardan çıkarıyor. (s. 122) - Komplo teorisyenliğinin kanıtlarla ilgisi bulunmadığına işaret eden ikinci ipucu, görünüşte birbirleriyle bağlantılı olmayan ve komplo teorileri üretilmesine yol açan birçok olgunun, kendine özgü amaçları ve hedefleriyle bağımsız gruplar tarafından kurulduğu öne sürülen komplolara ortaklaşa kaynak teşkil etmesidir. (s. 122) - Dünyada olan biten her şeyi daha büyük bir yapbozun parçaları gibi gösterme eğilimi, tüm komploya meyilli düşünce eğilimlerinde yaygındır. (s. 123-124) - Bir komplo teorisine inanmak, aralarında herhangi mantıksal bağlantı olmasa bile başka teorilere inançla ilişkilendirilebilir. (s. 127) - Her bir komplo teorisi hakkındaki duygularınız büyük oranda dünyanın nasıl işlediği üzerine çok yönlü ve kapsamlı varsayımlardan hangisini tercih ettiğinize dayanır. (s. 135-136) - Gerçekte inançlarımız kabullenmekten hoşlanmayacağımız sıklıkta, genel dünya görüşümüz tarafından şekillendirilir. (s. 137) Beşinci bölüm "Paranoyanın Kıyılarında" (s. 139-168) başlığını taşıyor. Bu bölümde yazar komplo teorilerine inanan kişilerin paranoyak olup olmadığına yoğunlaşıyor. Bu bölümde özellikle azınlıkların, siyahi Amerikalıların komplo teorilerine daha fazla inandığı, psikolojik durumun komplo teorisine inanmada etkili olduğu çeşitli deneyler, araştırmalarla ortaya koyulmaya çalışılıyor. Altıncı bölüm "İnanmak İstiyorum" (s. 169-197) başlığını taşımaktadır. Bu bölümde yazar, insanın bilme, öğrenme, kendini bilgili saymasıyla ilgili yanılsaması üzerinde duruyor ve bunla alakalı birçok deneyle bu konuyu derinlemesine inceliyor. Yedinci bölüm "(Resmi) Hikayeler" (s. 198-227) başlığını taşımaktadır. Bu bölümde destanların, efsanelerin, kahramanlık hikayelerinin aslında aynı tip olduklarını, temelde aynı altyapıya sahip oldukları gösteriliyor. Burada "İsrail - Filistin Deneyi" (s. 209) anlatılıyor ki, çok ilginç sonuçları var. Kötülükle alakalı düşüncelerimiz üzerinde duruluyor ve kötülük mitinin ne olduğu uzun uzun açıklanıyor. Sekizinci bölüm "Noktaları Birleştirin" (s. 228-255) başlığını taşıyor. Bu bölümde komplo teorilerinin çoğunlukla bağımsız parçaların birleştirilmesi sonucu ortaya çıkarılması üzerinde duruluyor. Yine burada da oldukça ilginç deneyler, görseller verilerek konu zenginleştiriliyor. Dokuzuncu bölüm "Niyet Avcıları" (s. 256-284) başlığını taşımaktadır. Bu bölümde ön yargı, yönelim, yorum gibi psikolojik durumların nasıl manipülatif olduğu çeşitli deneyler eşliğinde açıklanıyor. Onuncu bölüm "Orantısal Çarpıtma" (s. 285-307) başlığını taşımaktadır. Bu bölümde akıl yürütme sürecinin yanlış yerlere sapması ve olayın büyüklüğünün ona yol açan sebebin de büyük olması gerektiği düşüncesi gibi zihinsel yanılgılar üzerinde duruluyor. Elbette yine burada da çeşitli deneyler ve komplo teorileri eşliğinde açıklamalar yapılıyor. On birinci bölüm "Biliyordum Zaten!" (s. 308-336) başlığını taşımaktadır. Bu bölümde komplo teorilerinin kişinin kendince olmasını istediği sonuçlar üzerinden büyük olayları yeniden kurgulamasının sebepleri üzerinde duruluyor. "Sonsöz: Sadece İnsan" (s. 337-342) bölümünde ise komplo teorisine inanan insanların paranoyak olmadıkları, hepimizin az çok bazı komplo teorilerine inandığı, komplo teorilerinin aslında insan zihninin çalışması yönteminin sonucu olduğu belirtiliyor. Sonuç olarak "Şüpheci Zihinler Komplo Teorilerine Neden İnanırız?", komplo teorileri hakkında geniş bilgiler verirken, bunu popüler olan birçok komplo teorisi, bilimsel deney, istatistik, araştırma ile zenginleştiriyor. Bunlara ilave olarak insan zihninin çalışma sisteminin nasıl olduğuna dair çeşitli bulgulara da yer vererek ortaya okuması son derece zevkli bir kitap çıkmış oluyor. Kesinlikle tavsiye ediyorum.
Şüpheci Zihinler - Komplo Teorilerine Neden İnanırız?
Şüpheci Zihinler - Komplo Teorilerine Neden İnanırız?Rob Brotherton · Nemesis kitap · 201832 okunma
·
1.260 görüntüleme
Samet Onur okurunun profil resmi
Bu inceleme ve bu kitaptan yaptığım alıntıları medium hesabımdan okumak için tıklayınız: sametonurr.medium.com/%C5%9F%C3%BCphe...
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.