Biri beşiğe diğeri mezara konan doğum ve ölüm arasında hayatların paylaşıldığı konaktaki karanlık yüzün tüm çıplaklığı ile ele alındığı bir kitabı okudum diyebilirim. Makber; sapkın inançları, yapılan dualarla acabaları ve inancın korkusunu sorguluyor.
Konakta yaşayan her insanın gıdası haline gelen korku hem tüm bedenleri hem de ruhlarını ele geçiriyor. Kitapta ele alınan 'korku' ve bundan beslenen sevgiye dair her şeyden yoksun bırakılmış , kendilerini bir yere ait hissetme duygusuyla düşünme yetisinden muaf , zayıf karekterlerde ki insanların akıl dışı tutumları ön plana çıkarılmış. Bu şekilde hayatlarını devam ettirmeye çalışan hastalıklı zihniyetlerin inancın korkusunu kaybetmekten çok korkmalarını tuhaf bir merak içerisinde okudum. İnsana dair gerçekleri yazarın cesurca dile getirdiği ve derin düşüncelere daldırdığı sayfalarda; sevginin eksik kaldığı durumlarda boşluğu dolduran kötü düşüncelerin bir karabasan gibi nasıl doldurabileceği gösterilmiş. Okurken hep bütün sevgi terimlerinin manasını yitirdiği satırlar arasında gerçek olmasını asla dilemediğim bir zamanın anlatıldığı kitapta sözün anlamını yitirdiği bir ana yaptığımız yolculukla farklı bir deneyim kazanacağımı düşündüm.
Yazarın da ifade ettiği gibi; her sözcük, her cümle, her düşünce ve her duygu beynimden bağımsız olarak kafamın içerisinde cümleleriyle giriş yaptığı eserinde yazılanların tıpkı yazarın 'benden bağımsız' dediği satırlar gibi bende okuduktan sonra kitaptaki her söz ,her cümle, her düşünce ve her duygu için yazara katılarak 'benden tamamen bağımsız ' diyerek son sayfayı kapatıyorum.