Gönderi

Allah'ı Bulmak Gerek
İnanç hangi cevapları verirse versin ve bu cevapları kime verirse versin, inancın verdiği her cevap insanın ölümlü varlığına sonsuzluk anlamı katıyordu; yani acılarla, fedakârlıklarla ve ölümle yok olmayan bir anlam. Bu demektir ki, yaşamanın anlamı ve imkânı yalnızca inançta bulunabilir. Peki inanç nedir? Şunu kavradım ki, inanç yalnızca görülmeyen varlıkların açığa çıkması, yalnızca vahiy değildir. (Bu, inancın özelliklerinden yalnızca birinin tanımıdır.) İnsanın Allah ile ilişkisi değildir. (Önce inancı sonra Allah'ı tanımlamak gerekir. Yani, Allah aracılığıyla inancı değil.) Dinî kabul, inancın çoğunlukla insanın Allah ile ilişkisi ve insana söylenmiş olan şeylerin kabul edilmesi olarak anlaşılır. Oysa inanç, insan yaşamının ya da anlamının öğrenilmesidir. O sayede insanın kendi varlığını yok etmeyerek yaşamını sürdürdüğü şeydir. İnanç, yaşamın gücüdür. İnsan yaşıyorsa, bir şeylere de inanıyordun Eğer ona bir şeylerin yaşamayı emrettiğine inanmasa, o zaman yaşayamaz. İnsan, ölümlünün bir gölgeden ibaret olduğunu kavrıyorsa, o zaman sonsuz olana inanmak zorundadır. Çünkü inançsız yaşanamaz. Bugün bütün o iç çatışmalarımın başlangıcını ve gidişatını hatırladığımızda ürperiyorum. İnsanın yaşayabilmesi için ya sonsuz olanı görmemesi ya da bir cevaba ulaşmış olması gerekir. Benim böyle bir cevabım vardı ama ölümlüye inandığım sürece ona ihtiyaç duymuyordum. Akılla onu sınamaya başladığımda aklın ışığı karşısında o zamana kadar geçerli olan bütün açıklamalar silinip gitti ve ölümlüye inanmaya son verdiğim zaman geldi artık. Bildiğim şeylerin akla yatkın temellerine dayanarak, kendime yaşamın anlamını verebilecek bir açıklama çıkarmaya başladım. Fakat bir açıklama bulmak mümkün olmuyordu; insanlığın en seçkin bilgeleri ve dehâlarıyla aynı sonuca ulaşıyordum: Cevabı deneysel bilimlerde aradığımda ne yapmıştım? Ne için yaşamakta olduğunu bilmek istemiş ve bu amaç için benim dışımda olan her şeyi araştırmıştım. Farklı konularda pek çok şey öğrenmiştim ama asıl ihtiyaç duyduklarıma dair hiçbir şey bulamamıştım. Cevabı felsefî bilimlerde aradığımda ise, benimle aynı durumda olan ve niçin yaşıyorum sorusuna cevap bulamayan yaratıkların düşünce yapısını araştırmıştım. Tabiî ki kendimin de bildiği şeyden başkasını öğrenememiştim; yani, insanın hiçbir şey bilemeyeceğini. "Ben neyim?" Cevap: "Ölümlü olanın bir parçası." İşte, bütün mesele bu kelimelerde saklı. İnsanlık, her zekî çocuğun kendiliğinden ağzından dökülebilecek bu basit soruyu, sanki benden önce kimse sormamış gibi kendine soruyordu. Hayır, bu soru insanlar var edildiği ilk andan beri sorulmuş ve cevap aranmıştır. İnsanlar var edildiği andan, daha en baştan belliydi ki, bu sorunun çözümü için ölümlüyü ölümlüyle, sonsuzu da sonsuzla ölçmek hep yetersizdir. İnsanlık, yaratıldığı andan bugüne kadar ölümlünün sonsuzla ilişkisini aramış ve bunu kelimelere dökmüştür. Ölümlünün sonsuzla karşılaştırıldığı yaşamın anlamını içeren bütün o kavramları -Allah, özgürlük, iyilik vs.- hepsini mantıkî bir incelemeden geçirelim. Bu kavramlar aklın eleştirisini kaldıramazlar. Çok korkunç değilse bile, bizim kibir ve avuntuyla kendimizi kandırmamız çok gülünç ve çocukça bir şey değil midir? Hani saati parçalayıp zembereğini bozan, onu bir oyuncak gibi kullanan ve sonra da "Saat artık niye çalışmıyor?" diye şaşıran çocuklar gibi. Sonlu ile sonsuz arasındaki çelişkinin çözümü kaçınılmaz ve çok önemlidir. Aynı şekilde yaşamı mümkün kılan, yaşama dair soruların cevabı da öyle. Her yerde, her zamanda ve bütün milletlerde bulduğumuz bu yegâne çözümü -bu çözüm, içinde insanların yaşamlarının kaybolduğu bir zamanın sonucudur; benzerini bir daha bulamayacağımız kadar güç bir çözüm- sırf herkese özgü olan ve cevap bulamadığımız o soruyu tekrar sormak için sorumsuzca yıkıyoruz. Sonsuz bir Allah kavramı; ruhun kutsallığı kavramı; insanî şeylerin kutsallığı kavramı; insanî şeylerin Allah'la birlikteliği; ruhun niteliği ve iyi ile kötü konusundaki insan tasarımları, işte bütün bunlar, insan düşüncesinin uçuk sonsuzluğunda ortaya getirilmiş kavramlardır. Onlar olmazsa yaşamın kendisi de olmaz. İnsanlığın bütün bu düşünce emeğini bir yana atarak, her şeyi yeni baştan ve kendi düşüncelerime göre kurmak istiyordum. O zamanlar böyle düşünüyordum. Bu düşüncelerin temelleri içimde zaten mevcuttu. Şunu artık iyice kavramıştım ki: İnancın verdiği cevaplarda insanların en derin bilgeliği saklıydı ve akla dayanarak onları yadsımaya hakkım yoktu. Bu cevaplar sadece ve sadece yaşamın sorusuna cevap veriyordu.
Sayfa 80 - copy pasteden dolayı bu sık satır başları. Düzeltmeye usendim, okuyan bir iki kisi varsa kusuruma bakmasinKitabı okudu
·
130 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.