Kitabın bana kazandırdığı, bu dizeleri daha derinden anlamak oldu..
"Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında."
Bir ceviz ağacı var parkta, yol kenarında, bahçemizde, mesire alanında. Bir ceviz, gürgen, kayın, palamut, meşe, söğüt, çınar ağacı var ama hiçbirimiz bunun farkında değiliz… her gün yanından geçip gitsek de gölgesine otursak da ürettiği oksijeni solusak da farkında değiliz varoluşunun.
Bir ağaç; yazın verdiği gölgesinin, baharda açtığı çiçeğin, güzün yaşattığı muazzam görsel şölenin çok daha fazlasıdır. Hesse da bizim göremediğimiz bu güzellikleri sahip olduğu doğa zekâsı sayesinde görebilen ve bunu edebi bir dille ifade edebilen sayılı yazarlardandır. Onu sayılı yapan şey insan da hayranlık uyandıran doğayı gözlem gücüdür. Hesse hepimizin baktığı ama göremediği, gördüğü ama ifade edemediği şeyleri bize sunmuştur.
Kitabın üstünde kokulu kitap etiketi göremezsiniz ama içinde binbir çiçeğin, reçinenin, ıhlamurların, toprağın nemli kokusunu, rüzgarın teninize hafif dokunuşunu, elinizde toprağın torfunu, küçük bir dal parçası olarak üzerinizde dolaşan böceklerin hafif ayak izlerini, incecik bir fidanken kar kütlesinin yaptığı baskıyı, toprağa tutunmaya çalışırken rüzgarın sizi savuruşunu, kırık bir dalın gıcırtısını, tırnaklarınızın arasına dolan toprağın görüntüsünü, güneşin toprak da bıraktığı sıcaklığı, havadaki sivrisineğin vızıltısını, fırtınada ağaç diplerine düşen meyvelerin tadını hissedebilirsiniz. Ve cok daha fazlasını.
İnsan içinde yaşadığı topluma, insan ilişkilerine yabancılaştığında eşyaya ve doğaya çok fazla anlam yükler. Hesse da doğaya bu anlamı yüklemekten ve bu anlamın getirdiği mutluluğu, zevki, coşkuyu doğal olarak hüznü ve acıları da yaşamaktan geri kalmamıştır. Bir ağacın ölümüne çok sevdiği bir insanı kaybetmiş gibi üzülmüştür... Ağaç kökünün toprakta, dallarının gökyüzünde bıraktığı boşluğu; ağacın ölümünün içinde bıraktığı duygusal boşluğu anlatabilmek için bir yol olarak seçmiştir.
Tabi sadece duygular değil bize ağaçların felsefesini de öğretmiştir.
Tüm zorluklara göğüs geren yapraklar zamanı gelince ufacık bir esintiyle düşüyorlar.
Yaşamak güzeldir diyor Hesse ama zamanı gelince gerçek bir olgunlukla dalımızdan kopup düşmeyi de kabullenmemiz gerekir. Savaşmadan, küsmeden…
Ağaçlar tasasız çünkü atalarını bilmedikleri gibi çocuklarını, torunlarını da bilmezler.
Atalardan kalma iyi veya kötü bir ünün ağırlığı altında ezilmezler, çocuklarına bir gelecek, bir birikim bırakma tasaları yoktur. Sadece kendileri için yaşarlar.
Bırak çiçeklensin düşünceler, sana getirisini sorma.
Önemli olan hayatın yıkıcı akıcılığı karşısında bir an olsun düşünmek, tefekkür etmek... Faydadan arınmış olarak. Filozof olmayı amaçlamadan düşün düşün düşünebilmek.
Budanmış meşe figürü…
İnsanlar dalını budağını kesmiş olabilir ama bak hayattasın. Hayat sizden çok şey almış olabilir ya da en başından beri çok şey vermiş de olmayabilir ama sadece yaşıyor olmak, hayatta kalmak da güzeldir. (Bu biraz iddialı oldu ama Hesse cım böyle düşünüyor :d )
Ve son olarak sonbaharda ağaçlar…
Teslimiyettin, değiştiremeyeceğimiz şeyleri kabullenmenin güzelliği.
