Gönderi

272 syf.
·
Not rated
·
Read in 8 days
İki yıldır verdiğim bir mücadelenin mağlubu mu yoksa galibi miyim belli olacak. Evet imtihan dünyası evet hayata bunun için gelmiştik sabırlı olmalıydım güçlü olup dayanmalıydım gelecek hayalleri kurmaktan vazgeçmemeliydim. Daha çok gencim ve çokça imtihana tâbî olacaktım... Sonucu beklerken tahammülsüz bir insana dönüştüğümün farkındaydım. Zaman daraldıkça bende daralıyor düşünmek istemedikçe zihnime daha çok kazıyordum. Ailemi kırıp dökmekten korktum,her daim olduğu gibi kendi kabuğuma çekilmeye başladım. Bir müddet ablam misafir etti beni,gönlünde her daim gül bahçesinde ağırlayan,gözyaşımı görse benden önce ağlayan,nefes alışımdan içimi neyin yaktığını bilen her daim yol gösteren canım... Birde canımıncanı vardı ki minik yeğenim... Hem yanımdaydılar hem de benim yalnız kalmama yardımcı oldular. Uyku tutmayan gecelerde minik elleriyle gözyaşlarımı silen sımsıkı sarılıp uyutan bir bulut yumağım vardı. Yorgunluktan bitap düştüğüm günlerde kapıyı açtığımda komacan (kocaman demeye dönmezdi dili) sarılan, gülen gözleri ve yüzüyle karşılayan sarı guzum vardı. En yakınlarım şahit oldukları her anımda 'bir gün hayallerin gerçek olacak biz inanıyoruz vazgeçme peşinden git.' diyorlardı. Olur mu sahi? Denesem mi, amaan canım ne olacak en azından bir "keşke"nin ardına saklanmam diyerek cesaret bulmuştum ki... Birkaç gün sonra şehir dışındaki ablamla konuştuk yeğenime bakan yardımcı ablası işten ayrılmış. Doktor olarak mesleğinin fedakarlığı yanında bir anne olarak, çocuğu zor bir sağlık süreci atlatmış bir anne olarak,o bu koca yükü taşırken benim söyleceğim tek söz geliyorum oldu. İçimde korkularla,sorularla geçen yol boyunca yapabildiğim tek şey ağlamak ve dua etmek oldu. "Bana bir yol göster Allah'ım." Zaman geçti çok şey geçti... Pişman değildim geldiğimden,iyi ki diyorum hatta. Ulaşmaya çalıştığım bir kitap vardı sebepsizce(!) onu okumam gerektiğine dair inat ediyordum. Bir türlü denk gelemedi ol(durul)madı. Ablam "Kitaplıktan istediğini okuyabilirsin eminim 'sen gibi' olanlara denk geleceksin." diyince gönülsüzce kalkıp göz attım. Elim Mümine Yıldız'ın Anda Sırlanmış Hayat'ına gitti. Çünkü geçmişle gelecek arasında mekik dokuyan ben 'demden' bi'haberdim. Bir yandan da sürekli okumak isteyip fırsatları kovaladığım kitabı takip ediyorum. Yazarını araştırıyorum. Tevafukların gücüne inandığımı en yakınlarım bilir, bazen gülüp latife eder bazen yaşadığım olaylara tanık olup onlarda bu efsunlu mesaj konfetisinin ardına düşerler. Kitap hakkında araştırırken Meltem ile karşılaştım. Ve o da benim gibi tevafuklara gönülden bağlıydı :) Kitaplıktan kitabı aldım ama odada sehpanın üzerinde günlerce durdu ve bir akşam okumaya başladım. Okudukça bağlandım çünkü ne hoş bir tevafuk; Mümine Hanımefendi de biz gibi bir sesten,bir yapraktan, bir şarkıdan, bir kitaptan,bir olaydan herkesin sıradan diyip görmediklerinde O'nu ve hikmetlerini arayan Kaşifti. Nerede okudum ne kadar doğru bilmiyorum. Yalnızca aklımda 'rüyamızda gördüğümüz her insanı, hayatımızın bir anında, bir yerde görmüşüzdür. Sokakta yanımızdan geçip giden insanlar, herhangi bir ortamda karşılaştığımız yabancılar,haber izlerken arkadan geçen insanlar bile buna