Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

136 syf.
·
Puan vermedi
SULAR NE GÜZELSE / ERDAL ÖZ Tesadüfen bulduğum kitabı sonunda okudum. Başka bir kitap aramak için gittiğim sahafta, kenarda öylece duruyordu, almadan edemedim. Gülünün Solduğu Akşam’dan (1996) beri Erdal Öz okuma fırsatım olmamıştı, o yüzden kitabı sahafta bırakmak istemedim, aldım. Kitabın kenarlarına ders notları alınmış, hatta iki öykü arasında Arif Nihat Asya’nın Bayrak şiirinin ilk dört kıtası, arka kapak içine de son iki kıtası yazılmış. Kimler nerede, neden, nasıl yazmışlar bu satırları, notları kitaba? Arka kapakta Öz, kitabı ile ilgili olarak; klasik öykü kalıplarını kırmak istediğini belirtmiş. Ağırlığı konuya verilen hikayelerden farklı olarak sürükleyiciliği, ilginçliği konuya dayandırmamış. O yüzdende kurguyla, anlatımıyla, seçtiği kelimelerle görüntüler öne çıkmış. Kendi deyimiyle ‘bir yeniyetmenin’ gözünden anlatılan anlar, anılar, yaşanmış hüzünlü zamanlar. Erdal Öz, bu öyküleri ile 1998 yılında Sait Faik Hikaye Armağanı’nı kazanmış. Bir Kuşu Tanımak adlı öyküde: “İlhan Bey çok güzel şiir okurdu. Bana şiiri o sevdirmişti.” Cümlesini okuyunca ister istemez bana şiiri kimin sevdirdiğini düşündüm. Bana şiiri şairlerin sevdirdiğine karar verdim. Ortaokuldan beri şiir defterim var ve beğendiğim, etkilendiğim şiirleri yazıyorum. Bizim dönemimizde internet olmadığı için her şey defterlerimizdeydi. Şiir defterime göz atınca en çok Orhan Veli, Ümit Yaşar Oğuzcan ve Bedri Rahmi şiirleri olduğunu gördüm. Aynı öyküde: “Güzel bir şiir yüksek sesle okunmaz. Şiir güzelse, onun kendi sesi vardır zaten.” Diyor. Aynı fikirdeyim. Çocukken amcam, Anabel Lee’yi çok güzel okurdu, şiir hiç bitmesin isterdim. Ama sıra Nazım’ın Demir Yumruk şiirine gelince bağırarak okur ve masaya bir yumruk indirirdi. Her defasında yüreğime inerdi, bir türlü alışamamışım. Korkudan o şiirinde tadına varamazdım. Kardır Yağan Üstümüze öyküsünde: “Üniversitede öğrenciyken, yazılı sınavlar için her zaman, minicik kağıtlara, benden başka kimsenin okuyamayacağı minicik harflerle kopyalıklar hazırlar, her birini değişik ceplerime yerleştirirdim. Yanıtların ceplerimde oluşu, müthiş bir güven verirdi bana. Ama hiçbir sınavda kopya çekemediğimde bir gerçektir.” Kopyadan bahsediyor. Bunula ilgili ilk söyleyeceğim, kopya çekememesinin sebebi bence kopya hazırlarken derse çalışmış oluyor aslında. İkincisi ise; ‘Kopya öğrenciliğin şanı…” dense de bana uymadı. Geçen dönem sınav öncesi gruptaki öğrenciler, geçmişteki kopya anılarını anlatırlarken içim sızladı. 15 senelik ( 5 yıl ilkokul, 3 yıl ortaokul, 3 yıl lise, 4 yıl üniversite) öğrencilik hayatımda hiçbir derste kopya çekmedim, başkasının kağıdına bakmadım. Gerek de hissetmedim. İnek değildim, zorlandığım dersi bütünlemeye bırakır, sadece o derse yoğunlaşarak sınavda geçerdim. Sene kaybım olmadı ama şimdi anlatacak kopya anılarımda yok. Şan olsun diye dahi bir kere bile denemedim. (Bu sene de güz ve bahar döneminde kopya çekmeden - bütünlemeye kalmadan ikinci sınıfa geçtim. ) Bir Uçurtma Gibi (1997) adlı hikaye bana Uçurtma Avcısı’nı ( Khaled Hosseini - 2003) hatırlattı. Uçurtma yapmak, uçurtma yarışları / savaşları ve ardında yaşananlar. Bizde babamla uçurtma yapardık ama kimse ile savaşmazdık, yarışmazdık. Sonra torununa da yaptı, uçurdular. Babamdan sonra değil uçurtma yapmak görmek bile zor geliyor. Birbirinden güzel on öyküden biri mutlaka sizi yüreğinizden vuracak ( aslında hepsi vurucu). Beni en etkileyen ise ‘Bir Kuşu Tanımak’ adlı ilk öykü oldu. Birebir aynısı olmasa bile anlatılan hikayeyi 12 Eylül öncesi ve sonrasında yaşadık, yakınlarımızda gördük. Bu yüzden belki beni bu kadar hüzünlendirdi. Erdal Öz kaleminden dökülmüş, ödül almış bu öyküleri okumak gerekir diye düşünüyorum. Sular Ne Güzelse’den damlalar: Öğretmenlerin gözüne girmek için teneffüslerde bile onların yanından ayrılmayan o yağcı öğrenciler gibi görünmekten nefret ederek yürüyordum yanında. ( Bir Kuşu Tanımak) Çınarın koyu gölgesinin dışındaki alanda yakıcı bir güneşin havayı eritişi vardı; buharlaşır gibi titriyordu hava. (Bitirim) Demek gazete okuma özgürlüğüm, tutuklanma özgürlüğümle birlikte başlayacak. O arkadaşlar gazete okuyabildiklerine göre, demek tutuklanmışlar. (Kardır Yağan Üstümüze) Arka hücrelerde idamlıklar kalıyormuş. Hangi idamlıklar? Açtığı musluktan suyun gelmesini beklerken, ölümün gelmesini de mi bekliyor oradakiler? (Kardır Yağan Üstümüze) Dıranas beni çok uğraştırmıştı. O renk cümbüşü içindeki şiirlerinden hatırladığım dizeler, sanki hücremin havasında renk renk çiçekler uçuruyordu. Dıranas’ın şiirlerindeki bu aşırı renkliliğin ayrımına cezaevinde vardım. (Kardır Yağan Üstümüze)
Sular Ne Güzelse
Sular Ne GüzelseErdal Öz · Can Yayınları · 2016173 okunma
·
215 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.