Müzikten konsantre olup yakalayabildiklerim bunlar. Kitabı okurken sürekli aklıma içinde ağaç, bağ, bahçe, bostan geçen türkülerimiz geldi. Anadolu insanı da tıpkı Hesse gibi duygularını yaşadığı olayları doğayla bütünleştirerek anlatmış.
Ağaçlar canlı müzelerdir. Kitapta ağaçların bu işlevine de değinilmiştir. Tarihi eser müzesindeki eserlere bakarken nasıl heyecanlanıyorsam anıt ağaçlara bakarken de aynı şeyleri hissediyorum. Ara sıra gördüğüm üç yüz yaşlarındaki bir ağacın tam yaşını öğrenmek için internete baktığımda yaşadığım şehirde bin yaşlarında bir ağaç olduğunu, Türkiye’de bronz çağdan kalma bir ağaç olduğunu ve daha birçok ilginç şey öğrendim ben şok. Müze demişken kitap sayesinde artık parklara da bir sergi yeri olarak bakıyorum. Hayvanlar nasıl doğal ortamlarından koparılıp sırf sergilenmek için hayvanat bahçesine getiriliyorlarsa, parklar da ağaçlar için bir sergi alanı oluyor. Ağaçlar öz yurtlarından, ormanlardan mahrum bırakılıp böyle yapay ortamlarda insanların gözüne şirin gösterilmeye çalışılıyor. Parktaki ağaçlara da üzüleceğimi hiç düşünmemiştim.
Bu kitaptan hoşlananların
Yaşar Kemal de tıpkı Hesse gibi doğa zekâsı müthiş gelişmiş bir yazar. Hesse için yapılan derleme çalışmasının aynısı Yaşar Kemal için yapılsa iki yüz, üç yüz sayfalık bir eser ortaya çıkabilir. İnce Memed serisi sırf doğa betimlemeleri için bile okunacak bir eser. Yaşar Kemal Hesse’dan farklı olarak doğayı bir tablo gibi betimlemiş. Hesse ise doğayı insan yaşantısıyla karşılaştırmış, ondan örnekler vermiş, ona sığınmış, çok fazla duygusal anlamlar yüklemiş, bir rehber bir filozof işlevi yükleyerek devinimlerinden dersler çıkarmış.
Kitabın kapak resmine âşık oldum. İçerik olarak Hesse’nın tüm eserlerinin bulunduğu yirmi cilttlik eserinden derlenen düz yazı ve şiirlerden oluşmaktadır.
Zehra Yılmazer çevirisi düz yazılarda harika, hiç bilmediğim yeni Türkçe kelimeler öğrendim. Yöresel olarak kullanıldığını sandığım, hayvan defi haceti için kullanılan kelimeye hazırlıksız yakalandım. (Zehra’cım o neydi öyle sjklsjkl). Şiirde çeviri bir tık daha iyi olabilirdi şahsi fikrim.
Kitap içindeki illüstrasyonlar sadece siyaz beyaz olsalardı daha güzel olurdu. Kullanılan yeşilin tonu ve siyahla kontrastı göz zevkine çok iyi hitap ediyor ama yarattığı duygu doğal olmaktan çok uzak, kitabın olayı ise doğa... Kitaba, yazıların punto numarası, satır arası boşluğuna göre para verenler için söylüyorum: kitap 16 tam sayfa ve 21 yarım sayfa resimlerden oluşmaktadır. Şiirden arta kalan boşluklara ayriyeten üzülmeyin çünkü resim olarak değerlendirilmiş.
Bu kitabı okuduktan sonra ağaçlara, ormanlara, parklara, çiçeklere doğadaki devinimlere eskisi gibi bakamayacaksınız.
İncelemeyi
Ali Lidar ’ın bir dizesiyle sonlandırmak istiyorum.
“Kaçırdığımız sabahlara ciddi bir özür borçluyuz.”
Doğanın kaçırdığımız tüm güzellikleri için bir özür borçluyuz,
Ama kendimize…