Gönderi

Dil felsefesiyle ilgili şöyle bir slogan vardır: Felsefî problemler, dilin problemleridir.” Bu önemli slogan iki şekilde yorumlanmıştır. Dil felsefesinin doğasının aydınlatılmasında bu yorumlar açınlayıcıdır. Şimdi bu yorumları görelim. “Felsefî problemler, dilin problemleridir.” sloganı, 1. Felsefî problemlerin dilden doğduğunu ifâde eder, çünkü dilde kapalı ifâdeler, kusurlar ve işleyiş bozuklukları vardır. Dilin felsefî problemler doğurduğunu düşündnlerin başında Frege yer alır. Doğal dilin, kaçınılması zor yanılmaların kaynağı olması, Frege’yi yapay bir dil, onun ifâdesiyle ideografi arayışına götürmüştür. Ona göre mikroskop gözden daha hassastır ve çok iyi görür; sonuçta mikroskop, gözün gelişmiş biçimidir; yapay dil de tıpkı mikroskop gibidir yani gündelik dilden daha mükemmeldir. Dilin yol açtığı karışıklıklara dikkat çekenlerden biri de Wittgenstein’dır. O, demektedir ki, geleneksel felsefedeki en büyük karışıklıklar, gündelik dilin işleme biçimden doğar; tüm yeni felsefe, dilin eleştirisidir. Bunun için sözcenin “gramatikal biçim”ini ve “mantıksal biçim”ini ayırmalıdır; çünkü bir sözcenin söylüyor gibi göründüğü şey ve gerçekten söylediği şeyle aynı değildir. Dil karşısındaki bu eleştirel tutuma “eritici” (dissolutive) ya da “tedavi edici” (therapuetique) tutum denir. Kısaca söylersek söz konusu sloganın ilk yorumuna göre, felsefî problemleri ortaya çıkaran, dildir. Bu problemleri çözmeye çalışmak yerine, dilden dışlamalıdır. Peki, bu masıl olabilir? Dilin işleme biçimini kavrayarak, gündelik dilin yerine yetkin bir yapay dil koyarak. Bu yapay dilde felsefî problemler ya ortaya çıkmaz ya da bilimin çözeceği problemler olur. Eritici tutum, Tractatus’ta çok açıktır; mantıkçı pozitivizmin ayırt edici özelliğidir; 1930’lu yıllarda deneyci İngiliz felsefesine egemendir. 2. “Felsefî problemler, dilin problemleridir” sloganının bir başka yorumu şudur: Felsefî problemler, kelimelerin anlamlarını belirleme problemleridir; bu problemler, bazı kelimelerin anlamları doğrulanarak çözülür. Bilginin ve adâletin ne olduğunu araştırmak, “bilmek” ve “âdil” gibi kelimelerin anlamlarını araştırmaktır. Schlick bu yorumu savunur. Ona göre Sokrares şunu anlamıştı: Felsefenin görebi olguları doğrulamak değildir; fakat anlamları aydınlatmaktır. Felsefî problemler, dili analiz ederek çözülebilir. Bu ikinci yorumu yapanların tutumlarına, “çözücü” (resolutive) ya da “inşâ edici” (constructive) denir. Bu tutumu benimseyenler, felsefî problemlerin çözümünü gündelik dil aracılığıyla yaparlar. Bunların en önemli temsilcisi, Austin’dir. Çözücülere göre kelimelerin kullanımını analiz etmekle felsefî problemler nihâî olarak çözülmez. Fakat dil analizi mümkün diğer bütün alternatiflerden daha zengin ve daha olgun bir hareket noktası verir. Bu ikinci yoruma göre dil felsefesi dille, dil olarak değil; realiteyle ilişkisi içinde ilgilenir; daha doğrusu dil felsefesinin konusu, dilin sözünü ettiği şeydir yani realitedir. Austin bu konuyu şöyle ifâde eder: Günümüzde “gündelik dil”, “gündelik dille ifâde etme”, “lengüistik felsefe” ya da “analitik dil felsefesi” denen yaklaşımlar egemendir. Yanlış anlamaları önlemek için özellikle bir konuda ısrar etmeliyiz: Söylediğimiz şeyi incelediğimizde, sâdece kelimeleri değil; fakat aynı zamanda kelimeler yardımıyla sözünü ettiğimiz realiteleri de inceleriz. Nihâî yargı olmayan algımızı saflaştırmak için kelimeler hakkında sâhip olduğumuz, yetkinleştirilmiş bilinçten yararlanırız. Bu nedenle düşünüyorum ki, bu felsefe yapma tarzı için, yukarıda belirttiğimiz örneğin, “lengüistik fenomenoloji” adı gibi daha az yanıltıcı birbadı kullanabiliriz.
·
334 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.