Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

90 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
15 günde okudu
Bir İdam Mahkumunun Son Günü
Spoiler içerir Victor Hugo 19. yüzyıl Fransa'nın siyasi ve sosyolojik yönünü, bir mahkumun idam edilmesinin insanlık dışı yönünü gösteren kitabını, alacağı tepkilerden dolayı takma bir adla 1829 yılında henüz 27 yaşında iken yayınlar. Bazı kaynaklara göre Fransız Devrimi ile adını duyuran giyotin, idam mahkumlarının daha az acı çekmesi için bir doktor olan Joseph-Ignace Guillotin tarafından tasarlanır. Giyotinden önce mahkumlar, asılarak, kılıçla veya baltayla öldürülür. Bu yöntemler hızlı bir şekilde olup biten bir ölüm sağlamadığı için mahkumlar daha fazla acıya maruz kalır. Giyotin ise kurbanlarının başını gövdesinden çok kısa bir sürede ayırdığından daha hızlı ve daha acısız bir ölüm sağlar . Amaç daha insancıl ve modern bir makineyle ölümü gerçekleştirmek. Tabi daha insancıl sayılan bu ölüm insanlık dışı bir seyirle toplumun eğlencesine ve bir maddi kazanç kapısına da dönüşür. Fransa'da idam edilecek kişinin bilgileri, idamının yeri ve saatinin yer aldığı broşürler dağıtılır. Başlarda insanlar çocukları ile birlikte idamları izlemeye gelse de, giyotin o kadar sık kurulmaya başlanır ki halk da bu eğlenceye olan ilgisini zamanla kaybeder. Kahramanımızın ağzından olaya bakacak olursak: "Bunun zor bir şey olmadığını, insanın acı çekmediğini, rahat bir son olduğunu, bu yöntemle ölümün çok basitleştirildiğini söylüyorlar. Peki, bu altı haftalık can çekişme ve gün boyu süren bu hırıltı ne öyleyse? Kimi zaman çok yavaş, kimi zaman çok hızlı akıp giden, artık geri gelmeyecek olan günün kaygıları nedir? İdam sehpasında biten şu işkence merdiveni neyin nesi? Görünüşe göre, acı duymak değil bu. Kanın damla damla tükendiği, aklın düşünce düşünce söndüğü aynı çırpınmalar değil mi bunlar? Ve sonra, acı çekilmiyormuş, buna inanıyorlar mı gerçekten? Kesik bir başın, sepetin kenarından kanlı kanlı dikilip halka “Hiç de acımıyormuş!” diye bağırdığını söylesinler bari! Onlara teşekkür etmeye gelen ve “Çok iyi bir icat. Mekanizması iyi,” diyen ölüler de mi var yoksa?" Kahramanımız her saat, her dakika korku, kaygı, sıkıntı, çaresizlik içerisinde son ana kadar kurtulmak için bir umut besliyor. İdamının sadece onu değil aynı zamanda karısının, kızını ve annesini de cezalandıracağını söylüyor. "Ve ben öldükten sonra, oğulsuz, kocasız ve babasız kalacak üç kadın; üç değişik türden yetim, yasaların yarattığı üç dul olacaktı. Evet, kabul ediyorum, bu cezayı hak ettim; ama, ya bu masum insanlar ne yaptı? Ne fark eder ki? Onların onurlarını lekeliyorlar, onları mahvediyorlar. Adalet bu işte!" Mahkum, insanlarin gözünde sadece diğer kötü insanlardan biri olduğunu, sadece bir suçlu olduğunu görmelerinden yakınıyor. Kimse için yaşadığı hayat, ailesi, çocukluğu, yaşama isteği önem taşımıyor. Victor Hugo suçlunun suçu ne olursa olsun cezanın idam olarak verilmesini değilde mühebbet hapis cezasının verilmesini daha mantıklı bulup onları öldürmek yerine iyileştirmenin, tedavi etmenin daha insancıl olacağını düşünüyor. Bu sebepten de idam mahkumuna suçlu olarak değil de sadece bir insan olarak bakıp bizim de ona bu sebepten merhamet duymamıza yol açıyor. Tabi burada mahkumun öldürdüğü kişinin de bir ailesi, hayalleri vs. olabileceği, onun da yaşamayı hak ettiğini düşünen bir karşı argüman ortaya çıkıyor. Benim buradaki görüşüm, biten bir hayat için bir hayatı daha bitirmenin mantılı olmadığı yönünde. Kimi suçlular vardır ki toplum o kişiyi tamamen kaybetmiştir iyileştirmek mümkün değildir. Bu kişiler sadece topluma zarar verir. Bundan dolayı toplumdan soyutlanmalıdır. Ama taksirli suçlar gibi suçların cezasında amaç kişiyi topluma geri kazandırılmak olmalıdır. Bu sebepten İyileştirilebilir suçluların iyileştirilip topluma geri kazandırılması, ya da mühebbet verilmesinin, toplumun intikam ateşini söndürmekten daha insancıl bir eylem oluşturur. Giyotinli idamlarda bazı mahkumların boynu kesilirken bıçağın kesmemesinden dolayı 5-6 kez giyotin indirilerek idam gerçekleşirdi.Bu durumda bile mahkumlar acı içersinde bir umut bağışlanmayı dilerdi.Ve halk ise bu olayları büyük bir zevkle alkışlar içersinde izlerdi. Bu durumda korkunç olan tek şey mahkumun işlediği suç mu yoksa bu işkenceler karşısında halkın sadece zevk alarak kayıtsız kalması mı? "Öç almak insana özgüdür, cezalandırmak da Tanrı’ya." Ayrıca bir suçlunun neden topluma zarar verme dürtüsünün olduğunun üzerinde durmak, onun hayatını irdelemek belki de olabilecek suçlar için de eğitim yolu ile yapılan müdahale ile ileride oluşabilecek zarar verme isteğinin kontrol altına alınmasını sağlar. Bu, ahlaki değerin ve vicdanın inşa edildiği döneme katkı sağladığından suç işlememek korkudan dolayı oluşan mecburiyet değil de kişinin kendi iradesiyle aldığı bir tercihin sonucu olur. Victor Hugo 1820 yılında Paris'te yoldan geçerken bir idama tanık olmuş ve ondan sonra bu cezanın kaldırılması için çaba sarf etmiştir. Hugo yok etme eyleminde olan bir insanın içindeki nefret dolu duygularını dökmekte olduğunu ve bir insanın hakettiği bütün yaşamsal hakların ona verilmesi gerektiğini düşünür. Hugo'nun idam karşısındaki bu tepkisi Fransa'da pek de çabuk karşılık bulmasa da bazı ülkelerin idam cezasını kaldırmasında etkisi olmuştur. Bu roman bir mahkumun ağzından, yaşadığı dönemin çalkantıları, adalet anlayışı, toplumun vicdansızlığı ve kana susamışlığını anlatmaya çalışmaktadır. Sade akıcı bir anlatımı olan idam cezasına karşı bir manifesto özelliği gösteren bu kitap okunmaya değen bir roman.
Bir İdam Mahkûmunun Son Günü
Bir İdam Mahkûmunun Son GünüVictor Hugo · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2023121,3bin okunma
·
260 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.