Gönderi

İnsan ve Doğa
Bu sabah hava yine yağmurlu, gökyüzü griye boyanmış gibi her tarafta sisli bir hava hakim, dışarıya bakmak için açtığım camdan esen rüzgarlar yüzüme çarpıyor yağmur tanelerini, soğuk havadan ürperti hissediyorum yataktan henüz çıkmış sıcak  tenimde. Sabah ezanıyla yatakta duramayan Annem ağaç diplerine düşen fındıkları topluyor omuzlarına ve kafasına geçirdiği  poşetle.  Anneme “cumhuriyet kadını” diyorum ben. Çünkü babam dahil hiç  kimseden korkmayan, dik duran, dirayetli, yapılan her haksızlığa, hukuksuzluğa, kime yapıldığına bakmaksızın birinci perdeden ses yükseltmekten asla geri kalmayan ve sözünü esirgemeyen bir kadın. Bir erkeğin, kadından çekinmesini Babamla annemin ilişkisinde şahit oluyorum. Babam daha çok “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” düşüncesinde, kimsenin etlisine sütlüsüne karışmayan, mülayim kendi halinde, kahveden eve, zaman zamanda kaçakçılık maceralarını ballandıra ballandıra anlatan Kemal amcayla sohbete dalarlardı. Komsumuz Fadime teyzenin tavukları yine bizim bahçede. Geçenlerde Annem bu duruma sinirlenmiş, Fadime teyzenin kapısına kadar dayanmış! Tavuklarına sahip çık,  yoksa! Hepsini keserim diye basmıştı yaygarayı.  Hemen ertesi gün bahçede çay yapmış gür sesiyle Fadime teyzeyi çağırmış ve birlikte oturup çay içmişlerdi. Kendisine yada başkalarına yapılan her haksızlığa oldukça büyük tepkiler gösterir ama asla kin gütmez, ve bu durumun uzamasına izin vermez. Karadeniz şivesiyle “uşağum,  insanun komşisu uzaktaki kardeşunden daha kıymetludur”  der her zaman. Yağmur bastırıyor, hava iyiden iyiye kararmaya başlıyor, şimşekler çakıyor, pusun ve sisin hakim olduğu  marsis dağının zirvesinde. Çoruh nehri kabarmış köpürüyordur yine. Doğa çok öfkeli son kaç yıldır. Seller, toprak kaymaları, heyelanlar, dağın böğründen kopup gelen  koca koca kayalar yolları kapatıyor, yönlerini kaybetmiş sular sele dönüşüp,  İnsanlardan intikam alırcasına önüne gelen her şeyi,  evi, bağı, bahçeyi, arabayı bir karton parçası gibi yuvarlayıp önüne katarak kara denize kusuyor çamura bulanmış öfkesini.  Daha geçen yıl onlarca insanın canını alarak göstermişti tepkisini ama  bu yıl yine aynı dere yolunda  onlarca beton yığını yükseliyor, dere yolları değiştirilip imara açılıyor, altın  arayan Hollanda, Amerikan firmaları maden sahalarını genişletiyor, kullandıkları ilaçlar, suya, toprağa, çaya, fındığa, havaya,  her şeye zehir saçıyor. Yolları kısaltmak adına dağlar delik deşik ediliyor, hes projeleri kapsamında koca koca iş makinaları, kamyonlar, beton santralleri her yeri “tarumar" ediyor. “Rakibinin defalarca yenilgisine rağmen sırtındaki tozla yerden kalkar kalkmaz yeniden meydan okuyan bir güreşçi gibi”  insan, doğaya meydan okuyor, doğanın her defasında yere çaldığı insan,  kalkıp yine ve yeniden aynı güce karşı sesini yükseltmeye çalışıyordu ama  bu meydan okuma naralarının sonucunu hiç kimse artık merak etmiyordu çünkü doğanın gücü sahip olduğumuz bütün güçlerin çok üstündeydi ve intikamı çok can yakıcı ve acı vericiydi. Evin önündeki paslı sobaya bir kaç odun atıp annemi çağırıyorum üstünü kurutup ısınması için ve daha gelmeden yolda başlıyor söylenmeye: bu saate yatilirmi  babasi kılikli, tembelsunuz, finduklar çirudi ağaçlarin dibunde, ha buriya  ben olmazsam ne edeceksunuz. Ve henüz sabah saat  06:48.        
·
110 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.