dahil. İnsan zihninin kapasitesi yeni bir suret oluşturabilecek donananım ve kapasiteden yoksun olduğu için gördüğü bu yüzlerin kalan bilgilerini işliyor' diye anımsıyorum. Hayata da böyle bakıyorum. Bu fani dünya bir rüya. Kâinatin bu kusursuz uyumu bile bâtındakilerin yalnız minik birer haresi... Arıyorum baktığım yüzlerde,ayağıma takılan taşta, dilime dolanan şarkıda, her biri bir âlem olan sözcüklerin içinde arıyorum. Bâyezid-i Bistâmî Hazretleri'nin de dediği gibi "Her arayan bulamaz lakin bulanlar arayanlardır." İnanıyorum. Kaşif'le beraber Noktanın Sonsuzluğu'na da başlamıştım. Bazı sözcüklerin ve konuların denk gelişleri gönlümü hoş eylemişti fakat Mevlâ bunlarla bırakmadı ve sonsuz nimetlerini birer birer donatmaya başladı. Noktanın Sonsuzluğun'da Allah'ı sıkça zikretmenin esmalarını her daim anmanın hikmetinden bahsederken "Hû" demek içimi parçalayacak kadar sıkan kaburgalarımı genişletmeye başlamıştı. Her nefes verişimde zikir ile beraber korkularımın hüznümün uzaklaştığını içimdeki o kuşun kanatlarını açmak için cesaretlendiğini hissediyordum. Kaşif'te hikayesini öğrendiğim bekleyişin sembolü sarı kurdeleyi de içimdeki dua ağacıma bağladım. Sonra 1000K'da bir okurun (iyi ki var bu ân'a vesile oldu) bu iletisine denk geldim ve tevafuk eden dize: "Sırrına Hüdâyî yâr Esrârın ede izhâr Ey derde eden tîmâr Gel Hû deyelim yâ Hû" oldu. Hüdâyî: Allah'a mensup, Allah'ın yarattığı Esrâr: Gizlenen şey,sır İzhâr:Açığa vurma, belirtme, gösterme. Tîmâr:1.Yara bakımı, bakıp iyileştirme 2. Ağaç bakımı Hû: Sûfîlere göre zikrin en faziletlisi Allah’ı bir şey isteme anlamı taşımayan bir ifadeyle anmaktır. Bundan dolayı talep mânası taşımayan ve Allah’ın zâtî ismi olan hû en faziletli zikir telakki edilmiştir. Hz. Ali’nin çok defa “yâ hû, yâ men hû, lâ ilâhe illâ hû” diye zikrettiği, kendisine bunun sebebi sorulduğunda “hû”nun ism-i a‘zam olduğunu söylediği rivayet edilir. Hû ismiyle yalnız O’nun zâtı istendiğinden bu ismin tecellisi kâmil bir keşiftir. Bayram vesilesi ile ablamların izni nasip olunca (her ne kadar onlar gelemese de) yeğenim onların yanında olacağı için memlekete tatil bitiminde dönmek üzere geldim. Ne büyük nimet ki otobüs bileti yalnızca arefe gününe kalmıştı. Hem seferiyim hem arefe günü, tüm yol boyunca duâ ederek gelmek heyecanı bürüdü bunda da var bir hayr dedim. Hz. Ali'nin ”Allah’ım gönlümdekini hakkımda hayırlı eyle,hakkımda hayırlı olana gönlümü razı eyle” duası ve diğer dualarla tamamladım yolculuğu. Kaşif'i bitiremediğim için onu da yanımda getirdim. Ve beni bekleyen nefesimi kesen, gözyaşımı yüzümden eksik ettirmeyen tevafuklar karşıladı... Bu mânidâr karşılaşmalarımın en nadide çiçeği bir alıntı paylaştı, hem de yanayakıla kitabını aradığım araştırdıkça hayran olduğum o yazarın yani Samiha Anne'nin başka bir kitabından. Alıntıdan çok altına iliştirdiği şu cümleler yüreğimi bir kıvılcımla tutuşturup yaktı: Hatta: “Zaten Yusuf Ömer’e ve daha nice yüzlerce Ömer’lere, dostluk mefhumunu izah ederken, insanı Allah Teâlâ’ya yaklaştıran, bütün yaratılmış olanlara şefkattir; halk Allah’ın ailesidir. Halka en sevgili olan, ailesi için fayda verendir diyerek, bütün mahlûkata teşmil ettiği umumî bir dostluk fikri telkin etmemiş miydi?” Hem