HER DAĞIN GÖLGESİ DENİZE DÜŞERYazarımız Evrim Alataş 1976 yılında Malatya'nın Akçadağ ilçesi, Gölpınar Köyü'nde doğmuş. Kürt Alevi bir ailenin çocuğu, 70lerin devrimci liderlerinden Teslim Töre'nin yeğenidir.Gazetecidir. Romanın büyük bir kısmı köylülerin ve olayların içerisinde yer alanların tanıklıkları doğrultusunda hazırlanmış,olup yaşanmışlıklardan ortaya çıkmış bir eserdir. Hikaye'yi bize anlatan Fidel, Evrim'in dayısının oğludur.Eseri okuduktan sonra öğrendim ki yazarımız Evrim Alataş 33 yaşında hayata veda etmiştir. Çok üzüldüm hem gençliğine hem yaşadıklarına hem de edebiyat dünyasının erken kaybına. Eser aslında bir dönem eseridir. 60 lı yılların Türkiye'sinden başlıyor, 90 lı yıllara kadar geliyor süreç. Bu süreci de Teslim Töre'nin yeğeni Fidel'in ağzından öğreniyoruz.
Malatya'nın Akçadağ ilçesinin Gölpınar köyünde bir aile üzerinden gidilirek Türkiye'deki siyasi, sosyal, kültürel olaylara tanıklık ediyoruz.
Eserde Alevi kültürü, mezhep çatışmaları, Türk-Kürt çatışması, Deniz Gezmişler, Mahir Çayanlar,Maraş olayları,12 Eylül cuntası, eğitim sorunları gibi sayamacağım kadar çok konu eserde ilmek ilmek işlenmiştir.
Eserde amca Teslim Töre'nin öyküsünü dinlerken anlatıcı Fidel'i de tanıyoruz. O dönem Türkiyesini bir aile üzerinden tanımak isterseniz muhakkak okumanızı öneririm.
Evin nenesi Xace, nevi şahsına münhasır bir karakterdir. Gah güldüm, gah kızdım, gah üzüldüm onunla ilgili kısımları okurken. Torunu Fidel doğmadan önce duyduklarını da eklemiştir anlatısına. Amcası Teslim Töre ise kahramanıdır Fidel'in.
Teslim Töre ağa oğludur, zengindir ama Marksist kitaplarla değişimi başlamış bir delikanlıdır. İleryen kısımlarda Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan da karşımıza çıkar. Hepsinin devrim beklentisi, korkuyu, kaygıyı, umudu, hayali ve coşkuyu da barındırıyordu. Devrim düşü, bir büyük barınaktı onlar için.
Zaman unsuru, insanları tek tek koparıp köyün karşısındaki mezarlıkta buluşturacak, çocuklar büyüyecek ve Teslim bunların hiçbirini göremeyecekti. Bunu bilerek baş koyar bu yola. Zamanla Alevilerle Sünniler arasındaki ayrım daha artıp, sağ sol diye net kutuplar oluşunca, Teslim, hem korkulan hem de tez elden katli vacip görülen biri haline geldi. Her yerden aranmaya başladı, o ise kayıplara karıştı. Gerisini anlatmamam lazım, zira okumalısınız. Alıntıları aşağıya bırakıyorum, fikriniz olur kitapla ilgili :
• 6 Mayıs sabahı radyodaki soğuk ses, Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'ndeki Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin lnan'ın idam edildiğini duyurdu. Kara bir bulut gelip köyün üstüne çöktü. Kuşlar sustu. Çocuklar sustu.s. 118
*... "bir ağa çocuğu olsa da Teslim, Gölpınar'ın bütününde, Alevi-Sünni, Kürt-Türk ayrımı olmadan, pek çok eve yeni dünyanın hayalini düşürüyor, akşamlan gaz lambalarının dibinde, köylüye üzerinde döne döne konuşacakları bir başka kapının varlığını halince gösteriyordu. Küme'ye de gidip geliyordu. Orada da birkaç aileyi örgütlemiş, TlP'li yapmıştı."s. 41
*"Kul darda kalmayınca Hızır yetişmezmiş," dediler. Hızır kim ola? Haşa! İsmet Paşa, Boz Atlı Hızır'm elçisi ola. S. 14
*Köylü ölçmezdi emeği. Emek dediğin nedir ki, hasat kalksın yeterdi. . .s. 35
*Tabiat, sonsuz bir oyun alan sunardı çocuklara. Köydeki dere bazen coşar, ocaklara ateş düşürür, çocukların şişmiş bedenleri kaç köy ötede, suyun kenarında bulunurdu ya, olsun, yine de büyürdü çocuklar. Acımasızlıkları ve masumiyetleriyle, olmadık şeylere tutunarak ..s. 36
*... öğrenciler arasındaki ayrılık ilkokulda başlamıştı. Köy Enstitüsü'nden yatılı bölge okuluna çevrilen Öğretmen Okulu ise sağcılar ve solcular diye ikiye bölünmüştü.s. 44
*Günler takılır, zaman durur, mevsim sabitlenir ve '38'in sonbaharı, ömrün sonu gibi çivilenip kalırdı toprak damlara ...s. 48
Bu devirde, gelinler büyüğe ziyadesiyle hürmet gösterir, Xace yatağa girene kadar uyumaz, beklerlerdi. Fakat Xace bu hürmeti sonuna kadar değerlendirip, saatlerce gaz lambasının dibinde oturur, oğlanlar uykunun dibine vurduktan sonra "Kalkıp yatayım, geç oldu." derdi.s. 56
*O günlerde, şehirde "komandolar" diye örgütlenen ülkücüler, Alevi mahallelerinde tur atmaya başlamıştı. Bildiriler dolaşıyor, Alevilerin ana-bacı tanımadığı, mum söndü yaptıkları, komünist oldukları yazıyor, yazı fısıltıya dönüp şehri sarıyor ve Aleviler günlerini korku içinde geçiriyordu. S. 84
*Korku, gelecek güne olan inancın, umudun önüne bentler örüyor, köylüyü arada bir yere oturtuyordu.s. 85
*Geçen günlerle beraber 12 Eylül'ün ne demek olduğu da ha da anlaşılıyor, dövenler ve dövülenler, öldürenler ve işkence görenler, herkes, sınırın nerede başlayıp nerede bittiğini kavrıyordu. Başlangıç vardı ama bitiş yoktu. Bu bitiş kimi zaman ölüm, kimi zaman hiçbir neden yokken cezaevine yollanmak, kimi zamansa günlerce işkence görüp, "Haydi çıkabilirsin," denilerek özgürlüğün bahşedilmesi anlamına geliyordu. S. 164
*Evet, 12 Eylül günü insanlık atlası ortasından yırtılmış, herkes bir tarafa dağılmıştı. S. 165
*Terkedilmiş kerpiç evlerin kokusunu bilir misiniz? içinde insan varken, toprakla samanın kokusu gider, yerini eşyanın, insanın kokusu alır. Ama insansızlaşmış evler bir zaman sonra kendi kokusuna döner. Burun sızlatan bir kokudur o. Baktığınız her köşede çocukluğunuzu ararsınız. S. 237