ömrüme bir dost buyur etmiş hem de yaşadıklarımın üzerine onun vesilesiyle bu satırları okumuştum. Sabırdan söz açılmış, Meltem tam sabırlı olmamı hatırlatıyordu ki Kaşif'te yeni başlayacağım bölümün adı "Teennî" idi. Yani acele davranmama, ağırdan alma... Nasıl ki rüyalar tabirle kavuştuğu anda bir mânâ kazanıyor bu tevâfuklar da benim bu münzevî geçen ömrümde birer mânâ buluyor. Anlamını bildiğim sözcüklerle ve ayetlerle duâ etmeye çalışırım. Ne dilediğimden emin olmak için. Haftalar önce bir gönderi de dile getirdiğim her içim daraldığında,geç kalışlarımda, çaresiz hissettiğimde dilime yamaladığım o ayet o duam "Sümme sebila yesserahu..." "Ve Allah ona hayat yolunu kolaylaştırdı" karşıma çıkıyor Kaşif'te. Hemde kitapta karşıma çıkan bölümün adı "Hû"... Kitabı okumaya devam edip etmemekte tereddüt ettim bu andan itibaren zira bu dua beni o güne 'olmayacak' diye iç geçirip sonra Olduran Rabbimin uçurtmamı uçurmaya vesile olan rüzgar ile gösterdiği an'a götürdü. İstemsizce ağlamaya başladım,omzumu ve kollarımı kaldıramayacak bir hale büründüm oysa içim ferahlamış kuş gibiydim. Devam etmek istedim ama akan gözyaşlarım ve buğulanan gözlüğüm müsade etmedi. Dinlendikten sonra okumaya devam ettim, artık satırları bir kez okuyor ama bin defa okumuşçasına eleyerek bitiriyordum. Telefonu elime aldığımda bildirimi görünce açtım hemen 1000K'yı Meltem yorum bırakmıştı. Samiha Ayverdi'nin peşine düştüğüm onunla tanışmama vesile olan, bu yolculukta taa en başından beri inatla okumak istediğim ama engellere takıldığım kitabın fotoğrafını göndermişti. Ve ben Kaşif te artık sonlara geliyor "Sözün Rayihası" bölümünü okuyordum ki şu satırlar benim nefes almamı engelleyecek yalnızca dilimden "Hû" zikretmeme müsade edecek cılız bir solukla kendimden geçmeme sebep oldu: Sonra Sâmiha Ayverdi Hanımefendi ile ilgili anlatılan hâdise düşüyor gönlüme: Vefatına yakın yanı başında üzülenlere, “Ne için üzülüyorsunuz? Şu odadan öbür odaya geçiyorum.” deyişini düşünüyorum... Ve Efendimizin (s.a.s) “Cennete, kalpleri kuş kalbi gibi (saf ve temiz) olan insanlar girecektir.” hadisini... Daha fazlasını anlatacak dermanı henüz bulamıyorum,bilmiyorum gönlümde yanıp tutuşan bu demleri anlatabildim mi, ağlamaktan ve dua etmekten öte bir şey yapamıyorum. Gözyaşlarımda bir hüzün kırıntısı dahi olmaksızın yalnızca bu çaresiz bekleyişimin ve suskunluğumun dermanını bana böyle güzel insanlarla ve olaylarla göstermesi ruhumun yıkanmasına ve bedenimin şahit olmasına istinaden. Kitaba dair hiçbir şey paylaşmadım belki ama bana dair çok şey paylaştım. Paylaşın dualarınızı,hayallerinizi,umudunuzu,neşenizi,muhabbetinizi paylaşın.Dualarınızdan eksik etmeyin bu bi'çareyi. Samiha Ayverdi'yi tanımama vesile olan ve belki de bu yolculuğumun biletini ellerime veren o kıymetli ismi bilinçli olarak zikretmedim. Kendisinin rızasını almadan anmak hoş olmayacaktı, rızasını almaya da cesaretim olmadı. Allah ondan razı olsun, bekleyişinin eşiğinde aralanan hayırlı kapılar ardına kadar açılsın... Hakkınızı helal edin,kıymetli vaktinizi ayırıp bu satırları okuduğunuz için. Selam ve dua ile...
Kaşif
KaşifMümine Yıldız · Tuti Kitap · 2019344 okunma
·
2,000 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.